Gönüllüler hareketinin şifreleri Köse Mahmut'un 79 yıllık hayatının ayrıntılarında gizli. Ne yazlar ne de kışlar, onu ve onun gibileri yaptıkları işlerden alıkoymadı. Onlar, sadakatle, vefayla, beklentisiz hizmet ettiler.
İDRİS GÜRSOY, YENİ BAHAR
İzmir'den bir vefat haberi geldi. Mahmut Sarıoğlu 79 yaşında hayatını kaybetmişti. Köse Mahmut Sarıoğlu kimdi? Hayatını nasıl geçirmişti? Neye talipti? İzmir'de çalışırken tanışmıştım. Kısa boylu, (o yüzden 'köse' deniyordu) hafif kambur, hep güler yüzlüydü. Bu harekete gönül vermiş pek çokları gibi sanki dünyanın yükü sırtında ama hiçbir şeye 'eyvallah'ı olmayan bir insandı. 28 Şubat sürecinde kasetler servis edilmiş, gönüllüler karalanıyordu. Hizmeti ve bütün kalbi ile bağlı olduğu Fethullah Gülen Hocaefendi'yi hedef alan yayınlar onun da canını sıkıyordu. Ancak fırtınalar kopsa da bizim bilmediğimiz öyle bir dayanağı vardı ki hiç sarsılmıyor, geleceğe hep umutla bakıyordu.
Antalya'nın Akseki ilçesinde, 1933'te doğan Mahmut Sarıoğlu, 1955 yılında İzmir'e yerleşti. Her Aksekili gibi esnaflık yapıyordu. El fenerleri, tırnak makası, iğne gibi malzemeler satarak geçimini sağlıyordu. Hocaefendi, Kestanepazarı'na gelince birçok esnaf gibi onun da dikkatini çekmişti. Cami kürsüsündeki Gülen'in sözlerine kulak kesilmiş; bir grup arkadaşı ile birlikte eğitim ve hayır hizmetlerine koşturmuştu.
Kestanepazarı Camii, İzmir'deki dindar muhafazakârların gözbebeğiydi; bitişiğindeki yurt, Hacı Raif Cilasun, Hacı Ali Rıza Güven, Hacı Naci Sevil gibi pek çok esnaf ve eşrafının fedakârlıkları ile kurulmuştu. Yurtta imam hatip ve liseden yatılı öğrenciler kalıyordu. İzmir'in müftüleri, hoca ve hafızları burada ders verirdi. Hacı Hafız Salih Tanrıbuyruğu ile Simavlı Hacı Ali Efendi (Tosun) bu ilim yuvasının manevî direkleriydi. Kur'an, tecvit, Arapça, fıkıh, kelam, hadis ve tefsir dersleri okutuluyordu.
Ramazan aylarında Konya'dan Hacı Tahir Körükçü Hocaefendi, Kestanepazarı Camii'ne vaazlara gelirdi. 1963'te Kestanepazarı Öğrenci Yurdu'na Yaşar Tunagür Hocaefendi müdür oldu. Ondan sonra da 1966'da Fethullah Gülen Hocaefendi hem vaiz hem de müdür olarak buraya atandı.
Köse Mahmut ve pek çok İzmirli esnaf, Hocaefendi'yi ilk defa bu tarihî cami kürsüsünde tanıdı ve bir daha da yanından hiç ayrılmadı. Hocaefendi gençti. Cemaatin hocalar konusunda bir birikimi, kültürü vardı. Ondaki üslup ve duruş farklılığını sezdiler. Hocaefendi, tahta bir kulübede kalıyordu. Köse Mahmut neredeyse her akşam oraya gider onu beklerdi. Sadakatle, ayrılmazdı. Hocaefendi'nin yanında daha teklifsizdi, herkes konuşamaz o konuşurdu. Ümmi idi, okuma yazması yoktu. Bir gün, "Sizin söylediklerinizi anlayamıyoruz, biraz yapmamız gerekenleri anlayacağımız şekilde söyleyin." demiş ve eklemişti: "Eğer mürekkep yalamış olsak tuz kavurttururduk, işin daha zor olurdu." Hocaefendi de ona zaman zaman "Köse" diye hitap ederdi. Hocaefendi, morali bozuk olduğunda, birisine kızdığında Köse Mahmut'a söylerdi söyleyeceğini. Böyle zamanlarda sesini hiç çıkarmaz, darılmaz, "Sen bilirsin." derdi. İzmir'den ayrılırken de Köse Mahmut karşısına çıkarak, "Bizi nereye bırakıp gidiyorsun?" demişti.
Köse Mahmut'un Kur'an dersine açtığı evi hiç kapanmadı. Öğrencilere sahip çıktı. İmanlı, köklerine bağlı bir nesil içindi arkadaşları ile birlikte bütün himmeti. Yazın öğrenciler için düzenlenen programlara aksatmadan katılırdı. 12 kilometrelik bir mesafeyi her akşam esnaf arkadaşları ile birlikte yürümek zorundaydı. Ticarî hayatı da hizmet eksenliydi. Züccaciye dükkânında vaktini geçirirdi. Öğrencilerin ihtiyacı olan erzakların sağlanması için çalışırdı. Eczane gibiydi küçük işyeri. Derdi olan ona koşar, her türlü ilacı bulundururdu. Ölünceye kadar aynı işi yaptı. Ticarî hayatı ne uzadı ne kısaldı. Beklentisi yoktu. 12 Mart'lar, 12 Eylül'ler, 28 Şubat'lar geldi geçti. Hiç korkusu olmadı, hiç yalpalamadı. Son nefesine kadar hayır ve eğitim hizmetlerinde koşturdu.
İzmir esnafından Naci Sakman, Mustafa Uslu, Yusuf Pekmezci ve Muharrem Kalyoncu gibi Sarıoğlu'nun pek çok arkadaşından biriydi. Sakman, 40 yıllık arkadaşını anlatırken, "İyi, temiz bir insandı. Hiçbir kötü halini görmedim. Darılma gücenmesi yoktu. Teslimiyetçi bir insandı, hocamıza teslim olmuştu. Hocamızı çok severdi. Bir takıldı bir daha peşinden ayrılmadı. Gece kalkar, oturur, virdini, zikrini yapardı. Çok bilgili, okumuş da değildi." diyordu. Sakman, "Neyin peşindeydi?" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Ömrü hayatlarında bu insanlar hizmetten en ufak bir çıkar sağlamadı, maddî beklentileri yoktu. Manevî olarak Allah lütfetti bu dava ile tanıştırdı. Bu dava ile şeref bulduk, itibar gördük, ibadetlerimizi yapmaya çalıştık. Hizmet, adam yaptı bizi. Hocaefendi'yi tanımak ayrı bir lütuftu.
Onu yakında tanıyan İlahiyatçı Muzaffer Karaaslan da, 'avamdan' sayılan bu insanların, irfanları ve imanlarıyla yaşanan sıkıntıları gördüklerini, hissettiklerini ifade ediyor. Hocaefendi'ye İzmir'de dört elle sarılıp, onunla birlikte hareket etmelerini de buna bağlıyor. Birikimi olan, ilim sahibi kimselerin 'beklenti' içine düşebileceğini ama Köse Mahmut gibi insanların beklentisizlik içinde bu yolda koşturduklarını düşünen Karaaslan, "O, kutup yıldızı gibi, 60 sene boyunca hiç yolundan sapmadan sabit durdu." diyor.
Köse Mahmut, eşi Münevver Sarıoğlu'nu dört yıl önce, 2008'de kaybetmişti. En son 2006 yılında Gülen'i ABD'de ziyarete gidip, 15 gün yanında kalmıştı. Gülen, vefatından kısa süre önce çevresindeki arkadaşlarına Köse Mahmut'un sağlığını sormuş ve "Köse Mahmutsuz cennette rahat edemem." demişti. Hocaefendi'nin taziye mesajında ise şu cümleler vardı: "45 seneden beri ciddi bir vefa ve sadakat hissi ile bu gönüllüler camiası içinde yerini korumuş ve konumunun hakkını vermiş, sadık, vefalı dost 'Köse' namıyla meşhur Mahmut Sarıoğlu'nun Rabb'ine yürüdüğünü üzüntüyle işittim. Merhuma, Cenâb-ı Allah'tan rahmet ve mağfiret diler, ailesine, sevenlerine ve tüm yol arkadaşlarına sabr-ı cemil niyaz ederim." 20 MART 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder