31 Temmuz 2013 Çarşamba

Güneydoğu’da dersanelere neden saldırıyorlar?



İDRİS GÜRSOY 

1994 yılında sınır ötesi operasyonu izlemek için Güneydoğu’ya gitmiş, Cizre’deki İpekyolu dersanesine uğramıştım. Viran şehirde, tozlu sokaklar arasında bu eğitim kurumu hemen dikkat çekiyordu. Dış cephesi boyanmış, içerisi pırıl pırıldı. Sıradan bir binayı kiralamış eğitim-öğretim yapılabilecek seviyeye getirmişlerdi. Üniversiteye hazırlanan gençlerle sohbet etmiştim. Günlük yaşamları, okul ve tabii ki gelecek planlarıydı konu. Cizreli çocuklardan kimi doktor kimi avukat kimi öğretmen olma hayalleri kuruyordu. Müdür Batı’dan sanıyorum Manisa’dan bir kişiydi. Öğretmenler de en az öğrencileri kadar heyecanlıydı. Dışarıda patlayan bombalar, yollara kurulan tuzaklardan çok öğrencilerin geleceği ile ilgiliydiler. Terör tehdidinden dolayı pek çok okul öğretmensizdi, pek çok okulun kapısında kilit vardı. Onları burada tutan neydi? Bir öğretmen, dersane açıldıktan sonra üniversiteyi kazanan öğrenci sayısındaki artışa dikkat çekmiş, ‘İşte bu netice bizi burada tutuyor’ demişti. Bir öğrenci bile kurtulsa yeter diye de eklemişti! Asıl beni derinden etkileyen sözü ise Cizreli bir öğrenci söyleyecekti. Çayları yudumladıktan sonra konu teröre gelmişti. Bölgedeki olağanüstü şartlar onlar için olağandı. Olağanüstü olan ise İpekyolu gibi özel bir dersanenin Cizre’de açılmış olmasıydı. “Ah dedi, birisi. Keşke İpekyolu daha önce açılabilseydi?” “Neden?” diye gayri ihtiyari sorunca; “Amcamın çocukları da buraya gelir ve kurtulurlardı. Şimdi onlar dağda” deyiverdi. Benim şaşkınlıktan açılan gözlerime aldırmadan devam etti: “Eğer bu dersane açılmasa ben de bugün dağdaydım’

    Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bu kadar kolay mıydı dağa çıkmak?  Evet bölgedeki okullardan mezun olanların üniversite sınavlarından başarı ile çıkmaları neredeyse mucizeydi. Liseyi bitirip bu şansı bulanların çoğu eleniyordu. İş yoktu. Nüfus çoktu. Örgüt ailelere baskı yapıyor, propaganda ve tehditle çocukları adeta dağa kaldırıyordu. Türlü türlü vaatler de cabasıydı.
     Cizre’’den önce başka bir tarihte yolum Ağrı’ya düşmüştü. Bir öğrenci yurdunun önündeki sırayı yararak çıkmıştım müdür beyin yanına. İflas etmiş bir esnafın perişanlığı vardı yüzünde. ‘Sırayı ve şaşkınlığın sebebini sorunca, ağlamaklı anlatmıştı öğrenci yurdu müdürü; “Yurdu yeni açtık. Kapasitemiz yüz ancak müracaat çok fazla. Biraz önce köyden iki çocuğunun kolundan tutup getirmiş bir veliyi uğurladım. Yerimiz yok deyince adam, ‘Hocam, ne olur bunlardan birini al. Eğer hayır dersen, köye geri götüreceğim ve yarın dağa çıkacaklar. Hiç olmazsa biri kurtulsun. Başımı ayağının altına kaldırım taşı yapayım ne olur al ve birini hiç olmazsa kurtar!” diye yalvardı. Ben de kaydettim. Ne yapacağım bilemiyorum?”
      Oradan ayrılmadan dersaneyi de ziyaret etmiştim. İnşaat halindeydi. Sınıflardaki temiz yüzle, gençler dikkatimi çekti. Hiçbiri bölge insanına benzemiyordu ve ellerinde inşaat malzemeleri vardı. Tanıştık. Kimi matematik kimi kimya öğretmeniydi. Dersaneyi bir an önce yetiştirebilmek için geceyi gündüze katmış çalışıyorlardı.
     Yolum Doğu Beyazıt’a düşmüştü. İran sınırındaki bu ilçe neredeyse kuş uçmaz, kervan konmaz bir haldeydi. Dersanenin duvarlarındaki kurşunlar dikkatimi çekti. Öğretmenler anlattı. “Burada dersane açılınca ilgi büyük oldu. Üniversiteyi kazanan öğrencilerin sayısı bir anda ikiye üçe katlandı. Terör örgütü bundan çok rahatsız oldu. Velileri tehdit etmeye başladılar. Bir gün kaymakam çağırdı, kendilerini istihbarat gelmiş:‘Dersaneyi bombalayacaklar. Biz sizin hayatınızı koruyamayız. Başınızın çaresini bakın’ Toplandık arkadaşlarla. Ne yapalım? Ciddi bir durum söz konusu. Biri dedi ki; ‘Biz kendi başımıza burayı terk edemeyiz. Gidersek bu çocuklar örgütün eline düşer. Mütevelli heyetine danışalım. Onlar ne derse onu yapalım. Telefonla sorduk. Aldığımız cevap bizim de beklediğimiz cevaptı. ‘Kalsın arkadaşlarımız, cenazeleri gelsin’ dediler. Bir gece dersanemizi de taradılar. Allah’a hamd olsun, tek bir arkadaşımız bile ayrılmadı, ayrılmayı düşünmedi. Gidersek bu çocukların çıkacağı yer dağdır.”
      Yine aynı tarihlerde Van’da da milli eğitim müdürünü ziyaret etmiştim. Başbakanlığın yaptığı bir anketin sonuçlarından bahsetmişti. Dönemin başbakanı Tansu Çiller, bölgedeki terörün sebeplerini araştırmış. Bazı illerde terör olayları neden az?  Bölgedeki özel okul ve dersaneler ilk sırada yer almış. ‘Buralara giden çocuklar dağa çıkmıyor, aileleri de teröre destek vermiyor” diye rapor gitmiş Ankara’ya.
      Günümüzde özel dersanelere saldırılar sebepsiz değil. Terörü bir araç olarak kullanıp bölge insanın ve gençlerin geleceğini mahvedenler öteden beri  bu eğitimden ve öğretim faaliyetlerinden rahatsızlar. Devletin yapamadığını yapan gönüllülerin açtığı eğitim yuvalarına bölge insanın destek vermesi, buralardan gençlerin üniversiteleri kazanması, iş ve meslek sahibi olmaları, devletin çeşitli kademelerinde görevler alması planları bozuyor. Sadece örgüt değil örgütü kullanan derin yapıların da hedefinde o yüzden gönüllüler var.
     Doğu ve Güneydoğu’daki okullar, dersaneler selin önündeki bentlerdir. Dünden bugüne sel tehlikesi kalkmamıştır. “Keşke” dememek için bentleri zayıflatmak değil tahkim etmek gerekir. Okulsuz, dersanesiz, öğretmensiz belde bırakılmamalıdır. İpekyolu’na giden öğrencinin; “Keşke daha önce açılsaydı” sözleri kulaklarımda yazdım bu satırları…


29 Temmuz 2013 Pazartesi

Arınç'ın en zor görevi



Başka çare kalmadığı için bu yola girdik!

İDRİS GÜRSOY
     Bülent Arınç, sohbetin ramazanın ruhuna uygun olmasını diledi başta. Biraz soluklanmak, kim bilir dertleşmekti amacı. Ancak kalemleri defterleri, teypleri masada görünce, ‘silahlarınızı çıkardınız, siz de haklısınız, ekmek parası peşindesiniz.’ demekten kendini alamadı. Gündem sıcaktı. Birkaç saat önce başbakanlıkta Beşir Atalay başkanlığında bir çözüm süreci zirvesine katılmıştı. Geçen hafta iftarda buluştuğumuz Arınç,  PKK’dan, başbakanla arasının nasıl olduğuna kadar pek çok soruya ‘hükümet sözcüsü’ sıfatı ile dikkatli ve özenle kurduğu cümlelerle cevap verdi.
      Gezi olaylarından sonra başbakanla tartıştığı ve hatta istifa ettiği haberlerini bir kez daha yalanladı. “Ancak gerginlik derseniz, hepimiz tef gibi gerginiz, inşallah Türkiye normal günlere kavuşur”, dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu soruya cevap verirken AK Parti’nin Milli Görüş’ten gelen bir çalışma disiplinine dikkat çekmesi ilginçti: “Hepimiz farklı karakterlerde, özelliklerde insanlarız, görüşlerimiz de farklı olabilir. Toplantılarda herkes kendi düşüncesini dile getirir. Evet efendimci, sepet efendimci hiç olmadım. Ancak alınan karar kendi görüşlerime uymuyorsa da ona uydum.”         
      Arınç, Suriye’deki gelişmelerle ilgili bir soruyu Dışişleri Bakanı’na bıraktı. Çözüm süreci ile ilgili açıklamalarda bulundu. Terör örgütü ile görüşülerek bazı demokratik adımların atıldığı haberlerinden rahatsızlığını dile getirdi;  “Bir pazarlık söz konusu değil. Son kongrede 66 maddede söz verdiğimiz demokratikleşme adımlarını atmaya kararlıyız.” diye sürdürdü sözlerini.   Yeni demokratikleşme paketi son bir kere daha ele alınıp netleşecek. Önümüzdeki yasama yılının başlayacağı ekimden itibaren bazı yasa değişiklikleri parlamento gündemine gelecek. Peki yeni paketde neler var? Arınç sır vermedi ancak sızan bilgilere göre; uzun tutukluluk sürelerinden, şiddete bulaşmamış PKK’lıların durumuna, yerleşim birimlerine Kürtçe isimler konulabilmesinden kamuda kıyafet serbestisine ve cemevlerine inanç kültür merkezi statüsü verilmesine kadar pek çok düzenleme masada. Elbette son şeklini Başbakan Tayyip Erdoğan verecek.
       Terör örgütünün şehirlerde kolluk güçleri kurma çabası, yol kesip kimlik sorması ve tabii dağa çıkışların sürmesine ne diyor? Bunların daha önceki dönemlerde de yaşandığının altını çizdi Arınç.  Karakol baskınları ve cinayetlerin olmamasını olumlu bir gelişme olarak gösterdi: “Dağa katılım yüksek değil. Katılım başka amaçlı. Gelecek kaygısı için insanlar çıkıyor. Biraz daha nitelikli elemanlar” dedi. 30 yıldır akan kanın durdurulması için alınan riski; “Çok zor ve neticesinden yüzde yüz emin olmadığımız bir işe başka bir çaremiz kalmadığı için veya denenmesi gereken bir yol olarak bu yola girdik.” sözleri ile anlattı.  
          Uzun sohbetten birkaç not daha; 1 Ekim’den önce Meclis’in toplantıya çağrılması gündemde değil. Önümüzdeki dönemde yasama çalışmaları biraz arka planda kalacak ve seçim 2014’ten itibaren ülke seçim atmosferine girecek. İsrail’le Mavi Marmara konusundaki görüşmeler ilkesel sebeplerden tıkandı. Suriye’ye müdahale düşünülmüyor.
        Peki yeni anayasa konuşulmadı mı? “Seçim kanunu değişebilir, baraj düşebilir. İnşallah sonu yeni anayasaya benzemez.” Uzun sohbette anayasa çalışmaları işte bu cümle içinde bu kadar geçti.
       Arınç , Hukuk Fakültesi mezunu. Üniversite yıllarından itibaren siyasetin içinde. Gençlik Kolları Başkanlığı ve İl Başkanlığı görevlerinden sonra Refah Partisi’nden milletvekili (24 Aralık 1995) seçildi. Manisa’da uzun yıllar avukatlık yaptı. 18 Nisan 1999 seçimlerinde Fazilet Partisinden  milletvekili seçildi. 28 Şubat’ı bütün şiddeti ile yaşadı. Manisa’daki evi jandarma tarafından aranmak istendi.  Fazilet Partisi´nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi´nin üç önemli isminden biri oldu. 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına aday gösterilip seçilmesinde etkin rol oynadı.  Çukurambar’da evinin önünde istihbarat yapan bazı rütbeliler gözaltına alındı. Suikast listelerinde adı geçti. 60. hükümette başbakan yardımcılığı ve hükümet sözcülüğü görevini yürütüyor. ABD seyahatinde başbakan adına Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüştü. Partinin vicdanı olarak biliniyor.  Üçüncü dönemi ve parti tüzüğüne göre gelecek seçimlerde aday olamayacak. Arınç, sık sık siyasette son günlerini yaşadığına da atıfta bulunuyor. “En zorlandığım görev hükümet sözcülüğü oldu. Elim ayağım birbirine dolaşıyor.” diyor.

25 Temmuz 2013 Perşembe

TSK genleri ile nasıl oynadılar?

TSK'nın genleri ile nasıl oynandı? Okula gitmediği halde diploma verilen, tez yazmadığı halde tez yazmış kabul edilen subaylar listesi
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35960-tsknin-genleri-ile-boyle-oynandi.html