26 Mart 2014 Çarşamba

Erdoğan'dan kontrgerillaya can suyu. Doğan Öz dosyası rafa kalktı

Kontrgerilla’ya can suyu

24 Mart 2014 / İDRİS GÜRSOY
17 Aralık’tan sonra, özel yetkili mahkemelerin kapatılması ile kontrgerillanın üzerine gittiği için öldürülen ve katili salıverilen Savcı Doğan Öz’ün dosyası da rafa kalktı. Mahkemenin peşine düştüğü devlet içine yuvalanmış çetenin sırları aydınlatılsa, bütün faili meçhul cinayetler çözülebilirdi.
‘Özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin kaldırılmasından sonra dava dosyası kapatılmış ve Ankara’ya gönderilmiş.” Bu sözler 1978’de öldürülen ve 35 yıl sonra dosyası yeniden açılan Savcı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz’e ait. Sezen Öz, yıllarca, eşinin devlet içinde yuvalanmış bir çeteyi deşifre ettiği için hedef alındığını savundu. Katilin yakalanıp idam cezasına çarptırılmasına rağmen yine bu mekanizma tarafından salıverildiğini düşündü. Ergenekon davalarından sonra, Öz dosyasının yeniden açılması için savcılığa müracaat etti. Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen bazı belgeler tetikçinin Millî Savunma Bakanlığı ile ilişkisi olduğunu ortaya koyuyordu. 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra özel yetkili mahkemelerin kapatılması pek çok davayı etkiledi. Sonuca ulaşmak üzere olan Savcı Doğan Öz dosyası da rafa kalktı. Mahkemenin peşine düştüğü devlet içine yuvalanmış çetenin sırları aydınlatılsa, bütün faili meçhul cinayetler çözülebilirdi. Erdoğan, yargıya müdahale ederek kontrgerillaya hayat verdi, Türkiye’nin karanlık geçmişiyle yüzleşme fırsatını başka bahara ertelemiş oldu. Sezen Öz, çok da ümitli konuşmuyor. “Bir kesime dokunulamıyor; ancak suçları örtemezler. Bundan sonra süreç ne olacak, göreceğiz.” diyor.
Kontrgerillanın üzerine ilk giden Savcı Öz’ün hem akıbeti hem de cinayetle ilgili dava süreci bugün derin yapıları soruşturan savcıların başına gelenlerle neredeyse aynı. Cinayetin yıldönümünde Öz dosyasını yeniden açıyoruz. Doğan Öz kimdi? Neden öldürüldü? Dava dosyası nasıl kapatıldı?
12 Eylül’e sadece iki yıl vardı. 24 Mart 1978, saat 08.10’da, Türkiye’yi sarsan bir cinayet işlendi. Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, Kızılırmak Caddesi’nde 20 DE 855 plakalı aracında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Öz, Afyon Sultandağı nüfusuna kayıtlı ve 1934 doğumluydu. Soruşturma sonucunda, Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu 1. sınıf öğrencisi İbrahim Çiftçi yakalanarak gözaltına alındı. 26 Aralık 1978’de hakkında tanzim edilen tahkikat evrakları ile birlikte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi. Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’nce tutuklanarak cezaevine kondu. İbrahim Çiftçi hakkında bu olayla ilgili Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nolu Askerî Mahkemesi’nce 4 defa idam kararı verildi. Ancak Askerî Yargıtay Daireler Kurulu, suçu sübuta ermediği gerekçesiyle kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılama sonucunda Çiftçi’nin beraatine karar verildi. Çiftçi hakkında aynı zamanda, 9 Ekim 1978’de Bahçelievler’de meydana gelen toplu öldürme olayı ile ilgili iddianame hazırlanarak dava açıldı. Ankara Askerî Savcılığı 4. Kolordu Askerî Mahkemesi’nce devam eden yargılamada sanıklar hakkında beraat kararı verildi.
Tetikçiyi MSB’deki belgeler kurtardı
Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (26 Temmuz 2012) Özel Harp Dairesi ve kontrgerilla ile ilgili gündeme gelen iddialar nedeniyle Doğan Öz cinayetini mercek altına aldı. Mahkeme, TBMM Başkanlığı’ndan Özel Harp Dairesi konulu Meclis Araştırma Raporu’nu, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’ndan da Öz’ün hazırladığı ve Bülent Ecevit’e verdiği kontrgerilla raporunu istedi. Doğan Öz’ün öldürülmeden önce hazırlığını yaptığı Kontrgerilla Soruşturması da tozlu raflardan indirildi.
Bir yıl sonra Öz cinayeti ile ilgili bir gelişme daha yaşandı. Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesiyle yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, Öz ailesinin cinayetin yeniden incelemesi için Temmuz 2013’te yaptığı müracaatı kabul etti. Öz ailesinin verdiği dilekçede, şüpheli olarak ifadesine başvurulması istenen isimler savcılığa iletilmişti. Söz konusu isimler dilekçede, ‘Dönemin Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanı, dönemin 1. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel, dönemin Millî Savunma Bakanı, Askerî Adalet İşleri Bakanı Fahrettin Kibritçioğlu, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in özel kalem müdürü, Büyükelçi Üstün Dinçmen’ diye sıralanmıştı. Cinayet hakkındaki yargılama dosyalarını inceleyen savcılık, konuya ilişkin ilk ifadesini 7 Şubat 2014’te Üstün Dinçmen’den aldı. Dinçmen’e, Çiftçi’nin müdafi avukatları tarafından kendisine hitaben yazdığı 4 Ağustos 1983 tarihli dilekçedeki talepleri soruldu. Dilekçede; “Tesis edilen ölüm cezasına rağmen gerek sanık İbrahim Çiftçi ve gerekse maktul Doğan Öz haklarında, Millî Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nda bir kısım belgelerin mevcut olup, dosyaya ibraz edilmediğini tespit ettik.” ifadesi yer almış ve Dinçmen’den ‘emaneti muhafaza etmesi’ istenmişti. Avukatların Dinçmen’e yazdığı “Çiftçi’nin Millî Savunma Bakanlığı’nda belgeleri var.” içerikli dilekçe, “Çiftçi’yi idamdan kurtaran belge” olarak yorumlanmıştı.
Peki, Doğan Öz, 1978’de neden öldürülmüştü? 12 Eylül öncesi sağ-sol çatışmaları ile ülke hızla istikrarsızlığa sürükleniyordu. Silahlar-bombalar patlıyor, her gün onlarca insan hayatını kaybediyordu. Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, Turizm Ticaret Meslek Yüksekokulu öğrencisi Levent Özyürek cinayetini soruşturuyordu. Cinayet, ülkücülerin kaldığı Site Öğrenci Yurdu’nun önünde işlenmiş ve sanık yurda kaçmıştı. Öz, polisin bile giremediği yurdu aratmak için mahkeme kararı çıkarttı. 60 öğrenci gözaltına alındı. Cinayet silahı bulundu. Fail Naci Üner tutuklandı. Savcı Öz olayı araştırdıkça cinayetlerin arkasında devletin içinde yuvalanmış bir gizli örgütün izleri olduğunu gördü. Bir gün eşine şöyle dedi: “Olayların inanılmaz boyutları var. Daha da büyüyecek. İlk kez korkuyorum ama birisi bunların üzerine gitmeli, bir şeyler yapmalı.”
Öz, sözünün arkasında durdu. Elde ettiği bilgileri bir rapor hâlinde Başbakan Bülent Ecevit’e sundu. 12 Eylül öncesinin yaygın terör eylemlerinin devletin içindeki bir gizli örgüt tarafından yönlendirildiğini söylüyor ve darbeye zemin hazırlandığını haber veriyordu: “İlk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet eylemleri anarşik olaylar olarak nitelenecek kadar basit değildir. Amacı ülkemizde demokrasinin işlerlik kazanacağına dair umutları yok etmek onun yerine faşist düzeni bütün unsurları ile yürürlüğe koymaktır. Bize göre bu sonuca ulaşmada istihbarat örgütleri kontrgerilla gibi gizli örgütler, yönlendirici rol oynamakta olup bu örgütler 1. ve 2. Milliyetçi Cephe hükümetleri ile devlet aygıtını büyük ölçüde kendilerine uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar etmeyi amaçlamaktadırlar.” Doğan Öz, Türkiye’nin 2007’den itibaren bazı unsurlarını görebildiği Ergenekon’u (kontrgerilla) daha 1978’de tarif etmişti: “Bütün bu çalışmalar içerisinde askerî ve sivil güvenlik güçleri vardır. Sivil güvenlik güçleri, MİT elemanları ve 1. Şube görevlileri kullanılmaktadır.”
Dünya hukuk tarihine geçti!
Bu rapor Savcı Öz’ün ölüm fermanı oldu. Sıkıyönetim ilan edildi. Toplumsal olaylar birbiri arkasına geldi. 12 Eylül 1980’de askerler yönetime el koydu. İbrahim Çiftçi’nin davası da dünya hukuk tarihine geçecek şekilde seyir değiştirdi. Çiftçi, 4 defa idam cezası verildiği hâlde beraat eden ilk mahkûm oldu. Âdeta bir gizli el Savcı’nın katilini sehpadan aldı. Oysa Çiftçi, suçunu itiraf etmiş, tanıkların hepsi kendisini teşhis etmişti.
Çiftçi, idamdan nasıl kurtuldu? 26 Aralık 1978’de, İbrahim Çiftçi aleyhine açılan dava, Sıkıyönetim Komutanlığı Ankara Askerî Mahkemesi’ne gönderildi. 3 Ağustos 1979’da Ankara 1 No’lu Askerî Mahkemesi, Çiftçi’yi Öz cinayetinden idama mahkûm etti. 9 Ocak 1980’de Askerî Yargıtay 1. Dairesi, soruşturmadaki bazı noksanlıklar nedeniyle mahkeme kararını bozdu. 21 Ocak 1981’de noksan sayılan işlemleri tamamlayan Askerî Mahkeme, Çiftçi hakkında ölüm cezasına tekrar karar verdi. Mahkemenin ısrar kararı Yargıtay’ın ilgili dairesince onandı ancak Askerî Yargıtay başsavcısı itiraz edince dosya Daireler Genel Kurulu’na gitti. 27 Aralık 1983’te Askerî Yargıtay Genel Kurulu, 1. Daire’nin onayladığı idam kararını; ‘usul eksikliği, eksik soruşturma, delillerin yeterli olmaması’ yönünden bozarak İbrahim Çiftçi’nin beraatine hükmetti. Ankara 1 No’lu Askerî Mahkemesi daha fazla direnemedi. 25 Haziran 1985’te ‘hukuki zorunluluk’ diyerek şu karara imza attı: “Dava dosyasında bulunan tüm delillerin tahlil ve değerlendirmesi sonucu sanık İbrahim Çiftçi’nin maktul Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğü kanaatine varılmıştır. Askerî Yargıtay Daireler Kurulu kararları askerî mahkemeleri bağladığından mahkememiz eski kararında direnememiştir. Bu hukuki zorunluluk nedeniyle İbrahim Çiftçi’nin beraatine karar verilmiştir.”
7 yıl hapis yattıktan sonra beraat ettirilen Çiftçi, ticarete atıldı. 1996’da bir gazeteye verdiği röportajda 12 Eylül öncesi terör olaylarında kullanıldıklarını açıkladı: “Bizi kullanıp, destekleyip ya da bize göz yumup sonra kendileri için sıkıntı olmaya başladığımızda dışladılar. (13 Kasım 1996, Milliyet)” Aynı röportajda Çiftçi, 1980’de Mamak Cezaevi’nde MİT görevlisi bir yüzbaşının, Güneydoğu’da terörle mücadelede görev almaları için teklifte bulunduğunu açıkladı. “Yakalanır veya vurulursanız, firarınızı veririz” dendiği için bunu kabul etmediğini anlattı.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen 12 Eylül öncesi işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili dosyalar arasında Doğan Öz’e ait bilgiler de bulunuyordu. Cinayet ve soruşturma sürecine ilişkin ayrıntılara yer verilen ‘gizli’ damgalı belgelerde, Çiftçi’nin cinayet itirafı, Konya ve Denizli emniyetlerinin raporları yer alıyordu. Belgelere göre, Savcı Öz’ün bütün görüşmeleri, eşi Sezen Öz ve evi takip altındaydı. 9 yıl boyunca görev yaptığı her yerde izlendi ve bütün ilişkileri mercek altına alındı. Doğan Öz’ü öldüren silah ve sanıkların ifadeleri de belgeler arasında yer alıyordu.
Özel Harp’e dikkat çekmişti
TBMM Komisyonu raporu; Doğan Öz’ün Başbakan Bülent Ecevit’e Özel Harp Dairesi ve kontrgerillayla ilgili bir rapor sunduktan sonra öldürüldüğüne dikkat çekiyordu. Raporda, 12 Eylül müdahalesine giden dönemde işlenen bu cinayetin darbeyle bağı üzerinde duruluyordu. Öz cinayetine ilişkin yargılama dosyasındaki bilgiler de devlet güçlerini işaret ediyordu. Cinayet davası dosyasında; Savcı Öz’ü öldüren silahın başka bir cinayette de kullanıldığının belirlenmesine karşın cinayetler arasındaki bağın araştırılmadığına vurgu yapılıyordu. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporda ise Savcı Doğan Öz’ün neden öldürüldüğü şu sözlerle anlatılıyordu: “Savcı Doğan Öz ve Abdi İpekçi cinayetleri aslında Türkiye’de 12 Eylül askerî darbesini çözmek isteyenler açısından bütün malzemeleri içermektedir. Bu cinayetin dosyaları, gelişmeleri izlense, araştırılsa zaten her şey ortaya çıkacaktır. Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, öldürülmeden kısa bir süre önce Başbakan Bülent Ecevit’e Özel Harp Dairesi ve kontrgerillayla ilgili bir rapor sunuyor. Savcı olarak yaptığı yakalamalardan, aldığı ifadelerden, sorgulamalardan vardığı sonuçları içeren bir rapor sunuyor ve diyor ki: ‘Türkiye’de esas tehlike Özel Harp Dairesi merkezli kontrgerilladır ve ben adımımı attığım her yerde bununla karşılaşıyorum.’ Bu raporu yazmasından kısa bir süre sonra evinin önünde öldürülüyor.”
Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz, 1978’den bu yana tetikçinin değil onu kullanan devlet içindeki gizli örgütün deşifre edilmesi için çalıştı. Aile büyük acılar yaşadı. Baskılara, tehditlere maruz kaldılar. Oğullarından Turan’ı gözaltına aldılar. Mamak’ta işkence gördü. Davadan beraat etmesine rağmen okuldan atıldı. Yurtdışına gitti. ‘Askerlik yapmadı’ diye vatandaşlıktan çıkarıldı. Sezen Öz hukukçuydu. 15 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra mesleğine geri döndü. Hâkimliğe geçti. 10 yıl kadar Yargıtay’da tetkik hâkimi olarak çalıştı. Yaş haddini beklemeden emekli oldu. Sezen Öz, referandumda ‘evet’ oyu vereceğini açıkladı. Ergenekon davalarını destekledi. Eşinin dosyasının yeniden açılması için mahkemeye başvurdu. Faili meçhul cinayete kurban giden ailelerle bir platform oluşturdu. Meclis’e cinayetleri araştırmak için komisyon kurulması için başvurdu. Sezen Öz, Ergenekon davalarını Türkiye’nin demokratikleşmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi için bir fırsat olarak gördü. “Silivri’de nümayiş yapanlar Doğan Öz’ü, 17 bin kişiyi kim, neden öldürdü diye sormadılar.” diye eleştirdi. Ergenekon, Balyoz ve Oda TV gibi davalara itiraz edenlerin kontrgerilla gerçeğini görmezden geldiklerini söyledi. Sezen Öz son gelişmelerden rahatsız. “Görüyorsunuz bir kesime dokunulamıyor.” diyor. Ancak ona göre; suçlar yok edilemez. Mahkemeler ortaya çıkan gerçekleri araştırmak zorunda.

ETKİLENEN DAVALARDAN BAZILARI
AK Parti tarafından doğrudan Başbakanlık’ta hazırlanan 6526 sayılı kanunla örgütlü suçlara bakan ve özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Tutuklu yargılamalara 5 yıl sınırı eklendi. Yüzlerce dava etkilendi. Sanıklar ve hükümlüler salıverildi. İşte yeni yasadan etkilenen bazı davalar: -Ergenekon davası- KCK davaları- Oda TV davası- Askerî Casusluk davası-Devrimci Karargâh Örgütü davası. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok’un öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu “Umut Operasyonu” davası- Atabeyler Grubu davası-Mavi Hat davası- Turgut Özal’ın ölümüne ilişkin dava- Faili meçhul cinayetler davası. Zirve Yayınevi cinayeti davası- Balyoz davası- Futbolda Şike davası- Hrant Dink cinayeti davası. 12 Eylül davası-28 Şubat davası- Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü ile ilgili dava. Ayrıca Ergenekon ve diğer darbe sanıkları ile birlikte gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada tutuklu bulunan Erhan Tuncel, Malatya Zirve Yayınevi’nde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazlarının kesilerek öldürülmesiyle ilgili davada aslî fail olarak suçlanan Emre Günaydın, Salih Gürler, Abuzer Yıldırım, Hamit Çeker ile Cuma Özdemir de salıverildi.