20 Mart 2012 Salı

CHP’li Ali Topuz: Dinini öğrenmek insanların en temel hakkı



Şu an siyaset gündemini uzaktan takip eden ve anılarını bir kitapta toplayan CHP’li Ali Topuz; Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı, partinin geleceği, din eğitimi ve yakın siyasi tarihle ilgili ilginç değerlendirmelerde bulunuyor.




12 Mart 2012 / İDRİS GÜRSOY, AKSİYON


Dedesi Şapka İnkılabı’na karşı çıktığı için 10 yıl kürek mahkûmu olmuş. Medrese tahsilli bir asker olan babası, Said-i Nursi’nin Emirdağ’da gözetimini sağlamış. Kur’an okumasını biliyor. Üstad’ın kaldığı eve gidip dersine katılmış. Risale-i Nurları okumuş. Dinî nikâh yaptırmış. Sağcı, muhafazakâr bir siyaset adamının hayatından değil bu kareler. CHP’nin yaşayan efsanelerinden, Türk siyasetinin duayeni Ali Topuz’dan…



‘Değişimi Yaşamak’ başlıklı anılarında hem kişisel hem de politik hayatına ilişkin pek çok ayrıntı var Topuz’un. 2007’de milletvekili adayı olmayan Ali Topuz, şimdi siyaset gündemini uzaktan takip ediyor. Topuz’la İstanbul’da buluştuk, hem sıra dışı hayatını hem Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’nin geleceğini hem de yakın siyasi tarihin önemli olaylarını konuştuk.



Ali Topuz, 1932’de Rize Çayeli’nde doğdu. Yüksek mühendis ve mimar. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Ancak pek çok sol politikacının aksine çocukluğunda iyi bir dinî eğitim de aldı: “Doğduğum çevre mutaassıptı. Öğrenim yaşamıma başlamadan köyden çıkmadım. Babam jandarma astsubayıydı ama medrese okumuştu, imamet icazeti olan bir kişiydi. Namaz kıldırdığı cami hâlâ duruyor. Ben hem camimizin imamından ders aldım hem de okula gidiyordum. İki eğitimi bir arada aldım. Olumsuz bir etkisi olmadı, aksine olumlu oldu. İkisini hiç birbirine karıştırmadım.”



Topuz, din eğitiminin dindarları tanımak açısından bir avantajı olduğuna inanıyor. Peki, bugün çok tartışılan din eğitimi konusuna nasıl bakıyor? “Din eğitimi, kendi dinini öğrenmek isteyen insanların en temel hakkıdır. Bunu çözmek gibi bir sorunumuz var. Fakat din eğitimi ile çağdaş eğitimi birbirine karıştırmamalı, buna bir yol bulalım.” Topuz, 28 Şubat sürecinde komisyonlarda yaptığı konuşmalarda buna dikkat çekerek Refah Partililere “Benim önerim doğru olmaz. Sizin içinizde din eğitimi görmüş insanlar var. Siz öncülük edin, ben de size katkıda bulunmaya çalışayım.” çağrısı yaptığını da anlatıyor.







-Sizin bu konuda öneriniz olmadı mı?



Çocuklar küçük yaştan itibaren dini öğrenmeye başlamalıdır. Her yaşın kavrayabileceği bilgiler vardır. Bunu kademeli bir şekilde öğretmek lazım. Çocuklar mümkünse anne baba ile birlikte oldukları ortamda din eğitimini ehil ellerden alabilir. Kur’an kurslarında din öğretmekten çok din öğretmeye hazırlık aşaması var. Kur’an’ı ezberliyor çocuk, burada tam anlamı ile din öğrenmiyor. TV’nin bir kanalı bu işe ayrılabilir.



-Siz din eğitimi ihtiyaç diyorsunuz. Sorun nereden çıkıyor?



Çağdaş eğitimle din eğitimi iç içe sokuluyor. İmam hatiplerin açılması, kapatılması değil mesele. Bir insanın dinini öğrenmesi lazım. Din insanı hayata bağlayan bir şeydir. Yaradılışla ilgili bir düşünceye sahip olmak, dünyada insanın ayağını yere bastıran şeydir. Din eğitimi almam bana bir bakış açısı sağlamıştır.



Tecrübeli siyaset adamı Topuz, yakın tarihe de resmî ideolojinin penceresinden bakmıyor. Şapka isyanında dedesinin İstanbul’a kürek mahkûmu olarak sürgün edilmesinin ve Rize’de yaşanan tartışmaların üzerinde etkisi var: “Şapka isyanı konusunda genç yaşta bazı tartışmaları yaşadım. Gördüm ki şapka bahane edilmiş. Atatürk’e karşı güvensizliği olan çevreler şapkayı bahane edip ‘Şapkayı giymeyeceğiz!’ diye insanları tahrik edip bunu isyan hareketine dönüştürmeye başlamıştır. Dedem ‘Biz adam öldürmeye gelmedik, şapka giymeyeceğiz demeye geldik’ diyor. Babaannem babamın da başına bir şey gelir diye onu İstanbul’a göndermiş. Din adamlarının saygınlığı ile din adamlarının sorumsuzca yaptıkları şeyleri algılama imkânı buldum. Objektif bakabilecek noktaya getirdim kendimi. Dengeli bir bakış açısına götürdü bu olayları yaşamış olmam.”



-Şapka kanununa karşı çıktığı için insanlar asıldı.



Atatürk şapka isyanından bir yıl önce Rize’ye geliyor. O sırada müftülerden bir kısmı birleşerek Atatürk’e dilekçe vermişler, medreseleri tekrar aç diye. Atatürk de ‘Biz medreseler yerine okullar açacağız’ demiş. O tarihte medreselerde hocalık yapanlar askerlikten muaftı ve para alıyorlardı. Yaptığım incelemelerde gördüğüm kadarıyla orantısız ceza uygulamışlar. İdam cezalarının olmaması gerektiğini düşünüyorum. Şapka isyanında Rize’de 18 kişi asıldı. Evet, bir inkılap yapılmış, otorite sağlanması lazım ama bunun için idam cezasını kullanmak fevkalade yanlış olmuştur. Suç işlemişse ceza vermenin çeşitli yolları vardır, hürriyetleri tahdit edersin, ama canını almak olur mu? Hangi hakla alıyorsun canını? İstiklal Mahkemeleri’ndeki, Yassıada’daki idam cezaları insanlık adına savunulacak şeyler değildi. Keşke bunlar olmasaydı.



Babası jandarma astsubayı olan Topuz, onun peşinde Anadolu’nun çeşitli yerlerine gidiyor. Afyon Emirdağ’da üniversiteye hazırlanırken arkadaşlarının daveti üzerine gözetim altındaki din âlimi Bediüzzaman’ı ziyaret ediyor, sohbetine katılıyor. Bediüzzaman’ı ansiklopedilerden araştıran ve risaleleri de okuyan Topuz, ‘Nurcu’ olmuyor ama Said-i Nursi’yi düşman olarak da görmüyor.



-Bediüzzaman sizi neden etkileyemedi?



Bediüzzaman çok önemli bir insan. Bazı şeyler duymuştum, ‘Bediüzzaman hazretlerinin aynı anda ayrı yerlerde namaz kıldığını görenler var’ gibi. Gittiğimizde bir grubun içine girdik. Namaz kılıyorlardı. Konuşmaların başlarında, bana özel bir dikkat gösterdi. ‘Senin baban çok muhterem bir adamdır’ dedi. Bu lafın benim hoşuma gitmesi lazım değil mi? Hoşuma gitmedi. Benim müspet, pozitif zekâm iki-üç yerde olmayacağını söylüyordu, ona karşı bir tepki oluştu içimde. Bu sözünü de beni kendisine bağlamak için bir jest olarak gördüm ve fren yaptım. Risaleleri okudum. Pozitif bir şekilde beni etkileyecek müspet, net şeyler istiyordum. Risalede basit bir anlatım var, her şeyden bir sonuç çıkarmaya çalışıyor. Her şeyi dönüp dolaştırıyor, “Kuran’da var.” diyor ama Kur’an’da bulunan şeyler hep Müslüman olmayan insanlar tarafından bulunup çıkartılıyor. Bunlar beni şüpheye düşürdü



-Babanız Bediüzzaman hakkında nasıl düşünüyordu?



Babam benim olumsuz değerlendirme yapmamın önünü kesmeye çalıştı. Bana “Sen onun hakkında hüküm verebilecek düzeyde değilsin.” dedi. Ben Bediüzzaman’a karşı tavır geliştiren bir adam konumuna girmemişsem babamın bu uyarısı yüzündendir. Babam, Bediüzzaman için “Bilgili bir adam, din âlimidir, bu bilgili adamı sen bu bilgilerinle değerlendirirsen eksik ve yanlış olur. İleride öğrenir çalışırsan değerlendirebilirsin ama şimdi yapamazsın bunu.” diyordu. Bana böyle düşündüm diye kızmadı. Belki kızarak tepki gösterse daha zıddını da yapmak isteyebilirdim.



-Said-i Nursi’yi tehlikeli biri olarak görüyor musunuz?



Böyle görmemek lazım. Onun kafasında İslami ilimler üniversitesi kurma fikri vardı. Atatürk’e de teklif ediyor. Atatürk’le aralarındaki ihtilaf neydi tam olarak bilemiyorum. Orada bir fluluk var. Bu konudaki hataların giderek azalması lazım. Atatürk’e de Said-i Nursi’ye de haksızlık edenler var. Ön yargıyı ne kadar ortadan kaldırabilirsek o kadar doğruya yaklaşabiliriz diye düşünüyorum.



Ali Topuz, 1950’de üniversite öğrenimi ile birlikte siyasete de adım attı. İstanbul Belediyesi, İller Bankası ve İstanbul İmar Planlama Müdürlüğü’nde çalışırken Başbakan Menderes’e imar planları ile ilgili brifing verdi. Topuz, 1950- 60 arasında DP ve CHP arasındaki iktidar mücadelesini yakından izliyordu.



-Kitabınızda faturayı hep DP’ye çıkarmışsınız? Oysa CHP de darbeye zemin hazırlayan olayların içinde yer alıyor.



O dönemi bir CHP’li olarak CHP penceresinden değerlendirdiğim bir gerçektir. Oradan bakınca olayları bütünü ile görmemiş olabilirim. Bir siyaset adamı olarak o dönemdeki algılamalarımı yazdım. Bugün öyle mi olmalıydı, böyle mi olmalıydı diye bakarsak bizim bazı konularda ölçüyü kaçırarak tavır koyduğumuzu tespit edebilirim. DP’ye karşı gençlik yıllarında tepki duymamız başlangıçtan itibaren tepki duymamızdan kaynaklanmıyor. Bunun altını çiziyorum. Çok partili hayata geçişte İsmet Paşa’nın büyük katkısı vardı. İsmet Paşa olmasaydı, çevresindekiler bu açılımı yapmazlardı. İsmet Paşa kendi çevresindekileri ve askeri de bastırarak o geçişi sağlamıştır. Kurulduğunda DP’ye sempati ile bakıyordum. Bir yıl doğmadan CHP’ye karşı yıldırma politikasını gördüm ve DP’ye karşı koymaya başladım. Hızlı bir şekilde kontrolü ellerinden kaçırdılar. DP’nin gelişi tarım ve ticarette gelişmelere sebep oldu. Özellikle traktör meselesi çok önemli. Toplumun yüzde 70’i köyde yaşıyor, tarımla geçiniyor. Traktörle üretimi yüzde 100 artırdı.



-27 Mayıs öncesi DP seçime gitse darbe yine olur muydu?



Olmazdı. Darbe isteyenler 45’ten önce de vardı.



İsmet Paşa’ya darbe hazırlıkları olmuştur ama ordunun içinden gelen adam olduğu için o fırsatı vermedi. Daha sonra darbeyi tetikleyen olay, Ticani Tarikatı’nın Atatürk heykellerine saldırıya geçmiş olmasıdır. Sonra Tahkikat Komisyonu’nun kurulması anayasaya aykırıydı.



-Orhan Birgit, ‘Öğrencileri ben örgütledim’ dedi Aksiyon’a kapak yaptığımız röportajda. Orhan Erkanlı da öğrencileri kışkırtıyor.



Bunların hepsi belli oranlarda vardır. Ama askerin idareye müdahale etme arzusu, yönetimi yönlendirme arzusu her zaman olmuştur. Bugün dahi bu arzu vardır. Biraz kırılmış olabilir. Ama bu kırılmanın da bir tortu oluşturup oluşturmadığını bilmiyoruz. Bir süre sonra bir yerden tepki gelir mi gelmez mi? Ben emin değilim, gelebilir de gelmeyebilir de?



-Hâlâ darbeyi isteyen askerler var mı?



Hâlâ bu arzu olabilir. Bu sadece Türkiye’nin kendi içinde olan bir arzu değildir. Bütün bu hareketlerin gerisinde dış destek vardır. Dost geçinen devletlerin yönlendirmesi vardır. 60 ihtilalinin gerisinde de vardır. 60 sonrasındaki her ihtilalin gerisinde de vardır. Türkiye’nin yönetilmesi bizim sorunumuz olmaktan çıkıyor, başka bazı güçler Türkiye’nin yönetilmesinde bizim kadar söz sahibi olmak istiyorlar. Onların beklentileri var, bir misyon biçmişler, bunu bekliyorlar. İçeride bir nüve oluşmuşsa bu nüveyi kabartan dış destekler olmuştur.

Ali Topuz 1970’te CHP İstanbul İl Başkanlığı’na seçildi. CHP 20. Kurultayı’nın başkanlığını yürüttü. 12 Mart 1971 muhtırası CHP’de taşları yerinden oynatırken İsmet İnönü’den değil, Bülent Ecevit’ten yana tavır koydu. 1973-1977 arasında iki dönem üst üste CHP İstanbul Milletvekili seçildi. 1980 askerî müdahalesi öncesinde CHP Parti Meclisi üyeliği, Merkez Yönetim Kurulu üyeliği ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Topuz, genel başkanlık yarışında Bülent Ecevit’i destekledi. Gençlere ve kadınlara partiyi açtı. Ortanın solu hareketi ile CHP’yi geniş kitlelerle buluşturdu. CHP, 1974 ve 77 seçimlerinde Ecevit liderliğinde sandık zaferleri kazandı. Topuz’un il başkanı olduğu İstanbul’da oylar yüzde 50’nin üzerine çıktı. Topuz, Ecevit’in Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra yanlışlar yaptığına dikkat çekiyor: “73 ve 77’de iktidarı yakalayan Ecevit akıllı adamları yanından uzaklaştırdı, akılsızları topladı. Çünkü akılsızlar, ‘Sen ne güzel adamsın!’ diye yağcılık yapıyorlardı. 74 hükümeti içinde tabii ki çekişmeler vardı ama çok başarılı bir Kıbrıs harekâtı yaptı. Hükümet devam etse Kıbrıs meselesi ve Türkiye bugünkü durumda olmazdı. Ecevit orada ‘ben neymişim’ sevdasına kapıldı, bütün arabaların arkasına resimleri yapıştırıldı. Kendisini dev, bizi sinek gibi görmeye başladı. Tek başıma Türkiye’yi yöneteceğim sevdasına kapıldı. Ve hükümeti başarısız bir noktaya taşıdı. O hükümet bozulmasa inanç sahibi vatandaşlarımızın da şikâyet etmeyeceği bir noktaya gelinirdi. MSP kendi taleplerini yumuşatır, CHP de kendini inanç sahibi vatandaşlara sevdirebilecek bir süreç oluşturabilirdi. Ama Ecevit hemen seçim yapayım, 300 milletvekili ile tek başıma hükümet olayım diye hükümeti bozdu. MSP’nin çöküşü, o zaman Ecevit’in yanlışını tahrik eden işlerin içinde bulunmasıdır. Sonunda MSP 48’den 24’e düştü. CHP tek başına iktidara gelme şansını yakalayamadı. Tarih siyasette çok tekerrür ediyor. Neden? Hiç kimse kendisinden önce ne yapıldığını öğrenmediği için kendisi de o hatayı tekrar ediyor. Yaşanmışlardan ders çıkartmayınca nasıl gelişir insanlar?”



Ali Topuz, 1973-1977 arasında CHP tarafından kurulan üç hükümette de görev aldı. Ülke adım adım darbeye gidiyordu. Terör tırmanıyor, siyaset çözüm üretemiyordu. Topuz, 12 Eylül öncesi siyasete de fatura çıkarıyor: “Bizim de yanlışlarımız oldu. Polise yetki versek terör önlenebilirdi.”



-Müdahale için şartlar olgunlaştırıldı mı?



12 Eylül’e giden süreçte gençliğin hepsi silahlıydı. Sağcı ve solcu çocukların ellerindeki silahlar aynı yerden gelmişti. Yarısını onun eline, yarısını bunun eline vermişlerdi.



-Siyaset neden dik duramıyor?



Askeri haksız bir noktada yakalayacaksın. 80 askerî müdahalesinden önce 79’un sonunda müdahale mektubunu verdiler. Ocakta açıklandı mektup. Başbakan Demirel, ana muhalefet partisi lideri Ecevit. Kimse karşı koyamadı. Ne AP ne CHP ne MHP ne de MSP, ‘Kim oluyor bu askerler!’ diyemedi. Çünkü kendi kusurlarını biliyorlardı. 9 ayda biz cumhurbaşkanını seçemedik. Askerler geliyorum diye diye geldi.



-Ama Nahit Menteşe, Aksiyon’a verdiği röportajda “Kızılay’da bombaları asker patlattı, sıkıyönetim görevini yapmadı.” diyor.



Bu denebilir. Ama Menteşe’nin bunu söylemeye hiç hakkı yok. O zaman hükümettiler. Asker görevini yapmıyorsa iktidar olarak yap müdahaleni. Görevden al. Askerin komuta kademesine müdahale et. Sivil idare görevini tam olarak yaparsa, halk da senin yanında darbeye karşı koyar. Ama sen kendi görevini yapmazsan askere de bir şey diyemezsin. Darbeyi yaparlar, 10 sene, 20 sene geriye gidersin.



-Sizin hatalarınız da var mıydı?



Biz de hükümet olduk, polisin yetkilerini artıramadık mesela. Özgürlüklere ters düşer diye tepkiler geldi. Olayların üzerine gidebilmek için polis kanununda değişiklikler istedik hükümet olarak, kendi grubumuzdan ve muhalefetten destek görmedik. O geçse olaylar önlenebilirdi.



-Darbeye karar verip ortam hazırlanıyor. Darbeye zemin hazırlayan asker değil mi?



Doğru, onlara birileri de yardım ediyor. Bu olayların dış bağlantılarını da unutmayalım.



-Nasıl?



Türk askeri içinde daima Amerikan istihbaratı olmuştur. Darbeye ortamı bu unsurlar hazırlar.



-Müdahale ihtimali kalkmıştır diyebilir miyiz?



Askerî müdahale olma ihtimali çok azalmıştır ama hepten kalkmıştır diyemeyiz. Askerî müdahalenin yaptığı etkiyi yapacak başka yöntemlerin geliştirilmeyeceğini de bilemeyiz. TSK içinde kendilerinin cumhuriyet üzerinde vesayet hakkı olduğuna inananlar tümüyle kalkmamıştır. Dışarıdan da destek görürse pekâlâ büyütülebilir.



-Siviller bu işin neresinde?



Asker kendisi bu şekilde organize hâle gelmeden siviller bunu oluşturamazlar. Bir organizasyon varsa, onlar siviller arasından yandaş bulurlar kendilerine. Veya dışarıdaki güç, içerideki sivillerden bir kesimi buraya yapıştırabilir. Türkiye’nin birtakım iş adamları, iş çevreleri askerlere yakınlaştırılmıştır. 80’den beri sermayenin askere yakın olanlarına bakın. Bunların hepsi o ekonomik gelişmelerin getirdiği sonuçtur. Dış güçler hem askerlerden yararlanabilirler hem buradaki iş adamlarından yararlanmak isteyebilirler hem de özgürlüklere duyarlı olan demokrasi adına heyecanlı insanlar vardır, onlara çengel takılabilir. 1971’deki askerî müdahalenin arkasında Türkiye’deki sol çevreler vardı. 9 Mart’ta solcu bir ihtilal olacaktı. Genelkurmay haber aldı, sağcı darbeye döndü. Solcular bir hafta övgü yağdırdı, sonra işkenceye çekildi. İlhan Selçuk da bunlar arasındaydı. Siviller, aydınlar için bu kötü sicildir tabii.



CHP hiçbir şey yapmıyor, Kılıçdaroğlu fırsatı kaçırdı

-Kemal Kılıçdaroğlu’nun performansını nasıl buluyorsunuz?



Bir kaset olayı sebebiyle genel başkan olması Kemal Kılıçdaroğlu’dan çok CHP’nin önüne çok önemli bir fırsat koydu. CHP’nin liderinin değişmesi lazımdı. Baykal yetenekli ama genel başkan olarak başarılı değildi. Kemal Kılıçdaroğlu için de fırsattı. Halk nazarında popülaritesi yüksekti. Önünü ben açtım. Baykal istifa etti ama şeklen yaptı, dönecekti. Çok çaba sarf ettim, milletvekillerini Kılıçdaroğlu’nun arkasında toplanmaya teşvik ettim. Önder Sav da onun yanına yattı ama bu fırsat iyi kullanılmıştır diyemiyorum.



-Neden?



Tüzüğün bir buçuk sene önce değişmesi lazımdı. İlk işi tüzüğü değiştirmek olmalıydı, geciktirdi. Muhalefet imza toplayınca yapmak zorunda kaldı. Eskiye nazaran değişiklikler oldu ama yeterli değil. Mesela partinin en önemli kurulu olan merkez yönetim kurulunu parti meclisi seçerken şimdi kendisi seçiyor. Bir adama kalıyor. Onun ayağı tökezleyince parti tökezliyor. Şimdi her şey lider. Burası asker kışlası değil ki emir vereceksin! Parti dediğin şeyi kaç milyon oyu varsa o kadar insanın aynı haklara sahip olduğu bir şirket gibi düşüneceksin. CHP’de gerekli yenileşme ve değişim yeterince sağlanamamıştır.



-Baykal ve Sav dönebilir mi?



Deniz ve Önder beylerin son çırpınışları, onlar bitti.

-Baykal ve Sav’ın gitmesi yeni bir hava getirmedi mi?



Adamlar değişti ama her kafadan bir ses çıkıyor. Böyle söyleyen var, öyle söyleyenler var. Ya odur ya budur. Oturup çalışmaları lazım. Halk bizi nasıl benimser bunları düşüneceksin. AK Parti tek tabanca kaldı. 70’lerde bizde olan her şey AK Parti’de var. Gençlik kolları, kadın kollarının hiçbiri yok CHP’de. Bunlar yenilenecek, bunlar ne kadar zaman sonra netice verir bilemiyorum. Topluma güven veren AK Parti’nin yaptığından daha fazla vatandaşı memnun edecek ve güven verecek bir noktaya CHP gelmeli. Kemal Bey iyi niyetle çalışıyor ama kadrolar yeterli değil. Teşkilatı sıfırdan ele alıp gençlere açmak lazım.



-CHP muhalefet boşluğunu nasıl doldurabilir?



CHP hiçbir şey yapmıyor. CHP misyonunun gereğini doğru dürüst yapsa AK Parti’nin hata yapması önlenir.



-AK Parti ne tür hatalar yapıyor?



Sen zaten güçlüsün, karşındaki ile tartışma, saldırma, kışkırtma. Sen yumuşak davranacaksın, saldıranlar mahcup olacak. Bunu yapmıyorlar. CHP de benzer yanlışlar yaptı.



-CHP neden dine karşı görünüyor?



CHP öyle değil, CHP’nin fikrini etkisizleştirebilmek için rakip partiler öyle gösteriyorlar.





--------------------------------------------------------------------------------



Darbelerin arkasında Amerika var

Dünyaya yön vermek isteyenler Türkiye’yi kendi ekseninde tutmak istiyor. Mesela PKK, dış güçlerle anlaşmadan çözülemez. Çünkü PKK’yı ellerinde tutarak Türkiye’yi istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar. Amerika’sız yapamayız. ABD yönetimine teslim olursak da olmaz. Darbelerden sonra çoğu kez Amerika’ya teslim olmuşuzdur. 1960’ın bile gerisinde Amerika vardır. Darbe olmasa Menderes, Moskova’ya gidecekti. Menderes açısından önemli bir tercihti. 50’den sonra Batı’ya dönmüş bir Türkiye’nin Doğu’ya yönelmesi Amerika için kabul edilebilir değildi.



Bir gün içinde kıyafetlerimiz değişti

“Annemle ben her şeyi birlikte öğrendik. Babamın astsubay olması şansımızı değiştirdi. Mısır tarlasında çalışmaktan başka bir gün içinde devrimleri yaşadık. Bir gün içinde annem çarşafını değiştirdi, manto giydi, ben pantolon giydim. Hayatta kimseye bir zararı dokunmamış bir insan gösterin derseniz annemi gösterebilirim. İstanbul’da bahçeli bir ev aldık, orada inek beslemiş, onun sütünden bize harçlık vermiş, o sütle beslemiştir. Annem birileri gelse de bahçedeki meyvelerden versem, yeseler diye beklerdi. Su sıkıntısı çektikleri için bahçenin köşesine çeşme yaptılar, etraftan suyu olmayan insanların su almasına fırsat verdiler, faturasını babam ödüyordu. Hep yeni şeyler öğrenmeye çalışırdı. Namazını kılardı, babamla hacca gittiler.”



Hiç yorum yok: