29 Haziran 2011 Çarşamba

Gazeteciler genlerindeki darbecilikten nasıl kurtulacak?

Her darbe her muhtıra hatta her müdahalede kayıtsız şartsız bir destek var. Gazetecilerin demokrasi sicili hiç parlak değil. Darbecilik genlere nasıl işledi? Daha önemlisi arınma mümkün olacak mı?

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-29799-gazeteciler-genlerine-islemis-darbecilikten-nasil-kurtulur.html

12 Haziran 2011 Pazar

SAMET KUŞÇU'NUN DİLİNDEN. 9 SUBAY OLAYI YENİDEN YAZILACAK


İDRİS GÜRSOY
Bilinen ismi Samet Kuşçu, aslında Abdussamet Kuşçu. Adının önüne hep ‘ihbarcı subay’ sıfatı eklenmiş. Ancak o ihbarcı olmadığı gibi TSK’nın en başarılı, istikbal vadeden, demokrat subaylarından biriydi. Ordunun politikaya girmesine karşıydı. Cuntacı arkadaşları ile bu yüzden yolları ayrılmıştı. Kuşçu, darbecilerin devirmek istediği iktidara sesini duyuramamış, yalnız kalmıştı. Adnan Menderes’ten yana yüreği yanıktı. Bir yakını ile bizzat haber göndermişti. Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı’nı da uyarmıştı. Kendisinin Menderes’e bir şey olmaması için her şeyi yaptığı hâlde onun gafil davrandığından sık sık bahsediyordu. Kuşçu vefatından önce bunları şöyle anlatıyor: “İhmal vardı. Vurdumduymazlık vardı. Menderes’e ulaşmamı engellediler. Onu uyuttular. Hem kendi başını hem de beni yaktı!”



‘9 Subay Olayı’ diye tarihe geçen hadisede bilinmeyen ve çarpıtılan pek çok nokta var. 27 Mayıs 1960’ı izleyen yıllarda başta cuntacı subaylar, dönemin tanıkları hatıralarını yazdı. Samet Kuşçu ve 9 Subay Olayı’nı kendi bakış açıları ile anlattılar. Hepsi Kuşçu’dan ‘ihbarcı subay’ diye bahsetti. Ancak o bu sıfattan hiç hoşlanmadı, haksızlık yapıldığını düşünüyordu. Çünkü kendi ifadesiyle görevini yapmıştı.



Demokrat Parti, 1950’de tek başına iktidar olmuştu ancak CHP ile tek partili dönemde saadet yılları yaşayan ordu içinde bir grup, bu durumu hazmedemiyordu. DP iktidarından 4 yıl sonra İstanbul’da subay rütbesindeki Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay ilk cunta örgütlenmesini kurdu. Bu gruba Faruk Güventük, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı, Necati Ünsalan gibi subaylar da katıldı.



İstanbul yapılanmasındaki ekip, Binbaşı Samet Kuşçu’nun nüfuzundan yararlanmak için 1957’de onunla temasa geçmişti. Cunta yapılanması, 27 Ekim 1957 seçimiyle DP’nin iktidarı kaybetmesini bekliyordu; fakat bu olmayınca, darbe için düğmeye basıldı. Samet Kuşçu da hükümete cunta yapılanmasıyla ilgili ‘Bunu araştırın’ diye haber gönderdi. Celal Bayar başta olmak üzere iktidar olaya büyük önem verdi. Soruşturma başlatıldı. Üç dört gün içinde 9 subay tevkif edildi. Cumhuriyet tarihinde ilk defa böylesine tutuklamalar yapılıyor, subaylar ilk kez darbeye teşebbüs ile suçlanıyordu.











Planların deşifre olması üzerine darbe ertelendi. Zaten haber anında cuntanın bütün elemanlarına ulaştırılmış ve gerekli tedbirler alınmıştı. Cunta yapılanmasından sadece 8 kişi ortaya çıkartıldı. DP iktidarı, soruşturmayı derinleştirmeyince de, aynı ekibin önemli isimleri yeraltına çekildi, daha gizli örgütlenip 1960’ta ortaya çıktılar.



Samet Kuşçu cunta yapılanmasını deşifre etmesinin ardından 9 subay tutuklandı. Ama o ‘askeri isyana teşvikten’ mahkûm olurken, 8 cuntacı subay beraat etti. Yargılamayı yapan mahkemenin başkanının Cemal Tural olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu subaylar 3 yıl sonra 27 Mayıs’ın çekirdek kadrosunda yer alacaktı. Hükümet cuntanın üzerine gidebilseydi belki de darbe olmayacak, Menderes asılmayacaktı. Peki, Samet Kuşçu kimdi? Neden ‘ihbarcı subay’ ilan edilmişti? Cuntacı subaylar nasıl kurtarılmıştı? Bu soruların cevabı bugüne kadar verilmedi. Kuşçu’nun büyük kızı Nazan Kuşçu ile ömrünün son dönemlerini geçirdiği Hatay’daki yakın arkadaşı ve sırlarını paylaştığı Mehmet Tekin’e ulaştık. Kuşçu’nun sesinden kendi hayatını dinledik. Bugüne kadar bilinmeyen ayrıntılarıyla Kuçşu’nun portresi ortaya çıktı. Zira ne Kuşçu’nun askerlik hayatı ne de 9 Subay Olayı’nda oynadığı rolle ilgili bilgi var.



1919 yılında Antakya’da doğan Samet Kuşçu, Kuleli Askerî Lisesi’ni birincilikle bitirdiğinde 19 yaşındaydı. Parlak bir subay olarak dikkat çekmiş, NATO’ya giden ilk askerlerden biri olmuştu. 1956’da Türkiye’ye döndüğünde önemli bir görev İstanbul’da onu bekliyordu: Milli Savunma Bakanlığı Temsil Bürosu Başkanlığı. Kendi ifadesiyle bu göreve atanmak isteyen en az 100 kurmay subay vardı. İşte bu görevdeyken cunta yapılanması Kuşçu ile temas kurmuştu.



Samet Kuşçu’nun temasta bulunduğu subaylar arasında farklı bir hava esmekte, anormal bazı olaylar gelişmektedir. Bunlar ihtilal hazırlığının sebep olduğu gerginlikten kaynaklanmaktadır. Ancak Kuşçu cunta yapılanmasının içine dâhil edilmez. Bunun sebebi demokrat kimliği ve askerin siyasete bulaşmamasından yana olmasıdır. İhtilal girişimcileri onun güvenilir bir tip olmadığını yaymaktadır. Kuşçu’yla ilgili bu ifadeler cunta yapılanmasından Sadi Koçaş’a aittir.



DP’li yıllarda, bazı subaylar ‘Ne olacak memleketin hâli?’ sorusunu birbirine sormaktadır. Bunun aralarında bir parola olduğu daha sonra ortaya çıkacaktır. Samet Kuşçu da İstanbul’daki görevinden dolayı cuntanın içine düşmüştür. Darbe girişimiyle ilgili ilk uyarısını ordudan arkadaşı Kazım Demirkan’a yapar. Bunların açığa çıkarılmasını ister. O da DP İstanbul Milletvekili ve aynı zamanda gazeteci olan Mithat Perin’e konuyu aktarır. Şefik Fenmen, Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü’nün yakın arkadaşıdır. Ona, ‘Samet tahkikat istiyor’ der Perin. Ama Ersü, Fenmen’i durdurur. Kuşçu’nun isteğinin başbakana iletilmesine engel olur.







Kuşçu, Menderes’e ulaşamaz



Kuşçu’nun ulaşmaya çalıştığı kişilerin başında Başbakan Adnan Menderes geliyordu. Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü, asker kökenlidir ve başbakana en yakın kişi olmasına rağmen cuntacılarla beraberdir. Kendisi daha önce başbakanın emir subaylığını yapmıştır ama özel kalem müdürlüğü görevini sivil olarak sürdürmüştür. (Londra’daki uçak kazasında öldükten sonra ihtilalcilerle ilgisini gösteren belgeler kasasında bulunmuş, fakat Menderes’in emri ile yok edilmiştir.) Muzaffer Ersü ile Samet Kuşçu’nun arası iyi değildir. Kuşçu’nun anlattığına göre, kendisi İstanbul’daki görevi sırasında Ersü’nün Ankara’ya gitmek için yaptığı uçak talebini özel işi olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Muzaffer Ersü bu yüzden Kuşçu’ya kırgındır. Ersü, Kuşçu’nun Menderes’e ulaşma girişimlerini engeller.



Kuşçu’nun cuntayı deşifre etmesi üzerine darbeciler de harekete geçer. Olayın üzerini örtmek için iddianın DP’nin siyasi hamlesi olduğunu söylerler. Cuntanın sivil uzantıları vardır ve bunlar önemli noktaları tutmuşlardır. Emniyet, istihbarat, bürokrasi, yargı ve siyasetin yanı sıra medya da bunlar arasındadır. Olayın ortaya çıkması üzerine delillerin üstünün örtülmesi operasyonu başlatılır. Cunta bütün belgeleri yok eder. CHP, 8 subayı savunmak için adeta bir avukat ordusu görevlendirir; 20’den fazla avukatı mahkemeye gönderir. Kuşçu’nun akli dengesinin bozuk olduğuna dair gazetelerde haberler çıkmaya başlar. O haberleri yapan bayan gazeteci, cuntacı ekipten biriyle metres hayatı yaşamaktadır. Cuntacılar, o bayan gazeteciyi dezenformasyonda uzun süre kullanır.



Kuşçu, bu olaydan sonra hızla yalnızlaşmaya başlar. Kendi ifadesiyle etrafında bir çember örülür. Hiç kimsenin kendisine sahip çıkmaması üzerine başına geleceklerden endişe etmeye başlar. Adım adım takip edilmektedir. Takip edenlerden biri ABD Başkonsolosluğu yetkilisidir. Kuşçu bu olayı merak edip ne olduğunu öğrenmek için konsolosluğa gider; ancak bu gelişme cuntacıların kulağına gidince “Samet Kuşçu iltica etti” diye yıpratma amaçlı haberler yayımlanır, aynı bayan gazetecinin imzasıyla. Bunun üzerine polis sorgusuz sualsiz Kuşçu’yu alır, merkez komutanlığında hücreye atılır. Bir ay kadar hücrede kalır, sorgulama esnasında önüne bir ifade tutanağı konur. Okuduğunda, söylemediği sözlerle karşılaşınca tutanağı yırtıp atar. O metnin içinde cuntanın elebaşı Faruk Güventürk ve arkadaşlarının isimleri vardır. General Güventürk daha sonra “Samet onların istediklerini imza etseydi bugün biz hayatta olmazdık.” diyecektir.



Samet Kuşçu’ya göre olayı takip eden, kişileri açığa çıkaran ve tevkiflerin yapılmasını sağlayan kişi bizzat Başbakan Adnan Menderes’ti. Bundan sonraki olaylar da yine onun bilgisi dâhilinde cereyan etti. Ancak Menderes “TSK yıpranacak, bırakalım ordu bu işi kendisi halletsin” telkininin altında kaldı. Telkini yapan, cuntacıları koruyan Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin idi. Ancak daha sonra Savunma Bakanı görevinden alınıp yerine Ethem Menderes getirildi. Bakan değişmesine rağmen cunta ekibinden Bakan Yaveri Adnan Çelikoğlu koltuğunu korudu. 27 Mayıs sürecinde de cunta tayinlerini o yönlendirdi. Kuşçu’nun ihbarından sonra bakanlığa gelen, cuntayı tüm detaylarıyla deşifre eden bir mektubu Çelikoğlu hasıraltı etti. Aynı yaver, eski bakan döneminde Kuşçu’dan gelen telefon üzerine Faruk Güventürk’e “Makarios yakalandı” diye şifreli mesaj gönderip cuntanın tüm delilleri yok etmesini sağlamıştır.



9 subay, 16 Ocak 1958’de hâkim karşısına çıkarılır. 5 Nisan’da sekiz subay beraat ettirilir. Kuşçu’nun ifadesiyle trafik kazasını haber veren görgü tanığının cezalandırılması gibi sadece kendisi tutuklu kalır. Muhbir olarak orduyu isyana teşvik suçundan 2 yıl hapis cezasına çarptırılır, rütbesi alınır ve ordudan ihraç edilir.



DP, 1958’de sonuçlanan 9 Subay Olayı ile iktidarın temellerinde meydana gelen çatlağı sıvayarak kapattığını düşünmüştür. Kuşçu’nun harcanmasıyla dosyanın kapandığı zannedilmiştir. Ama daha sonra gelen büyük deprem kendilerini götürmüştür. 9 Subay Olayı’nın pek çok ayrıntısı göz ardı edilmiş, araştırılmasına izin verilmemiştir. Bugün bile çok sayıda bilinmeyen vardır. Bunda gerek o zamanki iktidarın gerekse darbeden sonra ihtilalcilerin yıllarca idarede etkili olmalarının rolü vardır.







Samet Kuşcu anlatıyor...



İşte arkadaşı Mehmet Tekin’in bizimle paylaştığı Samet Kuşçu’nun 9 Subay Olayı ile ilgili bazı sorulara verdiği cevaplar:



-İhtilal fikrine nasıl bakıyorsunuz?



Benim hücrem Mustafa Kemal Atatürk. Ordunun politikaya girmesi hatadır. Balkan harbi ordu politikaya girdiği için çıktı. Meşruiyet olmazsa hiçbir şey olmaz.



-9 Subay Olayı’ndaki rolünüz neydi?



Tahkikat istedim. Etrafımda birtakım şeylerin döndüğünü anlamıştım. ‘Hükümete araştırın’ dedim.



-Başbakan Menderes’e sesinizi neden duyuramadınız?



Başbakan’ın özel kalemi asker kökenli ve cuntacı Muzaffer Ersü ile aramız iyi değildi. Ankara’ya gidebilmek için benden uçak istemiş, vermemiştim. Bunun acısını çıkardı. Menderes’e ulaşmamı engelledi.



-Basında sizi hedef alan haberleri kim sızdırıyor?



Kazım Özfırat’ın bayan arkadaşı olan gazeteci olanları basına sızdırıyordu. Güya ben demişim ki ‘Beni huduttan kaçır.’



-Cunta soruşturması başlayınca ne oldu?



Etrafımda bir çember örüldü.



-ABD Konsolosluğu’na iltica ettiğiniz haberleri çıktı. Neden gittiniz?



Benim Amerika Konsolosluğu ile görevim gereği protokol konusunda ilişkim var. İçli dışlıyım. Bir Amerikalı şahsın benim etrafımda dolaştığını fark ettim. Ama neden dolaşıyor, bilmiyorum. Bunu sormaya ABD Konsolosluğu’na gittim. ‘Samet Bey göreve gelmedi’ diye tutanak tutmuşlar. Herhâlde ‘Amerika Konsolosluğu’na iltica etti’ demişler arkamdan. Her zaman konsolosluğun dokunulmazlığı yoktur, sadece elçiliklerin vardır. Kadın gazeteci bunu basına yaydı. Emniyetten geldiler ‘İltica etmişsin’ dediler. ‘İltica etmedim’ dedim. Merkez komutanlığa gittik ve hücreye kondum, o andan itibaren hayatla irtibatım kesildi. Benim için verilen hüküm şu oldu: Orduyu isyana teşvik etme. 84. maddeye göre birden fazla kişiyi isyana teşvik etme ve cezası ölüm.



-İstanbul Emniyeti’nde Bakan Gedik’le ne görüştünüz?



Dediler ki ‘Seni istiyorlar’, gittim. İstanbul emniyet müdürü, içişleri bakanı, hepsi orada. Emniyet müdürü ‘Bunun mahiyeti nedir?’ diye sordu. ‘Tahkikat yapın, hepsi ortaya çıksın’ dedim.



-Hücrede öldürülmekten korkuyordunuz?



Sağ çıkacağımdan ümidim kalmamıştı ama Allah’a inancım tamdı. Kendimden de bir endişem yoktu. Böyle şeylerle benim alakam olmadığı için bu işin kurtuluşla sonuçlanacağına inancımı yitirmedim.



-Milli Savunma Bakanı Müşaviri Adnan Çelikoğlu ‘Kuşçu ile görüştüm’ diyor.



Adnan Çelikoğlu’nu başbakanlıkta gördüm, bir iki kelime konuştum. Bir odaya girmişiz, baş başa kalmışız hepsi hikâye. Çelikoğlu, 45 yıl sonra, herkes öldükten sonra sessizliğini bozdu. ‘Makaryos tevkif edildi’ diye Dündar Seylan’a şifreli telefon etmiş. Çelikoğlu, beni koruduğunu söylemiş, böyle bir şey yok.



-Dönen dolaplar için tahkikat istemişsiniz?



Biz tevkif edilince hükümet bizimle ilgili bir ihbar mektubu aldı, bizi söyletmek istediler. İlk tahkikatı yapan Arif Onan yazdı, yazdı ‘imzala’ dedi. Okuyup imzalayacağımı söyledim. Benim söylemediğim şeyler yazılıydı, yırttım arttım. Faruk Güventürk de biliyor. ‘Samet imzalasaydı biz hayatta kalmazdık’ dedi. Ben de hayatta kalmazdım. İsyana teşvikten idam edilirdim.



-Cuntacıyı neden konuşturamadınız?



Ses bandı olayı şöyle; suç delili yok, bunları söyletmeniz lazım dediler. Demiştim ki bu teypten bir iş çıkmaz ama istersen yaptır. Eve gidiyoruz, balkonda Kazım Özfırat teybe almış konuşmayı. Fakat İlhami Barut konuşmadı, çünkü haber vermişler önceden. Emniyetle ilişkisi var, tilki gibi kurnaz bir adam. Kazım Özfırat, Barut’un Çankırı’dan da arkadaşıydı. Dediğim gibi oldu. İlişkiyi biliyordum, kesinlikle sıkı ilişki içindeydi. Sezdiler, uyardılar. Konuşmadı.



-Menderes üzerine yeterince gitmedi mi?



Her şeyi ile başlatan, büyüten, açığa çıkmasını isteyen Adnan Menderes’tir. Öğrendiği hâlde üzerine gitmedi. Kendi sonunu hazırladı. Bayar bastırıyor ama aşağı ile irtibatı yok. Her şey Menderes’in elindeydi.



-Hükümete neden ulaşamadınız?



Özel kalem müdürlüklerinde hep subaylar var. Haber yerine ulaşmıyor.



-Neden orduya dönmediniz?



Teğmenler yarbay olmuştu. Emrinde görev yapacaktım. Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisi’nde sivil savunma görevlisi olarak görev aldım, emekli oldum.







Mehmet Tekin: MENDERES, KUŞÇU’YA SAHİP ÇIKMADI







Samet Kuşçu, hayatının son dönemlerini memleketi Antakya’da geçirdi. Araştırmacı yazar Mehmet Tekin en yakın arkadaşlarından biriydi. Tekin, Kuşçu’yla sık sık sohbet etti. Hatta hatıralarını yazmasını istedi. Kuşçu, hele bekleyelim diye bu teklifi hep geri çevirdi.



-Kuşçu nasıl biriydi?



Tarihçiler kadar tarih bilgisi vardı. Hafızası çok kuvvetliydi. Şehrin bütün ailelerinin geçmişini bilirdi. Memleket aleyhine bir şey gördüğünde çok sinirlenirdi. Orduya tek kelime söylemedi. Yaşadığı olaylardan hiç bahsetmez ama ızdırabı yüzünden okunurdu. 9 Subay Olayı’nda gerçekten suçsuzdu. Adıyla birlikte kullanılan muhbir sıfatı haksız olarak sürülmüş bir leke idi. Çekindiği bir şeyler vardı onun. Birileri bunları görmesin, duymasın anlamında şeyler vardı.



-Nasıl tanıştınız?



60 ihtilalini memleketimde yaşadım. Sonra yargılamaları izledim. Hem Yassıada saati vardı oradan takip ediyordum hem de gazete okuyabileyim diye gazete satıyordum. Kuşçu’nun adı aklımda hep ‘ihbarcı subay’ olarak kalmış. Burada dostlar vasıtası ile tanıştık. Acaba o mu dedim? Bu konuları konuştuk.



-Neden cunta ile birlikte olmadı?



Kişilik ve mizaç uyuşmazlığından olabilir. Ordu siyasete bulaşmasın istiyor. Onlardaki ihtiras Kuşçu’da yok. O istiyor ki devlet güçlü olsun. Islah edilsin. Ayrıldıkları nokta bu. Sadece nüfuzundan faydalanabilir miyiz diye yaklaşıyorlar. Sır vermiyorlar. O bu işin içinde değil. En küçük bir fikir ortaklığı yok, eylem ortaklığı yok ve hepsi kendine hasım insanlar. O da durumu kavrar kavramaz yukarıya haber veriyor. Kuşçu’ya daha sonra cuntacılar anlatmış. ‘Sen telefon ettiğinde yanındaydık. Cuntaya başkanlık teklifini konuşuyorduk.’ diyorlar. Haberi bakandan alınca birdenbire dönüyor ortalık. Kuşçu çaresiz kalmış tek başına.



-Kuşçu neden yalnız kalıyor?



‘Etrafımda bir şey dönüyor’ diyor. Etrafında bir halka örülmüş. İçinde olsun olmasın. ‘Samet Kuşçu bu işlerin peşinde koşuyor’ diye her yere haber ulaştırılmış. Bakana bilgi gittiği anda şebeke onu hemen kıskaç altına alıyor. Samet Kuşçu’nun tanığı yok. Onlar birbirlerinin tanığı oluyorlar. Kuşçu da isimlerini vermiyor, onlar beraat ediyor. Kuşçu’nun arkası yok, arka çıkan yok. Başbakana sitemi ondan. Devlete ‘tehlikedesiniz’ diyor, aldırış etmiyorlar. Ötekiler cuntayı ‘tehlike altındayız’ diye uyarıyor. ‘Samet bizi ihbar etti’ diye şebekeyi harekete geçiriyorlar. Olay bu. Bir insan bu kadar sahipsiz olmaz. Kuşçu hakkında muhbir satırları haricinde bir satır yazı yoktur.



-Cuntanın planları neden bozuluyor?



Her şey ortaya çıkıyor. Faruk Güventürk ihtilale gidecek, duyulduğu anda planları bozuluyor. Samet Kuşçu’nun yukarıya ‘Bir şeyler var, araştırın’ demesi üzerine cuntacıları yukarıdan uyarıyorlar; ‘Samet Kuşçu haber verdi, ayağınızı denk alın’ diyorlar. Kuşçu, isim vermiyor. ‘Anormallik var, bunu tahkik ettirin’ diyor sadece. Tahkik edeceklerine uyutuyorlar. Başbakana diyorlar ki böyle böyle şey var, herhâlde evham bunlar diyorlar. Biz ilgileniriz diyorlar. Haberi varmış bütün girişimlerden Menderes’in ama tedbir almıyor.



-Menderes neden tedbir almıyor?



Herhâlde bir vurdumduymazlık. Yanındaki adamlar yanlış yönlendirmişler. Menderes’in Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü, asker kökenliydi. Cuntayla irtibatlıydı, diyor. Bilgileri ulaştırmamış veya yanlış aktarmış. Milli Savunma Bakanı ve yaveri de örtüyor üzerini. İhmal, vurdumduymazlık ve uyutma var. Menderes’ten yana yüreği yanıktı. Kendisinin Menderes’e bir şey gelmemesi için her şeyi yaptığı hâlde onun gafil davrandığından sık sık bahsederdi. ‘Menderes’e ahın mı tuttu?’ dedim. ‘Ben öyle bir şey söyleyemem. Yüreğim yandı ama öyle şey söyleyemem.’ dedi.



-Kuşçu, Menderes’e kızıyor muydu?



Sitemi vardı, sitemini hiç unutmam. ‘Ulaşmak için her şeyi yaptım, ulaştırmamak için çalıştılar, kendisine ulaştığımda da aldırış etmedi’ diyordu. Menderes’in birinci derece yakınları ile haber gönderiyor. Menderes’ten haber gelmiyor, en çok yakındığı şey buydu.



-Nasıl dönüyor hava?



Müthiş bir baskı var. ‘Kendi karargâhım dâhil kaçacak bir yer kalmamıştı’ diyor. ‘Bir an geldi memleketimde dahi gidecek yerim kalmamıştı.’ İhbar edildiklerini öğrenince müthiş bir cendereye almışlar. Polis bir yandan, asker bir yandan, MİT bir yandan. Bu olayı nasıl örteriz diye harekete geçiyorlar. Kuşçu’yu sindirecek veya yok edecekler. Tek tanık kalmayacak. Bir de Amerikalıyı görünce ‘Neden gönderiyorsunuz bu adamı, derdiniz ne?’ diye sormaya gidiyor konsolosluğa. ‘Konsolosluğa sığındı’ yalanı çıkarıyorlar. Polis oradan alıp hücreye atıyor. Dünya ile ilişiği kesiliyor.



-Amerikalılarla ilişkisi nasıl?



Başkan Dwight Eisenhower İstanbul’a geldiğinde onu karşılamış. İşi gereği Amerikalılarla içli dışlı o ana kadar. Birden peşinde bir Amerikalı olduğunu fark ediyor. ‘Beni polis de takip ediyor, sizin adamınız da takip ediyor. Neden?’ diye sormaya gidiyor. ‘İltica etti’ haberi çıkmış. Amerika bu işi biliyor, işine gelmeyen adamları takip ediyor; bunu da o şekilde takip ettirdiler ve sonuçlandırdılar. Amerika’nın rolü konusunda yorum yapacak bilgiye sahip değiliz.



-Mahkeme sürecinde neler yaşanıyor?



Mahkemeye müdahale var. Onların mahkûm olmaması için müdahale var. Kuşçu’nun ifadesi olacaktı o da dememiş, ‘konuşsaydım hiçbirimiz hayatta olmazdık’ demesinin sebebi o. Hayatından ümidi kesmiş işkence safhasında. İşkencenin ağırlığını Güventürk söylüyor. İşkence yapan grubun başında Güventürk var. ‘Arkadaşların nasıl yaptı?’ diye sorunca ‘Demek ki çiğ süt emmişler’ demişti.



-İşkenceleri anlattı mı hiç?



İstedim ki bana bir iki kelime söylesin. Yüzünden ızdırabını okuyordum, ‘arkadaşlarım bana şunu yaptı’ demedi. ‘Bak Güventürk söylüyor’ dedim, ‘O söyleyebilir, ben söylemem’ dedi. Hiç söylemedi. Ordunun imajını zedeleyecek bir küçük kelime ne söyledi ne söyletti.



-Bir de ihbar mektubu var?



‘Başbakana bir mektup göndermişler’ dedi. Kuşçu’nun dışında bu işin çözülmesini isteyen birileri var.



-Cuntacıyı deşifre etmek için Kuşçu ses kaydı neden yapamıyor?



Tezgâhı kuranlar emniyetten. Biraz yüksek sesle konuşun, teyp kaydetsin demişler. Yüksek sesle konuşmuş Kuşçu, karşıdaki (İlhami Barut) işkillenmiş. Teybi çözüyorlar ama oradan da bir şey çıkmıyor. Birileri uyarmış. Daha sonra onu yok etmişler.



-Kuşçu adı ortaya çıkınca ne oluyor?



Hayatı allak bullak oluyor. Parlak bir subay. Eğer harcanmasaydı 12 Mart’ta generaldi. 12 Eylül’de belki ihtilali yapacak veya önleyecekti.



-Cuntacıların hatıralarını okuyor muydu?



Hatıralara bakar, halt etmiş derdi. ‘Filan pisliğini unutuyor bunlar’ diye bazılarına böyle çatardı. Hepsinin kirli ilişkilerini ve yolsuzluklarını biliyordu.



-Ölüm korkusu var mıydı?



‘Bir şekilde öldürecekler beni’ diyordu. Her an öldürülecek endişesi. O evhamla belki 20-30 yıl yaşamıştır. Öyle içine işlemiş ki o günlerin etkisi.



-Sorgudaki ifadesini neden imzalamadı?



Yapmadığı pek çok şeyi ifadesine yazmışlar. Özel olarak hazırlanmış senaryo. Onları yazmışlar. ‘İsimler vardı orada. Hepimiz giderdik. 84. madde grup hâlinde orduya güveni sarsmak, o fasıla sokmuşlar. İmzalasam kesin idama giderdik’ diyor.



-Sorgu ve yargılama nasıl geçiyor?



Soruşturmayı yapan Arif Onan’ı da dolduruyorlar. Ona da ‘ihbarcı’ olarak lanse edilmiş Kuşçu. Diğerleri iftiraya uğramış kişiler olarak görülüyor. Kuşçu ‘bu işi iftira eden’ olarak görülüyor. Mahkeme Başkanı Cemal Tural işin içinde. Bakın ithamda bulunanlar, sorgulayanlar, yargılayanlar hep aynı kişiler. 60 ihtilalini yapanların hepsi orada var.



-Sorguda itirafta bulunuyor mu?



O sadece kendisi ile temasta olanların isimlerini biliyor. Onları söylüyor. 9 kişi elebaşı. Alt kademeyi kimse bilmiyor. Onlar hücre yapılanması. Güventürk de konuşmuyor. Kuşçu ortada kalıyor.



-Askerler DP’den neden rahatsızmış?



Harbiye ordu binası satılacak, gelen para İstanbul’un imarına harcanacak gibi konular konuşuluyormuş. Düşük rütbeli memurlar, albaydan daha kıdemli olacakmış. Ordunun yetkisizleştirilmesi, etkisizleştirilmesi gibi konular kendi aralarında rahatsızlık konusu olmuş. Sivillerin daha güçlü olması için düzenlemeler gündemdeymiş 1960 öncesi.



-Akli dengesini kaybetti haberleri var?



Son derece inançlı bir insandı. ‘Ben mukadderata inanan bir insanım. Benim başıma gelen talihsiz hadise başkasının başına gelse yıkılır, ezilir, hayatı mahvolurdu.’ diyor.



-Cuntacılar neden onunla ilişkiye geçiyor?



Olay olduğunda İstanbul’da Milli Savunma Bakanlığı temsilcisi hem ordu hem de halk arasında bir köprü. Oraya bir kurmay albay atanmalıymış. NATO istihbarat şubesinde görev yaptığı için gelir gelmez o göreve atamışlar. İhtilafları olmuş bu kişilerle. Bakan adına konuşuyor orada tam yetkili. Cuntacılar ona ‘nüfuzundan yararlanabilir miyiz’ diye yaklaşıyor. Demokrat duruşundan dolayı ‘güvenilmez adam’ diyorlar. ‘Bir de Muzaffer Ezgü, benden Ankara’ya gitmek için uçak istedi. Düşündüm, keyfi için gidecek biliyorum. Olmaz dedim. Daha sonra bunun hıncını çıkardılar’ diyor. İsteyen albay, kendisi ise kurmay binbaşı.







KULELİ’Yİ BİRİNCİLİKLE BİTİRDİ



Abdussamet Kuşçu, 1919 yılında Antakya’da doğdu. İlk ve ortaokulu Antakya’da tamamladıktan sonra Kuleli Askerî Lisesi’ne girdi ve okulu 1938’de birincilikle bitirdi. 1940’ta Harp Okulu’ndan dönem ikincisi olarak mezun oldu. 1949’da kurmay yüzbaşı oldu. 1951’de Fatma Meliha Hanım’la evlendi, 2 yıl sonra ayrıldı. Ordunun çeşitli kademelerinde kıta ve karargâh hizmetinde görev yaptı. 1949-1953 yılları arasında Genelkurmay istihbarat başkanlığı dış protokol şube müdürlüğü, 1954-56 yıllarında Paris’te NATO başkumandanlık karargahında (shape) istihbarat dairesi şube müdürlüğü, 1956-1957 yıllarında MSB İstanbul temsil bürosu (halkla ilişkiler) başkanlığı yaptı. 1957 sonlarında 9 Subay Olayı’na adı karıştığı için iki yıl hapse mahkûm edildi ve ordudan atıldı. İşsizdi, askerî çevreler tarafından tecrit edilmiş, ruh sağlığı olumsuz etkilenmişti. 1961’de İskenderun’da Atatürk Koleji’ni, 1962’de Antakya Özel Ata Koleji’ni kurdu. Bu okullarda tarih öğretmenliği yaptı. Aynı yıl Antakya Lisesi kimya öğretmeni Sıdıka Moralı hanımla evlendi. Kurduğu okulu vakıf hâline dönüştürdü ve devretti. 1960’tan sonra çıkan afla tekrar göreve dönme imkânı doğunca memuriyeti tercih etti ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünde savunma uzmanlığı ve savunma sekreterliği görevlerinde bulundu. Kenan Evren’in de dönem arkadaşıydı. 1984’te emekliye ayrıldı. 16 Ekim 2004 tarihinde Antakya’da vefat etti.







9 SUBAY KİMDİ?*



CEMAL YILDIRIM: Emekli kurmay albay, eski Şam ateşe militeri. 1957 CHP İstanbul adayı ve CHP İstanbul İl İdare Kurulu üyesi. İstanbul doğumlu, 49 yaşında. Evli, çocuksuz.



NACİ AŞKUN: Kurmay albay, 66. Tümen topçu komutanı. İstanbul Milli Savunma Bakanlığı tetkik kurulunda görevli. Uşak doğumlu, 50 yaşında. Evli, iki çocuklu.



İLHAMİ BARUT: Kurmay albay 15. Kolordu kurmay başkan yardımcısı. Milli Savunma Bakanlığı tetkik kurulunda görevli. Samsun doğumlu, 45 yaşında bekâr.



FARUK GÜVENTÜRK: Cuntanın lideri. Topçu yarbay. 66. Tümen topçu komutan yardımcısı. Milli Savunma Bakanlığı tetkik kurulunda görevli. Niğde doğumlu, 46 yaşında, evli, beş çocuklu.



ATA TAN: Piyade binbaşı 3. Kolordu’da görevli, Milli Savunma Bakanlığı tetkik kurulunda. Adapazarı doğumlu. 36 yaşında, üç çocuklu.



AHMET DALKILIÇ: Piyade binbaşı Boğaz Müstahkem Mevki Komutanlığı’nda görevli. MSB tetkik kurulunda. Üsküdar doğumlu. 35 yaşında, bir çocuklu.



KAZIM ÖZFIRAT: Kurmay stajyer yüzbaşı 82. Tabur 3’üncü Bölük komutanı. MSB tetkik kurulunda görevli. İzmir de doğmuş. 32 yaşında, bekâr.



HASAN SAVUNCU: Piyade yüzbaşı 1. Ordu muhafız bölük komutanı iken halen 26. Piyade Alayı karargâh birlik komutanı. Çorum doğumlu, 35 yaşında, bekâr.



SAMET KUŞÇU: Kurmay binbaşı 82. Piyade taburu komutanı iken MSB tetkik kurulunda görevli. Antakya doğumlu. 39 yaşında, dul, bir çocuklu.



*Subaylar gözaltına alındıkları esnadaki durumları.



HÜKÜMETİN BÜYÜK İHMALİ*



Celal Bayar: Konu önemli, üzerine gidin.



Şemi Ergin: Subayların mahkemeye verilmesi ve tutuklanması ordunun bilhassa yüksek rütbeli subayları arasında huzursuzluk yarattı. Ordu kendi disiplini içinde meseleyi çözsün.



Başbakan Menderes: Kumandanları üzecek tedbirler alınmasına lüzum görmüyorum.



Celal Bayar: Meşru bir nizamın korunmasından yana alınacak tedbirlerin kumandanlarımızı neden üzeceğini anlamak mümkün değil. Hareketin küçümsenecek yanı yok.



Başbakan Menderes: (1959’da Genel Kurul’da yaptığı bir konuşma) Adımın Adnan olduğuna inandığım kadar Cemal Yıldırım’ın suçluluğuna inanıyorum; fakat Askerî Mahkeme Türk ordusunda böyle bir hadisenin mevcut olduğunun duyulmasını zararlı görerek işi bu suretle kapattı.



Celal Bayar: (1961’de Kayseri Cezaevi revirinde yaptığı açıklama): Başbakan, ordunun iç yüzünün bu suretle âleme teşhir edilmesinde mahzurlar görüyordu. Türk ordusunu dışarıya karşı kötü bir durumda göstermeyelim, göstermeyelim ama bu ordunun içinde çürükleri varsa onları ayıklamak, temizlemek de bizim vazifemiz değil miydi?



General Rüştü Erdelhun: Ben Genelkurmay Başkanlığı’na getirildiğim tarihte 9 Subay Hadisesi’nin yargılaması bitmek üzereydi. Tetkik ettim, birçok delilin değişmiş olduğunu gördüm. Sonunda da Samet, müfteri diye cezalandırıldı.



Celal Bayar: CHP’nin, bu konuda kopardığı yaygara hükümetin demokratik hürriyetlere gösterdiği büyük itina yüzünden, cunta kuran subaylar beraat ettiler ve cuntayı ihbar eden subay mahkûm oldu! Hâlbuki cuntacı subayların mahkemesi süresince ana muhalefet partisi, gazeteler ve hükümetin milli savunma bakanı Şemi Ergin bu subayları kanatları altına almaya çalışıyor; adeta mahkemeye tesir etmek istercesine; ‘Türk subayı ihtilal yapmaz, aklının köşesinden bile geçirmez’ gibi övgüler düzüyordu. CHP basını için söylenecek söz olmasa bile milli savunma bakanı gibi olaydan şahsen sorumlu bir bakanın verdiği beyanatta ‘Benim subaylarım ihtilal yapmaz, bunu yakında herkes öğrenecektir’ yollu beyanat vermesini kavramaya imkân yoktur.



Adnan Menderes: Böyle bir ihtilal beklemiyordum.



(*) Demokrat Partililer 9 Subay Olayı’nın ayrıntılarını 10 Ocak 1958 günü, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın başkanlığında gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısında öğrendi. Bayar, Menderes ve bakanlar arasında görüş ayrılıkları vardı. Çeşitli tarihlerde yaptıkları konuşmalar ve açıklamalarda konuyu böyle değerlendiriyorlardı.







CUNTACILAR İTİRAF EDİYOR



60 darbesinden hemen sonra cuntacıların hatıraları ve röportajları yayımlanmaya başladı. İşte bazılarının 9 Subay Olayı ile ilgili itirafları:



Adnan Çelikoğlu (MSB Yaveri): 9 Subay Olayı’nın perde arkasındaki kişi bendim. ‘Makarios yakalandı’ diye Dündar Seyhan’a haber gönderdim. İhbar mektubunun üzerini örttüm.



Faruk Güventürk (Cuntanın başı): Delilleri yok ettim. Samet Kuşçu muhbir değildi.



Ahmet Türkoğlu (Güventürk’ü tutuklamakla görevli subay): Belgeleri tutanağa geçirmedik.



Dündar Seyhan: Boynumuzu iktidar kasabına uzatacak değildik.



Talat Aydemir: Evdeki bütün evrakları imha ettim. Adnan Çelikoğlu sayesinde Şemi Bey ikna edilerek ihbar mektubu dosyada kaldı. İsimlerimizi veren mektup ehemmiyetsiz bir muameleye tabi tutuldu. Zannedersem tahkikat dosyasına konulmak üzere verilmemişti. Adnan Çelikoğlu bizleri en büyük tehlikeden kurtarmış oldu.



Suphi Gürsoytrak: Bizi çağıracaklarını önceden öğrenmiştik. Nasıl ifade vereceğimizi kararlaştırdık. Dosya kapandıktan sonra hükümetin dikkatini dağıtmak için dış görevlere gittik.



Ekrem Acuner: Kamuoyu oluşturmadan girişimde bulunuldu.



Sami Küçük: İhbar olmasa ihtilal daha önceden olurdu.

NOT: SAMET KUŞÇU VE 9 SUBAY OLAYINI KİTAP OLARAK YAYINLAYACAĞIM. (İDRİSGÜRSOY)


10 Haziran 2011 Cuma

Darbeye adı karışan subaylar terfi ettirilsin mi?



İDRİS GÜRSOY, 10 haziran 2011

Seçime giderken Ağustos’ta yapılacak Yüksek Askeri Şura toplantısı gündeme geldi. Balyoz soruşturmasından içerde bulunan muazzaf subayların terfileri ne olacak sorusu ile birlikte. Genelkurmay Başkanı Işık Koşener’e 'hükümeti terfilere karıştırmaması için' baskılar yapıldığı, hatta istifa restini çekmesi istendiği kulaklara fısıldandı. Önce tarihten bir olayı kısaca aktarıp bir soru ile bitirelim:

15 Ekim 1961 seçimlerinde AP, CKMP ve YTP’nin, yani CHP’nin karşısındaki partilerin Meclis’te 277 milletvekili ve Senato’da 114 senatör ile temsil edileceğinin anlaşılması üzerine, Askerî Cunta (Türk Silahlı Kuvvetler Birliği) 21 Ekim 1961 günü saat 14.30’da toplanmış, Millî Birlik Komitesi tarafından oluşturulan Kurucu Meclis’in yapmış olduğu, halkoylamasından geçmiş ve Resmî Gazete’de yayınlanmış Anayasa’ya ve seçim kanunlarına dayanarak, kendi hükümetinin zamanı ve idaresinde yapılmış seçime rağmen, duruma müdahale etmek için aşağıdaki kararları almıştı:

“1. TSK, 15 Ekim 1961 günü yapılmış seçimlerden sonra gelecek yeni TBMM toplanmadan

evvel fiilen duruma müdahale edecektir.

2. İktidarı milletin hakiki ve ehliyetli mümessillerine tevdî edecektir.

3. Bütün siyasî partiler siyasetten men edilecek, seçim neticeleri ile Millî Birlik Komitesi

feshedilecektir.

4. Bu kararın tatbiki, 25 Ekim 1961’den sonraki bir güne tehir edilmeyecektir.

5. İşbu zabıt varakası üç nüsha tanzim edilmiş ve bütün üyeler tarafından imza edilmiştir.

21 Ekim 1961, saat 18.00”



Bu cuntada kimler vardı?



Generaller: Korgeneral Refik Tulga, Tümgeneral Fikret Esen, Tümgeneral Rafet Ülgenalp, Tümamiral Bahattin Özülker, Tuğgeneral Faruk Gürler, Tümamiral Celal Eyiceoğlu, Tuğgeneral Yusuf Alpansu, Tuğgeneral Faruk Güventürk, Tuğamiral Kemal Kayacan, Tuğgeneral Muhsin

Batur, Tuğamiral İsmail Sarıbey. Albaylar: Behçet Özdemir, Doğan Özgöçmen, Suat Aktulga, Namık Kemal Ersun, Burhan Hüroğlu, Halim Kural, Recai Baturalp, Mehmet Bora, Emin Aytekin, Vecihi Akın, Ferit

Erdoğan, Necati İşcan, Turan Çağlar, Fikret Köknar, Rıfat Eranulu, Cemal Baykan, Cemal Öcal, Bülent Tarkan, Zarif Çetindağ, Celal Ugan, Bedrettin Demirel, Vahit Gürkan, Şerafettin Olcay, Emin Alpkaya, Ahmet Germez, Necati Ogan, Talat Aydemir, Talat Turan.



Cunta kadrosundan sağ kalan ve emekli olmayan general ve albayların hepsi, daha sonra kor ve orgeneralliğe terfî ettiler. Muhsin Batur, Faruk Gürler, Celal Eyiceoğlu ve Kemal Kayacan

kuvvet komutanlığına kadar yükselerek, 12 Mart müdahalesini düzenleyen kadro içerisinde, hatta önünde yer aldılar. 12 Eylül’ü yaptılar. Şimdi ne diyorsunuz? Yüksek Askeri şura geliyor. Darbeye adı karışan subaylar terfi ettirilsin mi?

8 Haziran 2011 Çarşamba

Adnan Menderes dismissed coup tip-off from army officer


BY İDRİS GURSOY
A major who warned Adnan Menderes -- the prime minister at the time of the May 27, 1960 coup d'état who was hanged along with two of his ministers by the junta after the military intervention -- about the plot three years before it was staged said the coup generals, who surrounded Menderes with their own people, made it impossible to reach out to the prime minister.


In the first and last interview he gave before he died, Maj. Samet Kuşçu, who was arrested after revealing the plans for a coup attempt in 1957, spoke for the first time about what has come to be known in Turkish history as the “nine officers affair.” He said he did his best to warn Menderes about the impending coup, which would take him and some of his ministers to the gallows, in time but the coup plotters had made it impossible for him to do so by placing their own people in positions close to the prime minister. Kuşçu said this during an interview with Mehmet Tekin, a close friend, shortly before he died in 2004. The interview was published for the first time in this week's Aksiyon weekly.

Maj. Kuşçu informed the authorities about a coup plot in the making in 1957. Despite his status as a witness in the case, he was tried in a military court along with the other eight officers whom he had accused of plotting to overthrow the Democrat Party (DP) government of the time. The eight officers were acquitted and promoted to higher ranks over the years, and eventually became members of the core group that led Turkey's first coup d'état.

The first hearing in the trial was held on Jan. 16, 1958. On April 5 of that year, the court announced its final verdict, acquitting eight of the officers of all charges, but sentenced Kuşçu to two years in jail on charges of inciting the military to stage a revolt. Of this, Kuşçu said in his last interview, “It is like punishing an eyewitness who informed the police about a traffic accident.” He was also expelled from the military, and labeled a “snitch” by his fellow officers for the rest of his life.

Kuşçu spoke about the nine officers affair at length with his good friend Tekin in the interview, explaining his role in the nine officers affair to Tekin, in this interview that is likely to shed light on details about the pre-1960 period that have so far remained in the dark, Kuşçu said: “I wanted an investigation. I told them that certain things were happening around me. I told the government to look into these.” On his failure to get through to the prime minister to warn him in time, Kuşçu said, “We didn't get along at all with Muzaffer Ersü, the prime minister's chief assistant, who had a military background. … He deliberately kept me from reaching the prime minister.” Kuşçu said the when the investigation into the 1957 plot that he had revealed began, the plotters wove an invisible wall around the prime minister.
He said the investigation didn't get anywhere because he didn't have enough evidence. “They told me that I had to have certain things on tape. Kazım Özfırat was recording the conversation, but İlhami Barut [a senior colonel at the time and one of the eight officers Kuşçu accused of plotting] didn't talk because he had been warned beforehand. He had good connections with the police and he was cunning as a fox. Özfırat was a friend of Barut from Çankırı earlier. I knew about the relationship; they definitely were close. They felt it, they warned him. He didn't talk.”

He said although Menderes knew about the incident, he didn't push for a deeper investigation. “He prepared his own end. It was all in his hands.” He said all the personal assistants were of military background, making it impossible to reach important figures in the government.

Samet lived the last years of his life in Antakya province, where he moved to after he retired from the Soil Products Office (TMO), where he worked as a civil protection guard.





7 Haziran 2011 Salı

SAMET KUŞÇU'NUN AĞZINDAN İLK KEZ 9 SUBAY OLAYI



 Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu, ‘9 subay olayı’nın demokrat kahramanıydı. Darbe hazırlıklarını ihbar etmesine rağmen cezalandırıldı, cuntacı 8 isim ise suçsuz bulundu. İşte bu tuhaf  olayın perde arkasını onun ağzından ilk kez aktarıyoruz. kUŞÇU'NUN ÖLÜMÜNDEN ÖNCE YAPTIĞI AÇIKLAMALARLA 9 SUBAY OLAYI YENİDEN YAZILACAK 


http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-29600-adnan-menderesi-kusattilar-ulasamadim.html


Samet Kuşçu haberi ile eksik kare tamamlandı


1957’deki darbe planını deşifre eden Binbaşı Samet Kuşçu’nun ses kayıtlarına ulaşan Aksiyon’un Ankara Temsilcisi İdris Gürsoy, eksik karenin tamamlandığını söyledi.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/157963-ses-kayitlari-ortaya-cikardi-haberi.aspx