30 Ocak 2015 Cuma

AKP, İNSANLARI İNANÇ VE DÜŞÜNCELERİNDEN DOLAYI YARGILIYOR İŞTE ÖRNEK

Fethullah Gülen dosyasında ne cebir ne şiddet var

  • Aksiyon dergisi, İdris Gürsoy
Fethullah Gülen dosyasında ne cebir ne şiddet var

Fethullah Gülen hakkında terör örgütü kurma ve yönetme suçlamasıyla 28 Şubat sürecinde de dava açılmıştı. Hem mahkeme hem de Yargıtay beraat kararı verdi. Avukatı Nurullah Albayrak, bugün yapılmak istenenle benzerliğe dikkat çekiyor: “Soruşturma dosyasında Gülen’in cebir ve şiddet kullandığına ya da kullanılmasını istediğine dair hiçbir somut tespit sunulmuyor.”
Fethullah Gülen hakkında terör örgütü kurma ve yönetme suçlamasıyla 28 Şubat sürecinde de dava açılmıştı. Hem mahkeme hem de Yargıtay beraat kararı verdi. Avukatı Nurullah Albayrak, bugün yapılmak istenenle benzerliğe dikkat çekiyor: “Soruşturma dosyasında Gülen’in cebir ve şiddet kullandığına ya da kullanılmasını istediğine dair hiçbir somut tespit sunulmuyor.”
14 Mart 2014 medya darbesinin altından adı pek bilinmeyen bir örgüt çıktı: Tahşiyeciler. Soruşturma dosyasına göre; “Tahşiyeciler” diye bilinen bir gruba kumpas kurulmuştu! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ladin’i severim” diyen kişiye sahip çıktı. Bülent Arınç, Tahşiyecilerin aranarak şikâyetçi yapıldığını ağzından kaçırdı.
Erdoğan, bir yıldır hizmet hareketini yok etmek için deliller arıyordu. Bir yıl boyunca, bir davanın psikolojik zemini hazırlandı. Altyapısı kuruldu.  28 Şubat dosyaları yeniden açıldı, itirafçılar bulundu ve şikâyet mektupları yazdırıldı. 17 Aralık 2013’ten itibaren Gülen’in avukatları yalan haberlerle ilgili yüzlerce suç duyurusunda bulundu, 100’e yakın manevi tazminat davası açtı.
14 Aralık medyaya darbe operasyonunu yürüten Cumhuriyet Savcısı Hasan Yılmaz, Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkarılmasını istedi. Bu hukuksuz talep, 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi Bekir Altun tarafından onaylandı. Gülen hakkında kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’nca çalışmalara başlandı.
Gülen, 28 Şubat sürecinde aynı iddialarla suçlanmış, hakkında açılan dava 8 yıl sürdükten sonra beraatle sonuçlanmıştı. Ortaya dökülen yolsuzlukların üzeri örtülmekte zorlanılınca, bugün daha önce beraat ettiği halde aynı iddialarla Gülen dosyası yeniden açıldı. Fethullah Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak, 28 Şubat sürecinde benzer iddialardan yargılanan Gülen’in Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı ile beraat ettiğine dikkat çekiyor. Peki, Gülen’le ilgili dosyada neler var?  Kırmızı bülten ve ABD’den iade talebi ile ne amaçlanıyor? Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak, sorularımızı cevapladı:
-14 Aralık medyayı susturma operasyonunda Fethullah Gülen’e de suçlamalar yöneltildi. 28 Şubat sürecindeki suçlamalarla benzerlikler var mı?
Sayın Fethullah Gülen 28 Şubat’ın gerçek anlamda mağduru olmuş ve o dönemde, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlaması ile hakkında dava açılmıştı. Devlet Güvenlik Savcılığı tarafından hazırlanan 22 Ağustos 2000 tarihli iddianameye göre; Gülen 3713 sayılı yasanın 1. ve 7. maddelerine göre terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmıştı. İddianamede yapılan değerlendirmeye bakıldığında bugün yaşanan ve söylenenlerin birebir aynı olduğu görülecektir.
-Nasıl?
İddianamenin Değerlendirme ve Hukuki Durum başlığı altında şu ifadelere yer verilmiştir: ‘Devletle uzlaşmacı ve barışçı bir politika izleyen, toplumun bütün kesimleriyle diyalog kurmakta sakınca görmeyen Fethullah Gülen grubunun başta Millî Eğitim ve Emniyet Teşkilatı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yaptığı ve önemli ölçüde bu faaliyetlerinde muvaffak olduğu bilinmektedir. Sahip olduğu okul, yurt ve dershanelerinde yetiştirdiği iyi eğitilmiş kadrolarıyla Atatürk ilkeleri ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırarak şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmayı amaçlayan Fethullah Gülen, gücünü iki kaynaktan almaktadır. 1- Oluşturmuş olduğu sermaye imparatorluğu, 2- Son yılarda dozajını gittikçe artıran ve zaman zaman teşekküle yardım boyutlarına ulaşan siyasi destek. Kısa bir sürede oluşan  sermaye imparatorluğu bütün okul, yurt, dershane ve sair kuruluşların finansmanını yaparken, siyasi destek sayesinde devlet kadrolarında örgütlenme sağlanmakta ve örgütün önüne çıkacak engeller bertaraf edilmek istenmektedir. Bu değerlendirme o zamanki suçlamanın gerekçesini göstermekle birlikte bugün yapılan suçlamaların nerdeyse aynı olduğunu da göstermektedir.
-Peki deliller aynı mı?
2000 tarihli iddianamenin delillerine bakıldığında bugünkü delillerle benzerlik taşıdığı da görülmektedir. Nuh Mete Yüksel’in iddianamesinde deliller şunlardı:
Asrın Getirdiği Tereddütler. (4 cilt, klasör 1, dizi 1-4),  İrşat Ekseni (klasör 1, dizi 5),  İl’a-yı Kelimetullah veya Cihad (Klasör 1, dizi 6),  Çağ ve Nesil (6 cilt, klasör 2, dizi 7-12),  Prizma (3 cilt, klasör 3,  dizi 13-15),  Ölçüler (4 cilt, klasör 3, dizi 16-17),  Hocanın okulları (klasör 3, dizi 18),  Fasıldan Fasıla (3, cilt klasör 4, dizi 19-21),  Küçük Dünyam (klasör 4, dizi 23),  ATV’de yayımlanan 9 numaralı kasetin çözümü (klasör 7, dizi 220),  NTV’de yayımlanan 10 numaralı kasetin çözümü (klasör 7, dizi 221),  4 numaralı kasetin çözümü (klasör 7, dizi 216),  3 nolu kasetin çözümü (klasör 7, dizi 215),  8 nolu kasetin çözümü (klasör 10, dizi 708),  Diğer kasetlerin çözümleri (klasör 7, dizi 213-214-217-218-219; klasör 10 dizi 653-707; klasör 11, dizi 813; klasör 12, dizi 980-1042),  Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Fethullah Gülen ve örgütü hakkında 21 Nisan 1999 tarihli raporu (klasör 5, dizi 154-155),  Müşteki ifadesi (klasör 5, dizi 405),  Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporu (klasör 5, dizi 218),  Genelkurmay Başkanlığı’nın raporu ve belgeler (klasör 6, dizi 158-212),  Jandarma Genel Komutanlığı’nın raporu ve belgeler (klasör 11dizi 851-979),  Tanık ifadesi (klasör 11, dizi 715),  Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Fethullah Gülen’in şirketleri, okulları, dershaneleri, vakıfları ile ilgili tespitleri (klasör 8, dizi 222,223,224,225,226,227,228,229,263, 264)  Yurtdışındaki Nurculuk faaliyetleri ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısı ve ekindeki evrak (klasör 9 dizi 274-289),  Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 1998 Abant Toplantısı ile ilgili doküman.
-28 Şubat sürecindeki davada bu delillere göre yapılan suçlamanın sonucu ne oldu?
Dava sonunda Sayın Gülen, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etti. Beraat kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24 Haziran 2008 tarihinde bu kararı tasdik etti ve yargılama süreci sona erdi.
-Bugünkü suçlama nedir? Terör örgütü ile ilgili bir delil var mı?
Kamuoyunda 14 Aralık operasyonu olarak bilinen ve gazeteci, sanatçı, yönetmen ve emniyet mensuplarının gözaltına alındığı, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve bazı emniyet müdürlerinin tutuklandığı soruşturma kapsamında Sayın Fethullah Gülen’e de bu soruşturma kapsamında suç isnadında bulunulmuştur. 14 Aralık soruşturması kapsamında da önceki davada olduğu gibi Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. ve 7. maddeleri gereğince terör örgütü kurma ve yönetme suçlamasında bulunulmuştur. Bu soruşturmada da benzer iddialar dile getirilmiş ve yine Sayın Gülen’in bir sohbeti ve bazı gazetecilerin köşe yazıları suç unsuru olarak gösterilmiştir.
-Neler onlar?
14 Aralık soruşturmasında yapılan suçlamaya delil olarak şunlar gösterilmiştir:  06.04.2009 tarihinde www.herkul.org adlı internet sitesinde müvekkilim tarafından yapılan sohbet,  08.04.2009 tarihinde Zaman Gazetesi’nde yer alan bir haber,  09.04.2009 tarihinde Samanyolu Televizyonu’nda yayımlanan dizideki birkaç dakikalık konuşma,  10.04.2009 tarihinde Zaman Gazetesi’nde Hüseyin Gülerce tarafından yazılan köşe yazısı,  15.04.2009 tarihinde Zaman Gazetesi’nde Ahmet Şahin tarafından yazılan köşe yazısı,  23.04.2009 tarihinde Samanyolu Televizyonu’nda yayımlanan Tek Türkiye isimli dizide yer alan konuşma,  26.04.2009 tarihinde Bugün Gazetesi’nde Nuh Gönültaş tarafından yazılan köşe yazısı.
-Silahlı suç örgütü suçlaması yapılıyor, delil olarak sohbetler mi gösteriliyor?
Açık olarak görüldüğü gibi ne yazık ki düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamındaki ifadeler, var olduğu iddia edilen silahlı suç örgütünün delili olarak kabul edilmiştir. Oysa, Terörle Mücadele Yasası’nın; düşünce açıklamak, yorum yapmak, eleştiri yöneltmek, sorunların çözümü için öneride bulunmak, bu şekilde oluşan düşünceler etrafında örgütlenmek gibi eylemlere uygulanma olanağı yoktur. Yasa kapsamında ancak şiddete yönelik tahrik, teşvik eylemleri hukuksal konuyu oluşturabilirler. Gülen’in hayatının hiçbir döneminde şiddete teşvik etmediği tüm kamuoyu tarafından bilinmesine rağmen, siyasi olduğu muhakkak bir soruşturmada terör örgütü kurmak suçlaması yöneltilebilmiştir. Mevcut soruşturma dosyasında Sayın Gülen ya da diğer zanlılar tarafından cebir ve şiddet kullanıldığına ya da kullanılması istendiğine dair somut bir tespit sunulmadığı gibi, tam aksine cebir ve şiddet kullanılmadığı belirtilmiştir.  Yani cebir ve şiddet kullanmayan bir örgüt suçlaması ile karşı karşıya kalınmıştır.

-Kırmızı bülten çıkarılmasının makul bir gerekçesi bulunuyor mu?
14 Aralık soruşturması ve soruşturma kapsamında Sayın Gülen hakkında kırmızı bülten çıkartılması –aklı ve biraz vicdanı olan herkes tarafından kabul edilecektir ki– hukuki değil, siyasi bir amaç taşımaktadır. Bunun amacının hukuki olmadığı yaşanan ve söylenenlerden açık olarak anlaşılmaktadır.  17 ve 25 Aralık soruşturmalarından sonra AKP hükümeti yolsuzluk ve rüşvet iddialarının inandırıcı bir izahını yapamamış ve kamuoyunu ikna edememiştir. İç kamuoyunda yaşadığı sıkıntıyı bertaraf edebilmek amacıyla müvekkilimi ve camia mensuplarını hedef alarak dikkatleri başka yöne çekmek istemiştir. Bu niyetlerini yaptıkları konuşmalarda da açık olarak göstermişlerdir. Özel mahkemelerin kurulacağı, yasal değişiklikler yapılacağı, inlerine girileceği gibi söylemler niyetleri açık olarak ortaya koymuştur. Yaşananlar bu niyetlerinin tezahüründen başka bir şey değildir.

-Gülen hakkında kırmızı bülten çıkarılabilir mi? ABD’den iade talebinin sonucu ne olur?
İnterpol’ün bir şahıs hakkında terör örgütü üyesi olduğundan bahisle kırmızı bülten düzenlemesi için öncelikle bahsi geçen terör örgütünün İnterpol tarafından terör örgütü olarak değerlendirilip listelerine bu şekilde geçirilmesi, arkasından bu şahsın belirtilen terör örgütünün eylemlerine hangi somut aktiviteleriyle katıldığının ve bunların suç teşkil eden yönlerinin delileriyle birlikte ortaya konulması gerekmektedir. Delilleri inandırıcı bulunmayan başvurular reddedilmektedir.
Bu bilgiler ışığında net olarak söylenebilir ki, İnterpol Genel Sekreterliği kırmızı bülten çıkartmayacak ve ABD de iade talebini mahkemeye dahi intikal ettirme gereği duymayacaktır. Bu kararlar iddialar mesnetsiz ve hukuksuz olduğu için verilecek, ayrıca, bu kararlar Türkiye’nin hukuksuz taleplerde bulunduğunu da maalesef tescil edecektir. Yapılacak bu şekilde bir başvuru ile İnterpol Genel Sekreterliği örgüt anlayışımızın değiştiğini ve bir dizi senaryosundan örgüt çıkartılmaya çalışıldığını görecek. Bu talebi kabul etmediği gibi bu başvurunun oluşturacağı olumsuz hava nedeniyle bundan sonra yapılacak başvurulara da şüpheyle yaklaşacaktır.
Sayın Fetullah Gülen’in ABD’de ikamet adresinin açık olmasına, adli yardım talebi ile ifadesini bulunduğu yerde verebileceği bilinmesine rağmen yapılan işlemin hukuki olmadığı izaha gerek yok. Sayın Gülen beraatle sonuçlanan daha önceki iddialarla ilgili olarak adli yardımlaşma talebi gereğince ABD adli makamlarında ifade vermiştir. O zaman dahi Amerikan savcısının iddiaların ciddiyetsizliğine karşı şaşkınlığını izhar ettiği de bilinmektedir. Bu soruşturmada adli yardım talebi yoluna başvurmaksızın algı yönetimi ve genel seçim sürecinde iç siyaset malzemesi olarak kullanmak amacıyla, bu girişimden sonuç alınamayacağı bilinmesine rağmen kasten bu yolun seçilmesi yapılan bu işlemin siyasi olduğunu tek başına ortaya koymaya yeterlidir.

3 Ocak 2015 Cumartesi

BURHAN ÖZFATURA İLE YAPTIĞIM RÖPORTAJ

Erdoğan yandaş olmayan sivil toplum istemiyor

  • idris Gürsoy, aksiyon dergisi
Erdoğan yandaş olmayan sivil toplum istemiyor
Tutuklanan polisler için, ‘Hiç üzülmeyin aslanlarım’ diye yazı yazdı. ‘Bir okulun duvarını yıkacağınıza sokaklara hâkim olun’ dedi. Son yargı ve güvenlik paketleri için ise; ‘Kendilerine biat edilmesini istiyorlar’ açıklamasını yaptı. Pek çok kişinin sustuğu dönemde konuşan Dr. Burhan Özfatura, merkez sağ partilerin ve seçmen kitlesinin yakından tanıdığı bir isim. ANAP ve DYP’de siyaset yaptı. AKP kurulurken kapısı çalınmış ancak ‘Bu partiyi hangi para ile kurdunuz?’ sorusuna cevap alamayınca teklifi geri çevirmiş.
Dr. Burhan Özfatura, Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile abi kardeş gibiydi. Özal DPT müsteşarı iken Özfatura Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanlığı yapıyordu.  24 Ocak kararlarının uygulanmasında, 12 Eylül’de ve 1983 reformlarında Özal’la beraber çalıştı. Özfatura,  Hizmet Hareketi’ne ‘terör örgütü’ iddiası ile soruşturma açılmasını, Hocaefendi hakkında yakalama kararı çıkarılmasını nasıl değerlendiriyor? Paralel yapı suçlamasının arkasında ne var? Tecrübeli siyaset adamı ile İzmir’deki ofisinde konuştuk. AKP ve Hizmet Hareketi hakkında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
-Gülen Hocaefendi’ye ‘terör örgütü yöneticiliği’ suçlaması var. Siz bu iddialara ne diyorsunuz?
Sayın Gülen; dünya nimetlerine sırtını dönmüş, tüm hayatını Türk-İslam dünyasının birliği, beraberliği, güçlenmesi ideallerine adamış gerçek bir âlimdir. Ne gariptir ki, 12 Eylül sonrasında, yıllarca, terörist muamelesi yapılmış, arananlar listesinde yer almıştı. Kendisi, her zaman itidali, kardeşliği ön plana çıkarmış biridir. 12 Eylül öncesi, İzmir’de pek kan dökülmedi ise onun Bornova’daki uzlaştırıcı vaazlarının etkisi çok büyüktür. Hizmet çok kısa sürede çığ gibi büyüdü. Tüm dünyaya yayıldı. Türkiye’nin gururu oldu.
-Nasıl tanıştınız? Sonradan değişmiş olabilir mi?
Sayın Gülen’i 1970 yılında tanıdım. Yedek subaylıktan sonra, tekrar hesap uzmanı olarak göreve başlamıştım. Bu arada, Hocaefendi’nin hizmetlerini duymuş, ancak kendisiyle tanışma imkânı bulamamıştım. Bir akşamüstü, Kemal Unakıtan (refakatimde, yetkisiz hesap uzmanı olarak eğitim görmekte idi), Abdurrahman Serdar ve kardeş gibi sevdiğim (müftülükte çalışan) Hidayet Atıcı ile birlikte, Kestane Pazarı Camii’ne gittik. Çok mütevazı bir odası vardı. Tek değerli nesne, kitaplar idi. Bizi buyur ettiler. Kendi aramızda sohbete başladık. Bu arada, benden 2-3 yaş büyük, nur yüzlü, çok edepli, söze karışmayan bir delikanlı da hizmet ediyor, çay-bisküvi ikram ediyordu. Bir süre geçti, hocamız ortada yok. Ben, “Herhâlde işi çıktı. Odayı daha fazla işgal etmeyelim, kalkalım” dedim. Hidayet kardeşim, “Hoca burada” diye ikaz etti. Meğer devamlı olarak bize hizmet eden, edepli gençmiş. Daha sonra; zaman zaman Buca-Kaynaklar’daki yaz kamplarını ziyaret ettik. Kendi eliyle pişirdiği pilav ve irmik helvasından bol bol yedik. Sohbetlerinden yararlandık. Sayın Gülen’in bu mütevazı ve edepli hâli, hiç değişmedi.
-Erdoğan, ‘Ne istediler de vermedik’ dedi. Gülen’in, iktidardan talebi ne olabilir?
Hocaefendi’nin Tansu Çiller ve Turgut Özal’la görüşmelerinin şahidiyim. Orada sizin için ne yapabiliriz, diye sormuştu ikisi de, dedi ki Hocaefendi; ‘Bizim adımızı kullanıp birisi sizden bir ihale, bir çıkar, bir makam adaylık isterse yalan söylüyor. Bu tür konularda kesinlikle benim bir ricam ve talebim yok. Tek ricam olabilir, lütfen bizim yurtdışındaki okullarımıza referans olun ve büyükelçilerin aleyhimize çalışmalarına fırsat vermeyin.” Ben 70’ten beri tanıyorum. Kardeşim gibi seviyorum. Hiç değişmedi. Hiçbir gün de politikaya, beni sevdiğini biliyorum, benim için bile karışmadı. Kimseye bu bizim kardeşimizdir, oy verin, demedi.
-Zaman ve STV’ye baskınlar düzenlendi. Hidayet Karaca gözaltına alındı. Yeni gözaltılar ve operasyonlar olacağı söyleniyor.
Şu anda darbe dönemlerini geçen bir baskı ve zulüm var. İstiklâl Mahkemeleri ve Yassıada’yı aratmayan yargı uygulamaları yapılıyor. Silahlı suç örgütü kurma ve mensubu olma’ gibi suçlamalar ne mantığa ne hukuka sığıyor. Bunların hepsi siyasi davalar.
-Erdoğan, Hizmet’i bitireceğim, diyor. Darbecilerin başaramadığını başarabilir mi?
Ne yapacak, bitirecek? Kapatsın. Bir kapı kapanır, on kapı açılır. Zulüm ebedî olamaz. Hepsinin bir hesabı var ama Allah’ın da bir hesabı var. İnançlı kesime ümitsizlik yasak. Rahmetli babam ilkokul hademesiydi, namaz kılıyor diye okuldan attılar. Aynı gün, zahirecilik yapan Hüseyin amca, ne arıyorsun burada, diyor; babam, ‘ben okuldan ayrıldım’ deyince, gel bu dükkân senin, diyor. Daha güzel bir ücretle babama iş verdi Allah. Niyet hayır, akıbet hayır. Diğer yandan Peygamberimiz ve ehl-i beytin çektiği sıkıntıları ortaya koyarsak çok utanırız. Aynı baskılar, aynı ambargolar var ama Allah her zaman mazlumların yanındadır. Maşallah Hocaefendi de dimdik, milyonlarca insan da ona dua ediyor. Hakikaten binlerce evladımız yurtdışında, Türkiye’de olsalar süper maaş alır, ama orada açlıkla tokluk arasında her bir işi yapıyorlar. Allah hiçbir şeyi zayi etmez. Ben çok ümitliyim, hiç karamsar değilim.
-DP, AP, DYP ve ANAP hep cemaatlerle iyi ilişkiler kurdu. Muhafazakâr ve dindar bir parti olan AKP, niçin cemaatleri bitirmeye çalışıyor?
AKP muhafazakâr değil, dindar da değil. Partileri üç gruba ayıracaksın. Samimi dindarlar (bunlar şimdi düşman ilan edildi), dindar geçinenler ve dindarlıktan geçinenler. AKP, dini istismar eden bir parti. Dine haçlı hücumlarından ve ateist zihniyetten daha fazla bu dini kullananlar zarar verdi. Bir kere dinin politikada kullanılması ve istismar edilmesi kadar büyük bir vebal olamaz. Din bizi toplar, camii cem eder. Adam AKP taraftarı olmayanı düşman gibi görüyor. Bizi birleştiren dinî ve millî değerlerdir, politik çıkarlar değildir.
-Siz ANAP ve DYP’de politika yaptınız. Bu iki partinin son dönemlerinde yaşananlara benzer bir süreç mi yaşanıyor?
ANAP’ın ikinci döneminde, yolsuzluk iddiaları gündeme gelmişti. Papatyalar çevreyi sarmıştı. Dalkavukluklar vardı ama hiçbir dönemde bu kadar yoğun ve şirke kaçan dalkavukluklar olmadı. İnanılmaz, aklın, vicdanın, mantığın almayacağı laflar. İşte adam, Tayyip Erdoğan’a dokunmak sevaptır, diyor. Bir başkası, Efkan Ala, onu Efendimiz’den daha mütevazı gösteriyor. Kendisi merhametimiz gazabımızı geçmiştir, diye açıklama yapıyor.  Bunlar söylenecek laflar mı? Özal’ın çevresinde bu tip insanlar vardı ama hiçbir zaman şirke giren sözler söylemediler.  Turgut Bey’e yalnızken, ‘sayın cumhurbaşkanım’ demedik, ‘abi saçmalama’ diyorduk. Eleştirilere hep açıktı, hoşgörülüydü.
-Daha önce böyle bir süreç yaşandı mı?
Hiçbir zaman böyle bir dönem yaşamadık. Tek kriter yandaşlık. Biat edeceksin ve bir de teröre karşı çıkmayacaksın. Üniversiteleri kimse kazanamıyordu Güneydoğu’da. Dershaneler sayesinde o çocuklar ülkeye kazandırıldı. Hem de derece ile üniversitelere gitmeye başladılar. Bu tabii PKK’nın işine gelmedi. Dershanelerin kapatılması tamamen PKK’nın talebidir.
-Özal, Demirel ve Ecevit’in Gülen’e bakışı nasıldı?
Türkiye’yi yönetenler bugüne kadar hep okulları savundu. Düşünebiliyor musunuz bir devlet kendisi için yurtdışında propaganda merkezi olan okullarına düşman olsun! Türkçe olimpiyatına karşı çıksın. Hasbelkader pek çok ülkedeki okulları gördüm, nereye gitsem, Moskova belediye başkanı dâhil, ‘Bunlar seni seviyor, bize kontenjan versinler’ diye rica ettiler. Hepsi bizim gururumuz. Hepsi Türklere karşı sempati ve gönül bağı ile yetişiyor. Erdoğan gidiyor, Afrika’da o ülkelerin liderlerine ‘Türk okullarını kapatın’ diyor. Böyle bir şey olur mu? Kiev’de bir kadın geldi, boynuma sarıldı. Nasıl öpüyor beni. Nasıl mutlu çocuğuna verilen eğitimden. Ben gidip Demirel’i de öpeceğim dedi ve gitti öptü.
-Erdoğan’ı ne rahatsız etti?
AKP karşısında güçlü bir sivil toplum örgütü istemiyor. AKP yandaşı olmayan, gücü olan bütün cemaatlere, Nurcusu ile Süleymancısı ile Menzili ile aklınıza ne gelirse hepsine karşı. Terör örgütünün de talimatı var. PKK da cemaatleri istemiyor; çünkü bunlar millî birlik ve beraberliğin tutkalıdır. 12 Eylül’den sonra Menzil cemaatinin liderini Çanakkale’ye sürmüşlerdi. Turgut (Özal) abi gitti, Evren Paşa’ya bunların birlik beraberlik içinde çalıştıklarını anlattı ve ikna etti. Evren Paşa tekrar dönmesine izin verdi.
-Büyük yolsuzlukların ortaya çıkmasından sonra, ‘paralel yapı’ diye bir düşmanın icat edilmesi rastlantı mı?
Tamamen bir örtme operasyonu. İşte bir hasım bulacaksın, Hizmet Hareketi bulundu. 17-25 Aralık yolsuzlukları tahminlerin çok üstünde bir rezalet. Rüşvet o kadar büyük boyutlarda ve en tepedekiler dâhil o kadar kişiyi içine almış ki, bu kadar beyin yıkama faaliyetlerine, bu kadar yandaş medyadaki iftiraya rağmen üstünü örtemediler. O tapeler hepimizin aklında ve gözümüzün önünden gitmiyor. Düşünebiliyor musun, Muammer Güler’in oğlu Reza Zarrap’tan ayda 30 bin dolar danışmanlık parası alıyor! Oğlanın bilgisi ne? Tamamen iş takipçisi. İçişleri bakanı olarak babası referans mektubu yazıyor, ona yapılacak operasyonları önlüyor. Yargıda her şeyi darmaduman ettiler ve takipsizlik kararı çıkardılar. Zafer Çağlayan’ın kolundaki saatin hediye olduğu, Mersin’deki seçim giderlerinin Reza tarafından karşılandığı apaçık ortaya çıktı. Evde bir trilyon olur mu kardeşim?  Ben bu büroyu alırken 150 bin lira borç verdiler. Evde üç gün para kaldı, hanım evden çıkamadı. Adam milyonları nasıl evde muhafaza ediyor? Ayakkabı kutuları, kasalar bilmem neler. Havuz medyası için 750 milyon kredi verildi hâlâ tahsil edilmiyor, para battı, milletin parası.
-‘Paralel yapı’ söylemi yolsuzlukların üzerini örtebilir mi?
Yama büyük, çok büyük ama kabul etmek gerekir ki, bu iktidar beyin yıkama ve gündemi değiştirme operasyonlarında başarılı. Şu anda uluslararası saygınlığını yitirmişsin, ekonomin berbat, kendini israfa vurmuşsun, saraylarla, lüks arabalarla, uçaklarla…  Şimdi bu kadar fakir insanın bulunduğu bir ülkede 2,5 katrilyon saraya harcanır mı? Allah’tan korkun ya! Dünya hırsı. İsraf haram, yetim hakkı daha da bir haram. Her türlüsü irtikâp ediliyor.
-AKP içinde de pek çok kişi Hocaefendi’yi tanıyor? Ancak bunca haksızlığa ve iftiraya seslerini neden çıkaramıyorlar?
Bakın Lut kavmi helak edildiğinde içinde çok sayıda Allah’a inanan insan vardı, onlar da helak edildi. Neden? Sessiz kaldıkları, kötülüğe karşı direnmedikleri için. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Elinle, dilinle, kalbinle reaksiyon göstereceksin. Allah’tan başka bir şeyden korkmayacaksın. 2015 seçimleri çok önemli. Seçimlerde vatandaşımız feraset ve basiretle davranmazsa kendi ipini kendisi çekmiş olacak.
-AKP tabanı, sadece söylemlere bakıyor, gerçekleri görebilecek mi?
Herkesi kandırırsın ama Allah’ı kandıramazsın, kendini de kandıramazsın. Burada AKP’ye destek verenler bir analiz yapacak; bu cemaat kendi çıkarları için mi uğraşıyor? Millet için mi? Türkiye ekonomik olarak da, politik olarak da uçuruma gidiyor. Dünyanın en kalitesiz eğitimi Türkiye’de. Devlet çarkları darmadağın edildi. Yalakalıktan başka vasfı olmayan tipler kamuya alındı. Bakın terör, fuhuş, uyuşturucu ve cinayetler arttı. Yetişmiş yargı ve emniyet mensuplarını harcarsan meydan onlara kalıyor.
- Kötü yönetimin sebebi ne?
Türkiye’de tek adam yönetimi var. Hukuk düzeni yok; cumhurbaşkanlığı, genel başkanlık, başbakanlık, bakanlıklar tek kişinin uhdesinde toplanmış durumda. O ne derse o oluyor. Herkesin görevi onun söylediğine destek çıkmak.