18 Mart 2014 Salı

Biz bu filmi görmüştük!

Biz bu filmi görmüştük!

Biz bu filmi görmüştük!

10 Mart 2014 / İDRİS GÜRSOY
28 Şubat sürecinde sahnelenen senaryo, yeni aktörlerle terkar karşımızda. Devleti ele geçirme, örgüt kurma suçlamaları aynı. Mücadelenin yurt dışındaki okullara kadar vardırılması  bile birebir kopya.
"Gülen’e İmralı yolu gözüktü."
Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın 26 Şubat 2014 tarihli yazısında öne sürdüğü bir iddia bu. İktidar gazeteleri Star ve Sabah da aynı iddiayı sayfalarına taşıdı. Ona göre, 17 Aralık Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları’nın ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘devleti ele geçirmek istiyor’ suçlaması ile hedef aldığı Fethullah Gülen, yargılanacak ve hapis cezası verilerek İmralı’ya gönderilecekti. Dilipak ve iktidar gazetelerinin dillendirdiği bu iddia, 15 yıl önce de gündeme getirilmişti. İlginç olan, o gün 28 Şubat darbesinin mimarı Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile MİT’in başını çektiği kampanyanın bugün Başbakan tarafından yürütülüyor olmasıydı.
Gülen o sürecin sonunda hakkında açılan ‘devleti ele geçirme’ davasından beraat etti. Peki, 1999 Haziran fırtınasında neler yaşanmıştı? Başbakan Bülent Ecevit, istihbarat raporlarını MGK’da neden geri çevirmişti? Gülen hakkında açılan soruşturma ve dava nasıl sonuçlanmıştı?
1999 yılının 18 Haziran akşamı, ATV ana haber bülteninde Fethullah Gülen ile ilgili bir dizi iddiaya yer verildi. Gülen’in ‘devleti ele geçirmek’ istediği ileri sürülüyordu. Farklı zamanlarda yapılan konuşmalar, anlam bütünlüğü bozulacak şekilde montajlanıp bir araya getirilmişti. Gülen âdeta linç edildi. Sonra bazı yerlerden istihbarat raporları sızdırıldı. Bazı kanaat önderlerinin Gülen’i hedef alan sözleri ile kampanya köpürtüldü. Başbakan Bülent Ecevit bu yayınlara itibar etmedi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de “Yargısız infaz yapmayalım” diye uyarıda bulundu. Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, yayınlar için, “Gözleri dönmüş!” değerlendirmesi yaptı.
Devleti ele geçirme miti
Bu bir “Gülen’i bitirme” planıydı. Önce yalan haberlerle kamuoyu oluşturulacak, sonra soruşturma ve dava açılacaktı. Gazeteler çoktan yargısız infaz ettikleri Gülen’in cezasını çekeceği yeri bile yazmıştı: İmralı! Nitekim Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nuh Mete Yüksel 20 Haziran 1999’da cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak fiilini düzenleyen TCK 313. Madde gereğince soruşturma başlattı. 14 ay süren soruşturmada Emniyet, MİT, Adalet başta olmak üzere pek çok bakanlıktan bilgi belge istedi. Ancak elinde gazete kupürlerinden ve masa başı istihbarat raporlarından başka delil yoktu. 21 Şubat 2000’de kamuoyunu şaşırtan bir girişimde bulundu. Gülen’in Fasıldan Fasıla isimli kitabının toplatılması için Ankara 1 No’lu DGM Yedek Hakimliği’ne başvurdu; ancak talep reddedildi. Yüksel’in, Gülen’in gıyaben tutuklanması isteği de geri çevrildi. 8 yıl süren hukuki süreç beraatla sonuçlandı. Yargıtay kararı onadı. Gülen, ‘çete, örgüt kurma, devleti ele geçirme’ dâhil bütün suçlamalardan aklandı. Peki, beraatle sonuçlanan süreçte bir merkezde üretilip medyaya servis edilen kara propagandanın unsurları nelerdi? Öncelikle Sabah-ATV grubu üzerinden kampanya yürütüldü. Sonra diğer medya organları katıldı. 18 Haziran akşamı ATV ana haber bülteninde Ali Kırca, Fethullah Gülen’in yıllar önce yaptığı vaazlarından bazı bölümleri montajlayarak yayımlandı. Ertesi gün Sabah gazetesinin manşeti ‘Maske düştü’ şeklindeydi. Posta, “Dünya imamı Fethullah”, Star da “Fethullah Hoca raporu; DEPREM” manşetleri ile çıkmıştı.
19 Haziran’da “Fethullah Hoca’dan itiraflar” başlıklı Milliyet haberinde ATV’de yayımlanan kasetler konu ediliyordu. Gülen’in taraftarlarına devleti ele geçirmek için ‘Sabırla çalışın, falso yapmayın’ dediği iddiası öne çıkarılıyordu. Aynı gün Hürriyet’te ‘İdamlık soruşturma’ manşeti atılmıştı. 20 Haziran’da Sabah, 3 gün sonraki MGK toplantısında Gülen’in faaliyetlerinin ele alınacağını haber veriyordu. Ayrıca, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in Gülen hakkında idam isteyeceği yazılıyordu. Hürriyet’in manşeti ‘Yer yerinden oynadı’ şeklindeydi. Gazete, Star, Show televizyonlarında yayımlanan kasetlerin izleyenleri dehşete düşürdüğü belirtiliyordu. Camianın açtığı okul ve dershaneler işaret edilerek ‘Nur cemaati okul zengini’ deniyordu.
DGM ile Erdoğan’ın suçlamaları aynı
21 Haziran’da Sabah, kasetlerin arkasındaki odak olan BÇG’nin bir raporuna dayanarak ‘Hedefiniz ordu’ manşeti ile çıktı. Milliyet’in, ‘40 kaset var’ başlıklı haberinde, “Gülen’in kasetlerinden bir kısmı yayımlanacak, bir kısmı DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilecek” deniyordu. Kaynak belirtilmeyen haberde, Gülen’in taraftarlarına devletin kurumlarında kadrolaşma emri verdiği ileri sürülüyordu. ‘Neden şimdi?’ sorusunu, isimsiz bir kaynak şöyle cevaplıyordu: “MGK’da konu gündeme geldi ancak siyasilerin isteksizliği üzerine kamuoyunu harekete geçirmek için bu yol seçildi.”
22 Haziran’da, Sabah manşetinde ise “Fethullah’ın ölüm komandoları” başlığı atılmıştı. Haberde MGK’ya sunulan raporda Gülen’in nihai amacının İslam devrimi olduğu, bu amaçla 3 bin intihar komandosu yetiştirmeyi planladığı ileri sürülüyordu. 22 Şubat 2000’de yine Milliyet’te “Gülen kasetleri MİT’in elinde” başlıklı haber vardı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, “Fethullah Gülen kendi siyasi iktidarını kurmaya çalışıyor” diyordu. 28 Şubat’ın en hızlı generali Erkaya’nın su mesajı öne çıkarılıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti için en büyük tehlike Fethullah Gülen’dir.”
Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, ‘Fethullah Gülen Örgütü’ diye isimlendirdiği örgütün suçunu, “Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dinî kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup bu amaçlar doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak” şeklinde tanımlıyordu. Yüksel, Fethullah Gülen hakkında, yasa dışı örgüt kurduğu gerekçesiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. Maddesi’ne göre, 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılması talebiyle dava açtı. 79 sayfalık iddianamede tuhaf suçlar atfediliyordu: “Gülen, demokratik usuller ile ‘ılımlı İslam’ görüntüsüyle kamufle edilmiş yöntemi, yurt içi ve dışındaki okulları vasıta olarak kullanması, Papa ile görüşerek sadece Türkiye’de değil, dünyadaki Müslümanları yönetmeyi amaçlayan ruhanî liderliğe olan ilgisi, siyasî parti, kişi ve bazı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar etmesi, dinî ve siyasî yapısını sürekli canlı tutan kaynağı belirsiz finans desteği ile ülkemizdeki en güçlü ve en etkin irticaî yapılanma olarak değerlendirilmiştir. 1992 yılında başlattığı yurt dışı açılımı sonucu 35 ülkede 279 eğitim kurumunu faaliyete geçirmiştir.” Yüksel’in özellikle bürokrasi üzerinden devleti ele geçirme yönündeki iddialarının, 14 yıl sonra Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından dillendirilenlerle benzeşmesi dikkat çekici. Söz konusu iddianameye göre, sözde örgütün yayın organları kapatılacak, buralarda çalışan gazeteciler, yazarlar, yöneticiler hapse atılacaktı. Milyonlarca vatandaş da örgüt üyesi ilan edilecekti. Ama sekiz yıl süren dava sonunda yerel mahkemenin beraat kararı en üst yargı mercii olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda onandı.
Ecevit raporlara itibar etmedi
2004’te MGK’ta Başbakan Tayyip Erdo-ğan’ın imzaladığı ve hayata geçirmeye çalıştığı, “Gülen’i bitirme planı”nın benzeri 1999’da rahmetli Bülent Ecevit’e de sunulmuştu. Peki Ecevit, Gülen ve cemaat ile ilgili raporlara ne tepki verdi?
28 Şubat sürecinde, BÇG’nin en büyük hedeflerinden biri Fethullah Gülen’di. 1998 Mart MGK’sında ‘Gülen dosyası’ masaya yatırılmıştı. MİT masaya, eski Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden telekulak skandalı sebebiyle tasfiye edilen Cevdet Saral ve Osman Ak ekibinin raporunu koydu. Başbakan Ecevit ise dosyaları eliyle iterek kabul etmedi. Ecevit’in “Bunların hiçbirine inanmıyorum, çünkü onlar böyle insanlar değil.” dediği ifade edildi. Herkesin boyun eğdiği bir dönemde Ecevit, askeri geri çevirmişti. Neden? Bu soruya Ecevit’in koruma müdürü Recai Birgün, “Ecevit, Gülen ile yüz yüze görüştü, bu insandan, düşüncelerinden bizim ülkemize zarar gelmez diye emin oldu. Önüne gelen raporlara bu yüzden itibar etmedi.” diye cevap veriyor. Gülen’i bitirmek için çalışan ekip pes etmedi. Yurtdışındaki okulları o ülkelere şikâyet etti. Yurtiçinde de dershaneler, okullar üzerinden terör estirdiler. 1999 başında Gülen’in suikastla öldürülmesi bir terör örgütüne ihale edildi. Bu süreçte Gülen’in derhal ülkeyi terk etmesi, aksi hâlde öldürüleceği yine Ecevit’e yakın bir isim tarafından Gülen’e haber verildi.
Gülen karar sonrasında şu değerlendirmede bulundu: “28 Şubat ve mahkeme süresince aleyhimde yazıp çizenler ve yargısız infaz yapanlar aklıma geldi. Bir insan olarak, onların yaptıklarından ben utandım ve duymaları gereken mahcubiyeti kendi içimde hissedip ağladım

Hiç yorum yok: