6 Ağustos 2015 Perşembe

ESKİ BURDUR MİLLETVEKİLİ HASAN HAMİ YILDIRIM'IN SİLİVRİ İZLENİMLERİ

Emniyet mensuplarına terörist muamelesi yapılıyor


Emniyet mensuplarına terörist muamelesi yapılıyor 

 İdris Gürsoy, 10 Mart 201, Ankara, Aksiyon

Silivri Cezaevi’nde Hidayet Karaca ve tutuklu polisleri ziyaret eden Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım, hukuk dışı uygulamaları anlattı: “Savunma hakkından mahrum bırakılıyorlar. Mahrem görüşmeleri, koğuşlarındaki günlük hayatları kayıt altına alınıyor.  Tecrit var.”
22 Temmuz’da sahur operasyonuyla gözaltına alınan polis müdürleri yaklaşık 7 aydır iddianame bekliyor. Neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. 14 Aralık’ta tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca da Silivri’de. Kervana enson Ramazan Akyürek eklendi. Türkiye, anayasa ve hukukun askıya alındığı olağanüstü bir süreçten geçiyor. Temel insan hakkı ihlalleri yaşanıyor. Burdur Milletvekili Dr. Hasan Hami Yıldırım, geçen günlerde bir grup milletvekiliyle Silivri Cezaevi’ni ziyaret etti. Hidayet Karaca’nın yanı sıra Tufan Ergüder ve diğer polis müdürleriyle görüştü. İnsan hakkı ihlallerini Meclis’e bir soru önergesiyle taşıdı. Yıldırım, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a hukuksuzlukların sona erdirilmesi çağrısında bulundu.
-Tutukluları ziyaret ettiniz. Bir zorlukla karşılaştınız mı?
Diğer ziyaretçiler için zorluklar, kısıtlayıcı uygulamalar var tabii ama bizim için usul şöyle: Bakan izniyle gidiyoruz. İki tür ziyaretçi sistemi var. Bir; kapalı görüşme. Bu ziyaretler haftada iki defa oluyor. İki; açık görüşme. Bu da haftada bir oluyor. Aslında tutuklu veya hükümlü ayrımı yok burada anladığım kadarıyla. Cezaevinde bulunan herkes için bu uygulama genel bir durum, yönetmelikler gereğince. Ama mesela orada görüşmelerimizde fark ettiğimiz, kamuoyuna pek yansımayan bir husus var; 17 Aralık operasyonu sonrasında gözaltına alınan, tutuklanan insanlara ciddi bir ayrımcılık yapılıyor.
-Ne tür ayrımcılıklar?
Silivri’de uyuşturucudan tutuklu hükümlüler de var. Ama onlara kanun ve yönetmelik gereği tanınan haklar, eski emniyetçilere tanınmıyor.  İyi hâlden dolayı ödüllendirmeyle ilgili hüküm var kanunda. Mesela, ziyaretçi sayısı, açık görüşme sayısı artırılabiliyor veya cezaevi şartlarında iyileştirme yapılabiliyor. Bunlar bu kişilere uygulanmamış bugüne kadar ama diğerlerine, mesela uyuşturucudan yatanlara uygulanıyor. Onun dışında zannediyorum bütün cezaevlerinde benzer tutuklu ve hükümlülere uygulanan genel hususlar var. Mesela, ziyaretçileri sordunuz ya, bu tutukluların ziyaretçilerine zaman zaman yasaklar koymuşlar. Niye? Cezaevi kurallarını ihlal ediyorlar diye. Mesela, birinin eşine yasak koymuşlar. Böyle bir şey olabilir mi? Yani ne yapacak eşi orada? Bu kişi yakın zamana kadar kamu görevlisiydi. Cezaevi müdürlüğünün veya adli kolluğun içinde yer almış, cezaevi müdürlükleriyle zaman zaman birlikte çalışmış kişiler.
-Ziyarete gelenlere de eziyet mi ediliyor?
Yakınlarına veya akrabalarına görüşme yasağı koyuyorlar, geliyorlar, olay çıkarıyorlar diye. Hâlbuki benim orada dinlediğim şu: Bu insanlara, mesela ziyarete geldiklerinde normal olmayan tutumlar sergiliyorlar. İşte ziyarete gelmiş kişilere onur kırıcı birtakım ifadelerde bulunuyorlar. Onlar da bu duruma tepki gösteriyor. Zaten hassas bir ruh haleti içinde yakınlarını görmeye geliyorlar. Tabii bunları da hemen gerekçe gösterip cezai işlem yapıyorlar. Görüşmeleri kayıt altına alıyorlar; hem kamera hem ses...
-Kamerayla kayıt altına alınıyor diye bir ibare var mı?
Hayır, yok. Mahrem görüşmeyi kayıt altına alıyorlar. Normalde bunun kayıt altına alınacağına dair hiçbir hüküm yok. Sadece görüşmenin cezaevindeki görevlilerin nezaretinde olacağına dair hüküm var. Zaten onlar da orada bekliyor bir olay çıkabilir veya tutuklu kıyafet değiştirip çıkabilir vesaire diye.
-Kayıt yasal mı?
Yapılan işlem şu: Kapalı görüşmeyi -arada cam var, iki taraftan telefonla görüşüyorsunuz- kayıt altına alıyorlar, bunu saklıyorlar. Bu yasa dışı bir kayıt. Eşiyle konuşuyor adam yani. Üstelik bu yasa dışı kaydı, bu kişileri suçlamak için, kişilerin aleyhlerinde işlem yapmak için delil olarak dosyaya koyuyorlar. Bu kadar açık bir şekilde hukuka aykırı bir işlem yapmakta bir beis görmüyorlar. Çok rahat hareket ediyorlar. Ben şaşıyorum, bu kadar hukuka aykırı işlemleri yapmakta nasıl rahat olduklarına. Buradan hareketle düşünüyorum ki herhâlde bunların amirleri, üstleri, bakanı veya her kimse artık, bunlara ‘Kardeşim, siz istediğinizi yapın’ diyor. Tuhaf bir durum. Adamlara ‘Siz kamu görevlilerine hakarette bulundunuz’ diye soruşturma açtılar bu aralarındaki görüşmeden dolayı. Ya da hanımıyla veya çocuğuyla görüşmesinde bir ifade geçmiş, ‘Sen burada hakarette bulunmuşsun’ diye. Yani umuma açık bir görüşme değil, mahrem bir görüşme, hem kayıt alıyorlar hem de bunu kullanıyorlar.
-Koğuşlarda durum nasıl?
Tutukluların kaldıkları yerler de sürekli kamera kaydı altında, koğuşları da. Yani zaten ya iki kişi ya da üç kişi kalıyor. Bunlar hiçbir şekil ve surette, yemek yerken, havalandırmaya çıktığında dahi başka birileriyle asla karşılaştırılmıyorlar. Yani mesela yedi aydır, iki kişi sadece birbirini görüyor. Girip çıkarken dahi birbirleriyle, diğer koğuştakilerle karşılaştırılmıyorlar. Havalandırmalar da kendi içlerinde. Bu insanlar hem tecrit ediliyorlar hem de kendi kaldıkları koğuşta, yattıkları yerde de kamera altındalar. Bu ciddi bir hak ihlalidir. Dünyanın hiçbir yerinde insanların koğuşları da gözaltında olmaz. Orada yatıp kalkıyor adam ya.
-Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ettiler. Sonuç ne oldu?
İşin o tarafı daha önemli. Kamuoyunun çok yakından bildiği Ergenekon, Balyoz gibi davalarda tutuklular,  mevzuat değiştikten sonra, hak ihlali gerekçesiyle, uzun tutukluluk süreleriyle alakalı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundular. Bir ile iki ay arasında hemen Anayasa Mahkemesi toplandı ve karar verdi. AYM’nin ‘hak ihlali var’ kararı doğrultusunda mahkemeler, ilgili işlemleri tekemmül ettirdiler ve tutuklular serbest bırakıldı.  Şimdi 22 Temmuz’dan bu yana tutuklu bulunanların içinde, AYM’ye müracaat ettiği tarih altı ayı geçenler var. Hâlâ daha hiçbiriyle ilgili karar vermiş değil Anayasa Mahkemesi. Öbüründe bir ayda karar veriyorsun. Yedi ayı geçmiş, sekiz aya yaklaşmış karar vermiyorsun.
-İddianame hazırlandı mı?
Şimdi iddianame olmadığı gibi bu tutuklularla ilgili aylık, tutukluluk hallerinin devamına ilişkin kararlar veriliyor mahkemece. Savunmaları isteniyor.  Savunmalarını yapacaklar, ellerinde hiçbir şey yok. Çünkü dosyalara ulaşmalarına yasak konulmuş.
-Neyle suçlandıklarını bilmiyorlar mı?
Bilmiyorlar.
-Neye göre savunma yapıyorlar?
Yapamıyorlar. ‘Tutukluluk hâline neye göre karar veriyorsunuz?’ ‘İçişleri Bakanlığı’nın veya Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, müfettişlerin yazdığı raporlara göre.’ ‘Peki, o raporları biz görelim.’ ‘Vermeyiz.’ ‘E ne yapacağız?’ Bilgi edinme kanununa göre bir sürü para ödüyorlar. Bin ile bin beş yüz lirayı bulan miktarlarda dosya başına para ödüyorlar. Ondan sonra bilgi edinme kanunu çerçevesinde, sıradan bir vatandaşa, kendini savunmak durumunda kalmayan, herhangi bir şekilde bilgi isteyen bir vatandaşa yapılan işlem gibi bir işlem yapıyorlar. Şimdi bunu istiyorlar ama mesela bir hafta kala diyorlar ki ‘Bir hafta içinde savunmanızı verin.’ Bir hafta süre veriyorlar. Parayı yatırıyor adam, dosya gelene kadar 15-20 gün geçiyor. Ya savunmayı veremiyorlar veya kendileri artık tahminen, bizi böyle suçluyorlar deyip basından, televizyon haberlerinden takip ederek -internet yok çünkü- oradan savunma yazıyorlar. Neticede bütün bunlar her biri birer insan hakları ihlali.
-Anayasa Mahkemesi neden karar vermiyor?  
Ben burada mahkemeye ciddi baskıların olduğunu tahmin ediyorum. Hak ihlali yönünde veya değil ama bir şekilde dosyayı görüşüp karar vermesi lazım ki, bir sonraki adıma geçebilsin. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidemiyorlar bu yüzden.
-AYM karar vermediği için hukuksuzluk sürüyor öyle mi?
Bu insanlar tutukluluklarına itiraz edecekler, değil mi? Nereye itiraz edecekler? Yok. Yani hukuk sisteminde, bizim anayasamız gereği, bir üst mahkeme yok. Bir başka Sulh Ceza Hâkimliğine itiraz ediyorlar. Kendi içinde dönüyor. Şimdi bu da bir anayasa ihlali. Tabii hâkimlik ilkesinin ihlali. Sulh Ceza Hâkimliklerinin oluşturulmasında davaya ve kişiye özel hâkimlik kurdular. Ama onun ötesinde bir üst mercie şikâyet hakkı da ortadan kalktı. Temyiz hakkı bir anlamda ortadan kaldırılıyor. Böyle bir sorun var. Muhalefet partileri Anayasa Mahkemesi’ne götürdü bu durumu. Bakın bu da görüşülmedi daha, aylar geçti. Neyi bekliyor Anayasa Mahkemesi? Anlaşılır bir şey değil. Başka bir ihlal daha var. Şimdi bu insanlar tutukluluk sürelerinin devamıyla ilgili itirazlarında, mahkeme, kanun gereği ayrıntılı olarak gerekçe yazmak zorunda. Çünkü esas olan tutuksuz yargılanmadır. Tutuklu yargılanması ile ilgili bir gerekçe göstermesi lazım. Şablon ifadelerle her ay yeniden karar veriyorlar tutukluluklarının devamına diye.
-Yani ne diyor?
Tutukluluk gerekçelerinin hukuka uygun olduğu gibi bir ifade geçiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi burada konuyla ilgili bir başka husus var. Mesela Türkiye’de 400 civarında veya daha fazla insan aynı suçlamalarla farklı illerde gözaltına alınmış.  Ve bu insanların tamamı serbest bırakılmış durumda. Aynı suçlamalar yöneltilmiş. Tutuksuz yargılanıyorlar. Ya diğer hâkimler savcılar yanlış yapıyor ya buradakiler... Bu da anlaşılır bir şey değil. Antalya’da, Adana’da, Erzurum’da farklı hukuk, İstanbul’da farklı hukuk işlemiyor. Tek hukuk sistemi var.
-Cezaevi koşulları nasıl? Şikâyetleri dikkate alınıyor mu?
Dilekçeyle talepte bulunuyorlar cezaevi koşullarıyla ilgili veya hukuki haklarıyla ilgili cezaevi müdürlüğüne. Diyorlar ki, şunların düzeltilmesini istiyoruz. Bunlar yanlış uygulamalar. Veya şu konuda sıkıntılarımız var, şu bilgilerin bize verilmesini talep ediyoruz diye. Dilekçelerin çoğuna hiç cevap verilmiyor. Bazılarına 40 gün sonra cevap veriliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bazen de herhangi bir konuda şikâyetlerini dile getirdiklerinde yazılı olarak, o şikâyet ettikleri konu ağırlaştırılmış olarak kendilerine dönüyor. Bu insanların her biri kamuoyunun 17 Aralık’tan sonra yakından tanıdığı isimler, geçmişleriyle, her şeyleriyle basının didik didik incelediği, bildiği isimler, yani her biri bu memlekette çok önemli görevlerde bulunmuş, içinde pek çoğu kahramanlık derecesinde önemli vazifeler yapmış, dönemin başbakanı tarafından birçok taltife mazhar olmuş ve ödüller verilmiş insanlar. Ama bu insanlara terörist muamelesi yapılıyor orada.
-Haklarında soruşturma açılan bazı polis müdürleri görevlerinden alındı. Danıştay’a başvurup göreve iade edilenler bulunuyor. Ancak görevlerine iade edilmiyorlar. Bu konuda da bir hak ihlali var mı?
Şimdi şöyle yapılıyor: Bu kişilere müfettiş raporlarına dayanarak sık sık cezai işleme konu idari cezalar veriyorlar, ya da görevden el çektiriyorlar. İdari cezalar veriyorlar memuriyetle ilgili. Hâkimler tutukluluk haliyle ilgili kararlar almadan önce, İçişleri Bakanlığı sürekli belge gönderiyor.  Verilen idari cezaları bu tutuklular, Emniyet mensupları yargıya taşıyorlar, ‘Bizim böyle bir durumumuz yok.’ diyorlar. Yani mesela yasa dışı dinleme diyor, sahtecilik diyor vs. Ama bunun hiçbir delili yok. Bundan hareketle verilen idari cezaların iptali için yargıya başvuruyorlar, yargı kaldırıyor. Doğru, diyor ama o kaldırıyor. Malum 30 gün içinde idari yargının kararına uymak zorunda idareler ama bu karar alınırken veya alındıktan hemen sonra daha o kararın uygulamasını yapmadan,  o cezai işlemi kaldırmadan, başka bir cezai işlem tesis ediyorlar. Bunu hemen mahkemeye gönderiyorlar. Mesela bazılarıyla ilgili 17 tane idari ceza olduğunu söylediler.
-Amaçları ne?
Mahkemeden kazandıkça yeni bir işlem tesis ediliyor. Hem tutukluluk hâlinin devamını sağlıyorlar hem de idari yargının verdiği kararları boşa çıkarmaya çalışıyorlar.
-Dinleme kararlarının altında imzası olanlar değil, belli kişiler alınıp suçlanıyor. Bu kişiler nasıl seçilmiş?
Bunlar KCK, PKK’yla ilgili, PKK’nın birtakım uzantılarıyla ilgili soruşturmalarda ve yolsuzluk soruşturmalarında aktif görev almış insanlar. Başka hiçbir özellikleri yok. Hakikaten bu insanların hepsi işlerinde yetkin kişiler. Ve belki de bunların başlarına geleceğini büyük ihtimalle bilerek, son derece de tedbirli ve sağlam adım atmışlar. En küçük bir boşluk yok. Süreç tam olarak işlemiş ve kanunda ön görülmemesine rağmen mesela genel müdürlüğün de iznini almışlar.
-Nasıl geçiriyorlar vakitlerini orada?
Gazetelerin kendilerine ulaştığını, televizyonlardan istifade ettiklerini söylediler. 28 kişilik koğuşta iki kişi kalıyor veya üç kişi kalıyor. Her biri ayrı ayrı tecrit edilmiş vaziyette içeride tutuluyorlar. Mesela onların havalandırma zamanları var. Bununla ilgili yönetmelikte, bu işin mevzuatında güneşin doğuşuyla batışı arasında diyor. O avluya çıkıp -o avlu koğuşun içinde bir avlu- başkalarıyla karşılaştıkları bir ortam yok. Metris’ten buraya aktarılan tutuklular var bu grubun içerisinde. Onlar diyor ki Metris’te çok daha insaniydi. Çünkü başkalarıyla karşılaşıyoruz, görüşüyoruz, havalandırma, yemek ortamlarında. Burada ona imkân yok. Hava almaları gereken yerler koğuşlarının içinden açılıyor kapanıyor.
-Moralleri nasıl bunca baskıya karşı?
Ben morallerin hepsinde düzgün olduğunu gördüm. Bütün bunları ben sorduğum için anlatıyorlar. Burada ayrımcı bir uygulamaya tabi tutuluyor musunuz? Nelerle karşılaşıyorsunuz? Bu hususları sordukça söylüyorlar ama bütün bunlara rağmen sonuçta söyledikleri şu; ‘Biz inanıyoruz ki, bu memlekette hâlâ vicdanlı, hukuka uygun hareket eden yargıçlar, hâkimler, savcılar var.’ İddiaların mesnetsiz olduğu o kadar açık ki, bu iddialarını destekleyecek en küçük bir delil hâlâ ortaya koyabilmiş değiller. Koyamıyorlar, çünkü hakikaten yok. Bu kadar altı boş suçlamaları görüyorlar ve diyorlar ki, ‘Yaptığımız her şey hukuka uygun, amirlerimizin bilgisi dâhilinde, savcı ve hâkimlerin imzalarıyla yapılan işlemler. Dolayısıyla hukuka uygun hareket etmenin rahatlığı var bizde.’ Bunu birçok kişi bu şekilde dillendirdi. Onun için eninde sonunda hak, adalet yerini bulacak. Bunların iddialarının hepsinin saçmalığı zaman içinde daha net ortaya çıkacak.

Hiç yorum yok: