1 Mart 2012 Perşembe

AKIN BİRDAL SUİKASTİ: BİR ANDIÇLADI, HÜRRİYET YAYINLADI, MİT VURDU

20 Şubat 2012 / İDRİS GÜRSOY,


Siyasi cinayet ve suikastların zirve yaptığı 28 Şubat sürecinin mağdurlarından biri de dönemin İHD Başkanı Akın Birdal’dı. 6 kurşuna rağmen hayatta kalan Birdal, olayın hâlâ aydınlatılmadığını söylüyor.

Karşımda ve elini sıkabiliyorum. Eğer üzerine boşaltılan iki şarjör mermiden sağ kurtulmasaydı, Hrant Dink gibi o da aramızda olmayacaktı bugün. İnsan Hakları Derneği’nin eski başkanı ve milletvekili, 28 Şubat’ın en büyük mağdurlarından Akın Birdal’dan bahsediyoruz. Birdal, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in hazırlattığı andıcın Hürriyet’te yayımlanmasından 12 gün sonra silahlı saldırıya uğradı. Vücuduna 6 kurşun isabet etti. Ölümden döndü. Gündüz ortasında, Ankara’nın göbeğindeki suikast girişiminin tetikçileri yakalandı; ancak daha fazla derine inilemedi. Birdal, bir eski emniyet müdürünün faili meçhul cinayetlerle ilgili sorgulama sırasında “Birdal’ı MİT vurdu” açıklamasına dikkat çekiyor. “MİT içindeki bir grubun suikastla ilişkisini araştırması için buradan savcılara suç duyurusunda bulunuyorum.” diyor. Cezaevinde şüpheli şekilde hayatını kaybeden MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun ve Metin Ataç’ın da suikast davasında azmettiriciler arasında olduğunu açıklıyor.



15 yıl önce, 28 Şubat sürecinde postmodern bir darbeyle Refah-Yol hükümeti düşürüldü. Dönemin öne çıkan bir yüzü ise siyasi cinayetler, suikastlar ve kayıpların zirve yapmasıydı. Birdal, 28 Şubat ve andıç belgesi ile ilgili 3 kez suç duyurusunda bulundu, sonuç alamadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. İttihat ve Terakki ile başlayan tetikçi anlayışın bugün de sürdüğünü belirten Birdal, Dink cinayeti ve Uludere’nin de derin yapıların işi olduğunu ileri sürüyor. Kurumlar illegal faaliyetlerden arındırılmazsa yeni suikastlar ve sabotajların gelmesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Birdal’a 28 Şubat dönemi ve süren darbe davalarını sorduk.

-Suikast ve bombalamaların derin bağlantıları ortaya çıkıyor. Nereden geliyor bu yapı?




İttihat ve Terakki’nin ırkçı, ayrımcı geleneği günümüze kadar sürmüştür. İttihat ve Terakki kapandığı yerde yeniden başlamış. Talat, Enver ve Cemal Paşa’ların ruhu aslında hep taşınmış, militarist otoriter rejim içinde gelişmiş, herkes ona sığınmış.



-Size silahı doğrultup ateş edenler de İttihatçı zihniyete mi sahipti? Neden sürüp gidiyor bu devlet bağlantılı illegal eylemler?



Kuşkusuz. Bizim coğrafyamız, zengin etnik toplulukları ve kültürleri bir arada yaşatıyor ama bunu zenginlik olarak saymıyorlar. Rejime müdahale etmek isteyenler, kendi otoriter ve militer iktidarını kurmak isteyenler, tam tersine bunu zemin olarak kullanıyor. Farklı olanlara sürekli düşmanlık gösteriliyor. Ermenilere, Yahudilere, azınlıklara... Sonra komünistlere, sonra Müslümanlara. Hep düşman yaratılmış. İç ve dış... Yoksa da üretiyor.



-Önce hedef gösteriliyor, sonra vuruluyor, darbeye karar verilip zemin hazırlanıyor? Sivil uzantıları da olan ortak bir akıl mı var?



Ortak akılsızlık projesi var. Ortak bir komplo, bir suç ortaklığı, akıl tutulması ortaklığı var. Çünkü akıllı insan kendi insanına, ülkesine bu kadar zulmetmez. Kendi iktidarlarını koruyabilmek için uluslararası bağlantıları ve işbirlikçileri var ve bu sürüyor. Örneğin Sabahattin Ali, siyasi suikast sonucu öldürülmüştür. Bu suikastlar zinciri o günden günümüze geliyor. Sabahattin Ali suikastı aydınlatılsaydı pek çok aydın hayatını kaybetmeyecekti. Suikastlarla vidalar gevşiyor, sıkmak istiyorlar.



-Bu eylemler hep amacına ulaşıyor? Neden?



Yüzleşilmediği, hesaplaşılmadığı ve yapanların yanına kâr kaldığı için... Mesela, 60’la hesaplaşılsa 71 olmazdı.



-Devlet içindeki hukuk dışı yapılar nereden güç alıyor?



Soğuk Savaş döneminde NATO üyesi ülkelerde hep hukuk dışı yapılar oluşturuldu. Türkiye dâhil… Adları değişik ülkelere göre. Türkiye’de kontrgerilla, kılık kıyafetini, ismini değiştirdi; bazen Ergenekon, bazen TİT, bazen JİTEM olmuştur ama hep o örgüttür. Soğuk Savaş sonrası bütün ülkeler bu hukuk dışı yapıları ya tasfiye ya minimize ettiler ya da AB hukuku diye geri plana ittiler. İki ülkede, Türkiye ve Almanya’da bu örgütler tasfiye edilmedi. Almanya’da da korunuyor ama arka plana itildi. Gerektiği zaman ucunu gösteriyor ama bizde bu korunuyor hâlâ.



-Kim koruyor?



Bürokrasi ve anayasal, yasal sistem bu illegal yapıları koruyor. Fanus gibi.



-Ergenekon davalarından sonra da ‘Hâlâ korunuyorlar’ diyor musunuz?



En son Uludere’de 34 vatandaşımız öldürüldü. 16, 17 yaşında gençler. Aileler feryat ediyor. ‘Katilleri, failleri bulun’ diyor. Her şey en ince ayrıntısına kadar kontrol ediliyorken nasıl vuruldu bu insanlar? Failler ortaya çıkarılırsa çok önemli bir adım olacak. Uludere konusunda uçakları kaldırtan, bombalama emrini veren kim? Bunlar somut sorular. Açığa çıkarılmalıdır. Uluslararası güçler de içerideki bu illegal yapılara ihtiyaç duyuyor ve onları kullanmak istiyor. Bunları ortadan öncelikle kaldırmak gerekiyor.



-Demokratik ülkelerde sivil yapılar bu tür yapılara karşı tavır alıyor. Bizde medya ve sivil toplum örgütleri 28 Şubat’ta ve süren davalarda nasıl bir sınav verdi?



Biat ediyorlar ve ortak oluyorlar. Güce tapma. İtalya’da gladyoyu açığa çıkaran savcı, ‘Basının, hukukun, demokratik kamuoyu ve siyasi iradenin gücünü arkamıza aldık’ diyor. ‘En önemlisi siyasi irade’ diyor. Bizde medyanın gücüne bakın? Demokratikleşme konusunda bir şey yapıyor mu?



-Neden yapmıyor?



Bizdeki medya devletten palazlanmıştır, devletin otoritesi karşısında sessiz kalmıştır.



-Siyasi güç…



Siyasi iradenin gücü heba ediliyor. Parlamentoda İttihat ve Terakki’den günümüze bir yüzleşmenin gerçekten zemini yakalanmıştı. Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu kurulamadı.



-28 Şubat geri dönebilir mi?



Her zaman cesaretlendirici ortam söz konusu. Kimi cuntalar tasfiye edildi ama başka cuntalar hâlâ var.



-28 Şubat’ta hedef irtica adı altında Müslümanlardı. İnsan Hakları Derneği neden hedef alındı?



28 Şubat kararlarına baktığımızda irtica tehdit gösteriliyor ama bütün muhalefet düşman ediliyor, bastırılmak isteniyor. Bir kısım kararlar açıklandı. Sonra andıçlar hazırlanmaya başladı. İlk andıç Genelkurmay Karargâhı’nda hazırlandı, muhalif partiler, muhalif gazeteciler, muhalif sivil toplum örgütleri ve kişiler hedef gösterildi. Manşetlere çıkarıldık. Şemdin Sakık’a aitmiş gibi ifadeler servis edildi. Bu andıcın altında Çevik Bir’in imzası vardı. Erol Özkasnak da bunu medyaya servis etti. Yayın yönetmenlerinden biri servis edileceğini öğrenince gazeteden çıkmış, doğrudan onu göremeyince servis edemediler.

-Bazıları yayımladı ama…




Yayımlayanlardan biri, şimdi CHP Milletvekili Oktay Ekşi, ‘Alçakları Tanıyalım’ diye yazı yazdı. Sonra aynı gazete ve kişiler Hrant Dink’i de hedef gösterdi. Hrant’ın öldürülme sürecini de Hürriyet başlattı.



-28 Şubat sürecinde siz bir anda kendinizi gazete manşetlerinde gördünüz. Neden?



8 asker PKK’nın eline geçmiş, aileler başvurmadık kapı bırakmamışlar. En sonunda Fethullah Erbaş, Mazlum-Der ve İnsan Hakları Derneği’ne konu geldi. Bir araya geldik, dağlara 8 askeri alabilmek için gittik. Bunun üzerine hedef gösterildik, gözaltına alındık, en sonunda da saldırıya maruz kaldık.



-Hedef gösterme ve saldırı arasında bir bağ var mı?



Organik bir bağ var.



-Sivil uzantısı kimlerden oluşuyor?



Bürokrasi, sivil bürokrasi. 28 Şubat’ta işlenen suçun failleri medyada, kışlada, iş alanında, yargıda, MİT’te yahut her neredeyse açığa çıkarılmadı.



-Bürokraside nasıl bir ayak var?



Bir olay anlatayım. 1993’te Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’tu. Uluslararası bir Kürt konferansı düzenleme kararı aldık, herkesi ziyaret ettik. Başta cumhurbaşkanı, meclis başkanı, siyasi partilerin genel başkanları. İptal edildi. Viyana’dan döndüm, Cindoruk’a sordum: ‘Nasıl olur?’ Cindoruk bana ‘Bürokrasi’ dedi. Bu bürokrasiyi siz ister Ergenekon ister derin güçler olarak adlandırın.



-Manşetlerden hedef gösterilince nasıl etkilendiniz?



Zaten sürekli tehdit ediliyorduk, telefonlarla, mektuplarla… Yayından sonra tehditler çok arttı. Koruma vermediler. Telefonlarımız dinleniyordu. O günlerde sabah çıkıp akşam dönememe kaygısı vardı. Sanki seremoniydi eşimle ayrıldığımız anlar.



-Andıcın amacı neydi?



Amaç, sizin üzerinizden başkalarını tehdit etmek, korkuyu egemen kılmak.



-Suikast nasıl oldu? Tetikçi olduklarını anlayamadınız mı?



13 gün sonra, güpegündüz saldırıya uğradım (28-29 Nisan’da andıç haberleri yayımlandı, 12 Mayıs’ta saldırı oldu). Ben bir gözlemci olarak mahkemeye gitmiştim, öğlene doğru İnsan Hakları Derneği’ne merkez yürütme kurulu toplantısı nedeniyle geldim. İki kişinin geldiğini söylediler. 1 Mayıs’ta eyleme katıldıklarını, şiddete maruz kaldıklarını, birinin sağlık sorunu olduğunu, hukuki yardım istediklerini falan anlattılar. Ama görür görmez “İşte katilim bunlar!” dedim. Her çevreden mağdurlar gelirdi, hepsinin sorununa eğilirdik, hiç kaygı duymamıştım. Onları görür görmez tedirgin oldum. Çay falan söylemedim, başımdan defetmek için. Teşekkür edip kalktılar, çıkıyorlardı ama dönüp kurşunladılar, kapıyı kapattım. Sonra içeri girip ikinci şarjörü boşalttılar üzerime. Bilincimi yitirmemiştim, her kurşun girdiğinde yerde yuvarlanıyordum isabet almayayım diye. 6 kurşun girdi ve çıktı.



-Tetikçiler yakalandı. Suikast çözüldü mü?



İki tetikçiyi teşhis ettim, bunların ilişkileri açığa çıktı. İlk azmettiren Çevik Bir, andıçta onun imzası vardı. Sonra 12 kişi yakalandı. Tetikçileri ben teşhis ettim, iki kişiydiler. Vurdurtanlar önemliydi. MİT’çi Kaşif Kozinoğlu, benim davanın azmettiricilerindendi. Yavuz Ataç ve Kozinoğlu’nun üzerine kimse gidemedi.



-Cezalandırıldılar ama…



Bunlar 9-19 yıl arası hüküm giydiler. İki buçuk yıl sonra hepsi çıktı, Rahşan affı ile. Cengiz Ersever, Semih Tufan Günaltay şu anda Ergenekon davasında tutuklu, bunlar başbakana suikast davasından içeri alındılar.



-Hrant Dink suikastı ve sonrasındaki gelişmelere çok benziyor.



Aynı Dink suikastı gibi. Hrant’ı öldürenlere de ‘Sizi iki buçuk yıl sonra çıkaracağız, ailenizin ihtiyacını karşılayacağız’ dedilerse, iki delikanlı çıkar vurur. Bakın Ankara’da Hanefi Avcı ifade verdi “Akın Birdal’ı MİT içinde bir grup vurdu.” diye. Onun üzerine gidilmedi. Ben buradan cumhuriyet savcılarına soruyorum: Bunu neden kabul etmiyorlar? O gün beni MİT’ten vuranlar kimler? Mehmet Eymür’ün ifadeleri var. “MİT içinde bir grup vururken yapmayın, etmeyin dedim ama önleyemedim.” diyor. Bunu Türkiye, hukuk devleti olacaksa çözmeli.



-Andıcı hazırlayanlar, yayımlayanlar ve vuranlar yollarına devam ediyor. Nasıl oluyor?



En vahim olanı bu. Kimse kendinden başlamadı. CHP içindeki ilerici arkadaşlara diyorum, kendi içlerinde kim nedir, ne yapmıştır, bir komisyon oluştursun, AK Parti de oluştursun, herkesin kendi halısının altından başlaması lazım. Neden yüzleşilemiyor? Hepsinin halısının altını bir kaldırsınlar. Bunu yapamıyorlar. Hiç kimse için güvence yok bu ülkede. Ama Ergenekon soruşturmalarından sonra herkesin yaptıklarından sorumlu tutulabileceğine dair bir fikir oluştu. Davalar sonuçlandırılmalı bundan sonra. Sonuçları kamuoyuna açıklanmalı.



-İnternet andıcına, Ergenekon davalarına hâlâ inanmayanlar var?



6-7 ameliyat geçirdik. Yıllarca kolumu kullanamadım. Yurtdışında müdahale olmasa belki hiç kullanamayacaktım. Kurşun sinirlerden geçmiş. Ergenekon davalarından önce babalarının çiftliği gibi kullanıyorlardı devleti. Bu ülkeyi biz kurduk, biz yöneteceğiz’ anlayışı biraz sarsıldı, cuntaların biraz üzerine gidildi ancak bu anlayışı kıracak süreç iyi yönetilemezse tersine döner ve büyük bir kaotik ortam doğar. Türkiye kendini bir de savaş içinde bulursa bu süreci kaldıramaz. Ne kardeşliği sağlayabilir ne hukuk düzenini ne de Ergenekon davaları sonuçlanabilir. Demokratik bir idareye kavuşmadığı için her zaman her tehdit de söz konusudur.



-Yer altından suikast planları ve silahlar çıkıyor. Ne hissediyorsunuz?



Korkunç tabii, şimdi kafatasları çıkıyor Diyarbakır’da. Kıyamet koparmak gerekiyor. DNA testleri ile ne zamana ait olduğunu hemen çıkarmak mümkün, o dönemde hangi asker, kolordu komutanı, hangi vali görevdeydi hemen çıkarmak lazım. Seyrediyoruz.



-28 Şubat yargı karşısına çıkarılabilir mi?



28 Şubat bize değil, hepimize dokundu, refleks göstermeliyiz, hesaplaşmak istemeliyiz. 28 Şubat’la ilgili soruşturma açılırsa ben de müdahil olarak başvururum. İki kere savcılığa başvurduk, soruşturmaya gerek görülmedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde 28 Şubat, andıç ve suikast davası sürüyor. Dava kabul gördü. Belki orada bu süreç mahkûm edilecek.



-Darbeler ülkeye nasıl bir zarar verdi? 12 Eylül’den sonra İnsan Hakları Derneği’ni neden kurdunuz?



12 Eylül, bir tsunami gibi ülkenin üzerinden geçti. Dernek, darbeden sonra ‘Ne yapabiliriz?’ arayışı içinde 1986’da kuruldu. Darbede 650 bin kişi sorgudan, işkenceden geçti. 170 kişi işkencede öldürüldü. 30 bin kişi yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Üzerinden 30 yıl geçmesine karşın, darbecilerin getirdiği anayasa ve yasaların yürürlükte olması bizim için bir ayıptır, bir züldür. Umuyoruz ki sivil bir anayasada mutabakat sağlanmadan masadan kalkılmaz.





--------------------------------------------------------------------------------



Genelkurmay Andıç’ı kabul etti!

Şemdin Sakık yakalandıktan sonra 24-25 Nisan 1998 tarihli gazetelerde Sakık’a ait olduğu iddia edilen ifadelere atfen “Akın Birdal’ın PKK ile ilişki içinde olduğu, Apo ile defalarca telefonda görüştüğü, Apo’nun kendisine para gönderdiği ve ‘O benim Türkiye’deki tabancamdır’ dediği” haberleri çıktı. Bu haberlerden yaklaşık iki hafta sonra suikast gerçekleştirildi. Daha sonra gazetelerde yayımlanan ifadelerin Sakık’a ait olmadığı anlaşıldı. Sahte ifadelerin yer aldığı “Andıç” başlıklı “Güçlü Eylem Planı” isimli ve Çevik Bir imzalı belgeyi ilk kez gazeteci Nazlı Ilıcak yayımladı. Belge, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak tarafından gazetelere servis edilmişti. Genelkurmay Başkanlığı, Andıç’ın “Karargâh içi bir çalışma olduğunu” ve uygulamaya konulmadığını savundu. Birdal, 30 Kasım 2000’de andıçta imzası bulunan Çevik Bir hakkında suç duyurusunda bulundu. Bir’in “suç işlemek amacıyla yasa dışı silahlı örgüt kurma, insan öldürmeye azmettirme, suç işlemek için tahrik etme, hakaret ve iftira” suçlarından cezalandırılmasını istedi.





--------------------------------------------------------------------------------



Hanefi Avcı: Birdal’ı MİT vurdu

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, faili meçhul cinayetler kapsamında Ankara’da verdiği ifadede Akın Birdal’ı MİT’in vurduğunu öne sürdü. Avcı, ‘illegal yapılanma’ olarak tanımladığı grubun içinde Mehmet Eymür, Kaşif Kozinoğlu, Duran Fırat, Yavuz Ataç, Yeşil ve Semih Tufan Günaltay gibi isimlerin olduğunu açıkladı.





--------------------------------------------------------------------------------



Tetikçiler girdi, çıktı

12 Mayıs 1998’de İHD’nin Ankara’daki genel merkezine gelen iki genç, dernek başkanı Akın Birdal’a kurşun yağdırdı. Suikastı Türk İntikam Tugayı (TİT) adlı örgüt üstlendi. Suikasttan sonra yakalanan sanıklardan Uzman Çavuş Cengiz Ersever, Semih Tufan Gülaltay ve eski MİT’çi Cemal Kulaksızoğlu, TİT’in önder kadrosu olarak öne çıktı. Suikasttan sonra tetikçi Bahri Eken ile Hasan Hasanoğlu, Mehmet Cemal Kulaksızoğlu ve Semih Tufan Gülaltay’a 19 yıl 2 ay, Cengiz Ersever’e 18 yıl 10 ay 20 gün, Kerem Deretarla’ya 12 yıl 2 ay, Demir Demirok’a 10 yıl 10 ay, Ekrem Santulu’ya 1 yıl 8 ay, Mehmet Furkan Ek ile emekli Binbaşı Namık Zihni Ozansoy’a onar ay hapis cezası verildi. Sadece 4,5 yıl yatan sanıklar aftan yararlandı. Gülaltay, 2008’de Ergenekon soruşturmasının 4. dalga operasyonunda gözaltına alındı ve hâlen bu davada yargılanıyor.







Hiç yorum yok: