6 Ağustos 2015 Perşembe

MEHMET BARANSU'NUN HİKAYESİ HENÜZ BİTMEDİ

Baransu, Samet Kuşçu'ya benzer mi?


Baransu, Samet Kuşçu'ya benzer mi?
Balyoz Davası’nı başlatan gazeteci Mehmet Baransu’nun tutuklanıp darbeye adı karışan subayların tamamının serbest bırakılması, tarihe ikinci Samet Kuşçu vak’ası olarak geçebilir. Ancak hemen belirtelim ki Kuşçu’nun hikâyesi tutuklanmakla bitmemişti.
Gazeteci Mehmet Baransu’nun ellerine kelepçe vurulması haberini CNNTürk, ‘Balyoz’un tek tutuklusu’ başlığı altında, ‘Davada herkes tahliye oldu, süreci başlatan Taraf yazarı cezaevinde’ alt yazısı ile verdi. Balyoz, Yargıtay tarafından da onanmış, cezaları kesinleşmiş bir darbe davasıydı. Darbe gerçekleşse pek çok AK Partili siyasetçi ile çok sayıda sivil, senaryoda zikredildiğine göre tutuklanacaktı. Baransu, 2010 yılında 1. Ordu’daki ‘plan semineri’ni haber yaptı ve Ergenekon davalarıyla birlikte Balyoz da yargılama konusu oldu. AKP’ye muktedir olma yolu bu davalardan sonra açıldı.
Balyoz davalarını başlatan Baransu’ya yapılan, 27 Mayıs 1960 öncesi Binbaşı Samet Kuşçu’ya yapılandan farklı değil. 1957’de DP’ye ‘darbe planlarını’ haber verip  bir soruşturmanın önünü açan Binbaşı Kuşçu da Baransu gibi yargılanmıştı. 9 Subay’dan 8’i tahliye olurken bir tek Kuşçu mahkûm edilmişti. Kuşçu, cezaevine giderken, “Ben sadece görevimi yaptım.” diyordu.
Ancak Samet Kuşçu’nun hikâyesi tutuklanmasıyla sona ermedi. Tarihe ‘9 Subay Olayı’ olarak geçen davadan yaklaşık üç yıl sonra, 27 Mayıs 1960’ta Kuşçu’nun haber verdiği askerî darbe gerçekleşti. DP iktidardan uzaklaştırıldı. Menderes ve iki bakan idam edildi. Kuşçu bir süre sonra cezaevinden çıktı, haklarını kazanabilmek için hukuki mücadele verdi ve kazandı. İtibarı iade edildi. Orduya geri dönebilirdi ancak o memuriyeti seçti. İşte Samet Kuşçu’nun darbeye kadar bilinen ancak daha sonrası çok da bilinmeyen ibretlik hikâyesi. DP Kuşçu’yu nasıl harcadı? Binbaşı hukuk mücadelesini nasıl kazandı?
En başarılı subay
DP’nin iktidara geldiği 1950’li yıllardan itibaren ordu içinde cuntalar kurulmaya başlamıştı. 1957 seçimleri öncesinde darbe için hazır hâle gelinmişti. Fakat kendilerini destekleyecek sivil bir kadro ve bir lidere ihtiyaçları vardı. İsmet İnönü seçimi kazanacağına inanıyordu, müdahaleye sıcak bakmadı. DP, 1957’de üçüncü defa seçimi kazanınca cuntalar faaliyetlerini artırdı. Darbe planları güncellendi. İstanbul’da pek çok subay cuntaya dâhil edildi. Teklif götürülenlerden biri de İstanbul Temsil Bürosu Başkanı Binbaşı Samet Kuşçu’ydu.

Kuşçu, Türk ordusunun en başarılı ve istikbal vadeden subaylarından biriydi. Darbe fikrini açtılar. Demokrat bir subay olan Kuşçu, DP ve Başbakan Adnan Menderes’e darbe planlarını öğrenince dehşete kapıldı. Kariyerini ve hayatını tehlikeye attı.  Ulaşabildiği DP’li milletvekili Mithat Perin ve İçişleri Bakanı Namık Gedik’e ordu içindeki oluşumları haber verdi. “Herkesin bildiği faaliyetlerle ilgili bir soruşturma açılmasını istedim. Sadece görevimin gereğini yaptım.” diyecekti.
Başbakan Menderes, önce darbe ihbarının üzerine gidilmesi için emir verdi. Millî Savunma Bakanı Şemi Ergin, Orgeneral Fazıl Bilge, İçişleri Bakanı Namık Gedik, İstanbul’da gizli bir toplantı yaptı. Kuşçu’nun ifadesine başvuruldu. Bakan Gedik, durumun ciddiyetini anlayınca adı geçen subayların derhal tutuklanmasını istedi ancak Millî Savunma Bakanı Şemi Ergin buna karşı çıktı. Ortada delil olmadan bunun yapılamayacağını belirtti. İçişleri Bakanı Namık Gedik, Savunma Bakanı Şemi Ergin’in soruşturmayı savsakladığını görmüştü. Bizzat olaya el koydu. Samet Kuşçu’nun da aralarında olduğu 9 subay gözaltına alındı. Ankara’da olayı soruşturmak için Hâkim General Arif Onat görevlendirildi. Bu arada cuntacılar soruşturmayı haber almış, gerekli tedbirleri alarak yeraltına çekilmişlerdi.
Darbe soruşturması sürerken Çanka-ya’da Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın başkanlığında bir toplantı yapıldı. Menderes, Gedik ve toplantıya katılan herkes DP’yi devirmeyi hedef alan bir hareketin derhal ve şiddetle cezalandırılması fikrinde mutabık kaldı. Hükümetin gelişmeleri takip edip aynı heyete bilgi vermesi istendi.
Gedik başkanlığında emniyetten bir heyet, cunta soruşturmasını sürdürüyordu. Delil toplayabilmek için Kuşçu’nun evine gizli bir mikrofon yerleştirdiler. Ancak, cuntacılar hep bir adım öndeydi. Emniyet içindeki elemanları ile yeterli delillere ulaşılmasını engellediler. Ses kayıtları da silindi. Basına Samet Kuşçu adını sızdırarak itibarsızlaştıran yayınlar yaptılar. Kuşçu’dan, “Akli melekelerini kaybetmiş.” diye söz ediliyor, ‘casusluk yapmakla’ suçlanıyordu. Kuşçu’nun etrafı kuşatılmıştı.
Hava kısa sürede cuntacıların lehine döndü. Menderes’i kuşatan dar bir kadro; “Darbe söylentileri ile ordu yıpratılıyor, her şey kontrolümüzde.” telkinleri yapıyordu. Aynı ekip, Kuşçu’nun Menderes’e ulaşmasını da engelledi. Bakanlar Kurulu bir hafta sonra tekrar toplandı. Hükümetin hiç kuşkusu kalmamıştı. Hadise iktidarı devirmeye matuf bir hareketti. Subaylar belirlenmişti. Fakat ordudaki yüksek rütbeli subaylar rahatsızdı. Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin; “Bu soruşturma ordunun haysiyetini rencide etmektedir.” dedi. Cuntanın kuyruğunu yakalayan DP, tarihî bir hata yaparak işin sonuna kadar gitmedi. Cuntayı ihbar eden Binbaşı Samet Kuşçu, bir anda yalnız ve sahipsiz, ortada bırakıldı.
9 Subay Davası’na askerî mahkeme baktı. Cuntacı olduğu bilinen Cemal Tural, özellikle bu dava için ayarlanmıştı. 26 Mayıs 1958’de duruşma başladı ve 6 ay sürdü. Darbe ile suçlanan subaylar kendilerine isnat edilen suçları reddetti. Cuntacıları bir avukatlar ordusu savunuyordu. Askerî Mahkeme, 25.11.1958’de Samet Kuşçu’nun dışındaki sanıkları beraat ettirdi. Gerekçede suçu ispat edecek kanıt bulunamadığı belirtildi. Kuşçu ise, orduyu isyana teşvikten suçlu bulundu. Cezaevine giderken sarf ettiği; “Tek başıma ben koskoca TSK’yı nasıl isyana teşvik ederim? Nasıl nifak sokarım? Ben sadece görevimi yaptım.” sözleri duyulmadı bile.
8 subay elini kolunu sallayarak dışarı çıkarken Binbaşı Kuşçu, 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Rütbesi elinden alındı. Samet Kuşçu için kâbus daha bitmemişti. 1959 Temmuz’unda DP’yi ‘darbeden kurtarmak isteyen’ Binbaşı Samet Kuşçu, ordudan da ihraç edildi. İhraç kararının altında Reisicumhur Celal Bayar, Başvekil Adnan Menderes ve Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes’in imzası vardı. DP, 1958’de sonuçlanan 9 Subay Olayı ile iktidarın temellerinde meydana gelen çatlağı sıvayarak kapattığını düşünmüştü. Kuşçu’nun harcanmasıyla dosyanın kapandığı zannedildi. Ama daha sonra gelen büyük depremin altında kaldılar. Samet Kuşçu cezaevindeyken, cunta elemanları, takip edilmediklerinden emin olduktan sonra daha güçlü bir şekilde bir araya geldi, darbe planlarını yeniden yaptılar. 27 Mayıs 1960’ta DP’yi devirdiler.
Kuşçu, askerî darbeden sonra serbest bırakıldı. Memleketi Hatay’a döndü. Eğitim faaliyetlerinde bulundu. Uzun süre haklarını kazanmak ve devlet memuriyetine dönmek için hukuk mücadelesi verdi ve kazandı. İtibarı iade edildi.
2004’te hayata gözlerini yumdu. Ömrünün sonuna kadar kendisini yalnız bırakan ve kendisine büyük acılar yaşatan Adnan Menderes’i hiç affetmedi. Vefatından hemen önce Menderes için, “Hem beni hem kendisini yaktı.” diyecekti.
27 Mayıs, Türk demokrasisinin sırtında bir hançer olarak kaldı. Cuntacılar, ‘demokrat subayları’ Samet Kuşçu’yu örnek gösterip korkuttular.
27 Mayıs öncesi Menderes, ordudan herhangi bir hareket gelmeyeceğine inandırılmıştı. Cunta faaliyetlerinin üzerine gitmedi. 17-25 Aralık’tan sonra AKP ise, yolsuzluklarının üzerini örtebilmek için Ergenekon’la işbirliğine gidiyor. Darbe soruşturmalarını yürüten polisler ile, davalara bakan hâkim ve savcıları görevlerinden alıyor. Meslekten ihraç ediyor. Mehmet Baransu kendi deyimi ile ‘tankların önüne yattığı için’ tutuklanıyor.
Ancak hikâye henüz bitmedi…

Hiç yorum yok: