5 Eylül 2012 Çarşamba

12 Eylül'ün galası: 4 Temmuz Çorum



2 Temmuz 2012 / İDRİS GÜRSOY , AKSİYON

12 Eylül darbesinden önce ortamın hazırlandığı tezini güçlü kılan sorulardan biri “11 Eylül’de patlayan silahlar ertesi gün neden sustu?” sorusudur. Darbeden 2 ay önce yaşanan Çorum Olayları’nda bunun cevabını bulmak mümkün.

12 Eylül 1980 öncesi yaşanan ve darbe gerekçesi sayılan Çorum Olayları, bir Alevi-Sünni çatışması mıydı? Herkes konuştu. Ancak Alevilerden ilk defa net bir açıklama geliyor. Olayların içinde yer alan sol görüşlü araştırmacı yazar Gazi Eke, 6 ay önceden ortam hazırlanmaya başladığına dikkat çekiyor. Cinayet, darp, yağma gibi olaylarda sol ve sağ gruplar içine sızdırılan görevlilerin aktif rol oynadığını söylüyor. Katliamın ‘kullanılan’ kişilerin üzerine yıkıldığını belirterek “Birinci derecede failler ortada yok.” diyor. Hukuk fakültesi mezunu Eke, sol grupların içine karışmış, derin yapılar adına görev yapan kişilerin kimliklerinin bugün bile bilinmediğini açıklıyor. Çatışmanın diğer tarafındaki ülkücü Adnan Baran da bu yapıların 32 yıl sonra bile deşifre olmadığını, varlıklarını sürdürdüklerini ve mutlaka üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyor.



Dönemin Çorum Valisi Rafet Üçelli’nin 12 Eylül darbesiyle ilgili soruşturma kapsamında verdiği ifadede söyledikleri de iki tanığı destekler nitelikte. Olayların ‘planlı’ olduğunu vurgulayan Üçelli, Amasya’daki tugaydan yardım istediklerini ancak gelen askerlerin müdahale etmeden kışlalarına döndüğünü kaydediyor.



Peki, katliamın arkasında kimler vardı? 6 ay öncesinden ortam nasıl hazırlandı? ‘Cami bombalandı’ şeklindeki yalan haber TRT’den niçin yayımlandı? İşte Alevi ve ülkücü iki tanığın açıklamaları ile Çorum Olayları’nın perde arkası.





--------------------------------------------------------------------------------







Sol-Alevi tanık Gazi Eke Mahkemeler işini yapmadı

Çorum olaylarının üzerinden 32 yıl geçti. İlk kez konuşan olayların tanığı Alevi araştırmacı Gazi Eke, ezber bozan açıklamalar yapıyor. Eke, o dönem mahkemelerin sanık ifadelerinin peşine bile düşmediğini iddia ediyor.



Alevi araştırmacı yazar Gazi Eke, o dönemki etkin sol örgütlerden Kurtuluş’un içinde yer almış. Çorum Olayları’ndan yargılanmamış; ama siyasi suçlardan dolayı hüküm giymiş, cezaevinde yatmış bir isim. Ergenekon ve Balyoz iddianamelerindeki cami bombalama, müzeyi havaya uçurma ve kaos planları yargılanırken, 12 Eylül’ün toplumsal olaylarına ışık tutacak açıklamalar yapıyor.



-Çorum Olayları denince akla 4 Temmuz geliyor. Aslında ne zaman başladı olaylar?



4 Temmuz’dan 6 ay kadar önce başladı çalışmalar. Alevi ve Sünni mahallelerinde bildiriler dağıttılar. Alevilere ‘Sünniler saldıracak!’, Sünnilere ‘Aleviler saldıracak!’ diyorlardı. Bildirilerle birlikte ocaktan itibaren ev basma, adam öldürme, kundaklama ve buna paralel eylemler vardı. Paralel yapıların eylemleriydi bunlar. Kanunda var bunlar aslında. Kanunlar çıkarılmış, uygulanıyor. Silahlı Kuvvetler’le koordine hâlinde çalışan paramiliter güçler, 40’lı yıllarda çıkarılan (4854 sayılı memleket için düşmana karşı silahlı müdafaa mükellefiyeti) yasalarla kuruldu ve bu yasalar hâlâ yürürlülükte. Yılın belli dönemlerinde eğitiliyorlar.



-Çorum’da bu yapılar nasıl kullanıldı?



Mesela Sivil Savunma örgütü… Bu örgüt de bu yapının içindeydi. Kullanıldı. Adam Sivil Savunma müdürü ama olayın içinde. Çorum’daki olaylarda hemşireden doktora, esnafından iş adamına, dernekçilerden sendikacılara ve partililere kadar şehir ve köylerde bulunan her meslek ve tabakadan insan rol aldı. Gasp, yağma, talan, ev yakma, adam öldürme eylemlerinde çeşitli yaş gruplarından, çeşitli mesleklerden, aralarında az da olsa kadınların da bulunduğu görevli kişiler vardı.



-Sokağı karıştıranların ayırt edici özellikleri nelerdi?



Paramiliter yapı içinde 1 metre 90 cm ile 2 metre boyunda adamlar vardı. Tek tük adam değil; seçilmiş, hepsi aynı boyda, yan yana duran, kar maskeli adamlar. Bunlara ‘görevli değildir’ denir mi? Bunların yanında resmî polis ve asker de var. Adam kahveyi basıyor, birini öldürüyor, dokunulmuyor. 4 Temmuz günü olaylar oluyor, 5 Temmuz günü bir bakıyorsun bütün bu unsurlar kayboluyor, bir şey olmamış gibi.



-Sağ ve sol içine sızan ajanlar mı olayları yönlendirdi diyorsunuz?



Paramiliter yapının kullandığı kesim sağ gruplar içinde daha yoğundu. Solda da var ama bunlar deşifre olmamış.



-Nasıl?



Adam CHP yöneticisi, Çorum Olayları’nda CHP’nin belediye başkanı. ABD elçiliğinden birisi geldi olaylardan önce; MHP ve CHP’li yöneticiler ile görüştü. Biz dedik ki; “Açıklayın, ne görüştünüz?” “Yok, gizlidir, devlet sırrı.” dediler, açıklamadılar.



-En büyük olaylar 4 Temmuz Cuma günü, ‘cami bombalanıyor’ haberlerinin yayılmasından sonra çıkıyor. Kimdi bu haberlerin kaynağı?



2 Haziran’da Genelkurmay’ın dağıttığı bir bildiri var. ‘Aleviler bölücüdür’ denilerek hedefe kondu. Psikolojik savaş taktikleri ile iki taraf arasındaki gerilim tırmandırıldı. Bir bakıyorsun, 4 Temmuz Cuma günü radyodan sabah 7’den itibaren ‘camiye bomba atıldı’ haberleri verilmeye başladı. Ankara merkezden yapılıyor bu yayın. Çorum muhabiri böyle bir haber geçmemiş. Kim o hâlde bu yalan haberin kaynağı ve haber neden her saat başı TRT’den yayımlanıyor? Şu net gözüküyor, bu projeli, planlı. Radyoda ‘cami yandı’ diye veriliyor; bu, camilerde belli adamlar tarafından ‘Aleviler camiyi yaktı’ şeklinde bir mesaj olarak çevriliyor, daha görünür hâle getiriliyor. Ulu Cami hocası cemaati uyarıyor: “Yahu nereye gidiyorsunuz? Aleviler bunu yapmaz.” Kimse takmıyor. Kışkırtılmaya hazır bir toplum var. Benzin dökülmüş, kibriti çakmak mesele değil. Benzini döken de, kibriti çakan da aynı eller.







-Kim bu eller?



Malatya’da cezaevinde yattım. Filistin’de kaldığım için daha ağırlaştırıcı ceza verdiler. Görünürde Türkiye, Filistin yanlısı gözükmüyor mu? Kazın ayağı öyle değil. Demek ki perde arkasında başka ittifaklar var. 1. Irak Savaşı başlamak üzereydi, televizyonlardan petrole bulanmış kuşlar yayımlanmaya başladı. Körfez’den geliyor görüntüler ama “Ben biliyorum bu yerleri, buralar değil.” dedim. Sonra araştırdım, Grönland’da bir yer. Orada senaryo icabı çekilmiş bu görüntüler ve bütün televizyonlara servis edilmiş. Burada dünya kamuoyunun ‘Saddam böyle kötü biri’ diye düşünmesini sağladılar. Halkı yönlendirdiler. Çorum’da da bu oldu.



-4 Temmuz Cuma günü çıkan olaylar, güvenlik güçlerince neden önlenemedi?



Cuma günü namaz vakti 50-100’den fazla, 500’e kadar değişen sayıda kişi ve önceden hazırlanmış silahlar kullanıldı. Paravan örgütler devreye sokuldu, olaylardan bir hafta önce, görevli olduklarını söyleyen bazı kişiler mahallelerde nüfus sayımı yapıyoruz diyerek kapıları kırmızı boya ile işaretlediler. Olaylar esnasında askerler, saldırıya geçen kişilerin hareket alanını serbestleştirdi. Alaaddin Camii’nin yanına çok sayıda asker gönderilmişti. Askerler Terlemezevler ile Alevilerin çoğunlukta olduğu bölge arasında bir kordon oluşturmuşlardı. Saldırıya geçen güçlerin hem arkasını koruyor hem de onların hareket alanını serbestleştiriyorlardı.



-Olaylarda kullanılan sivil unsurlar kime bağlı? Askere mi?



Hiçbir sivil otoriteye bağlı değil. Devlet içindeki bazı örgütler özel yasa ile kurulmuş gölge ordudur. Sadece yerli-yabancı asker ve polis personelden oluşmazlar. Sivil kişiler de bu örgütün içerisinde aktif görev almaktadır.



-Siz de olaylara karıştınız. Kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?



Çorum Olayları’ndan dolayı ceza almadım ama siyasi olaylardan ceza aldım. Çorumluyum, bir cevap vermek zorunda kalıyorsunuz. Biz taraf olmak, karşı taraf olmak zorunda kaldık. Ama biz “Yok kardeşim! Bu, Alevi-Sünni meselesi değildir.” dedik. Doğruydu yani, hâlâ da doğrudur, yanlış bir şey değil. Yok, dediler, Alevi-Sünni meselesidir. Birileri işte burada taraf oldu. Bilenler var, bilmeyenler var. Bilmeyenler 30 yıl sonra, biz kullanılmışız, dediler ama bunlar çok azınlıkta.



-Kullanılanlar ders çıkarıyor mu?



‘Kullanıldım’ diyen adam tam olarak ne olduğunu bilemiyor. İdeolojik baktığı için soruna, bir taraf olmuş.



-Nasıl anladınız arka planda başkalarının olduğunu?



Silahlar var. Ellerinde G3, Thomson, Kırıkkale beşlisi… Kaçakçılarda bile bunların olması mümkün değil. Thomson zor, olması çok zor. Nereden geldi bunlar? Bunu dağıtmışlar, belli. Hıdırlık’ta bakıyorsun, Kur’an kursu var ve 400 silahlı adam. Bunlar sağcı görünüyor. Dinimiz, imanımız elden gidiyor, diye saldırdılar.



-Alevilerin içinde de böyle gruplar var mı?



Alevilerden bu tip örnek yok.



-Ama orada da silahlar var. Onlar da cinayet olaylarına karışıyor.



Adam üzerine geliyor, ne yapacaksın? Çatışacaksın. Silahlanıyorsun.



-Solcular da çatışmada taraf…



İdeoloji ile bağlantılı bunlar. Osmanlı’dan gelen sınıflar arasındaki kavgada halkın taraf olmasını istiyorlar. Halk taraf oluyor mu? Oluyor. Doğru mu? Doğru değil. Buradan demokratikleşme çıkar mı? Çıkmaz. Ama halk taraf oluyor, baktığın zaman. O dönem böyle değildi, bir tarafı tümden almış arkasına. Alevi kesimlerin içinde CHP’nin dışına taşan kısmını da kontrol etmek istiyorlar. Alevilerin bir bölümü TİP’i (Türkiye İşçi Partisi) destekledi. Sistemin koyduğu partilerin dışına düşüyor. Bu tehlike. Niye? Sistemin dışına düşüyor.



-Bunlar yargılanabildi mi?



Birinci failler yok ortada, ikinci faillerden bazıları yakalandı ve yargılanabildi.



-Birinci faillere neden ulaşılamadı?



MHP’lilerden bazılarıyla görüştüm. Birisinin abisi öldürüldü. Dedim ki “Abini vuran silah kimde çıktı?’ Kendi grubunun içinden birisinden çıkmış. “İfadeyi verdiniz mi mahkemede?” “Verdik.” Mahkeme bunun peşine düştü mü peki? Yok! Yine bir mahkemede, kar maskeliler ve polisler kahveyi basıp bir adamı öldürmüşler, davası görülüyor. Mahkemeye bakıyorsun, polisleri yakalamak zorunda kalmışlar. Diğer kar maskeli yok. Polisi solcuların yanına koymuşlar. Pol-Der’li bir polis öldürülmüş. Pol-Der’li bir polisi, solcu bir adam neden öldürsün?



-Bu yapılar bugün de varlığını koruyor mu?



Tabii… Rengi değişiyor işin. Beyaz, siyah, mavi… Türk Kürt’e, Alevi Sünni’ye düşman yapılıyor.



-Bu düşmanlık toplumda olmayan bir düşmanlık değil mi?



Benim yüzlerce Sünni arkadaşım, Kürt, Türk, Arap ve Çerkez dostlarım var. Baktığınız zaman bu güzelliği duman ediyorlar. Çokluk çiçeklerdeki çeşitlilik gibi bir şey. Bunlar araya giriyor, kendine benzetiyor. Sistemde sorun var. O yapı orada duruyor. Adam cumhurbaşkanı bile olsa kapıyı bulamaz. Batı’da bir kadın düştü, helikopterle 10 dakika içinde alıp götürdüler. İnsanın değerine bak. Burada bu mümkün mü? İnsan üzerine bina edilmediği için yapı sorun üretiyor.



-Cinayetler, suikastlar ve katliamlar profesyonellerin işi mi?



İnsanları öldürme biçimlerine bakın. Resimleri de var. Oradan insanlığı çıkartırsın. Adamın kulağını kesmiş, sol gözünü oymuş. Bunu neden yapıyor? Nefreti büyütmek için. Buradan zihniyeti görürsün, insanlıktan düşmüş, nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu bilelim. Ne olursa olsun adı, adamın derisini yüzmüşler. Yalan haberi yapan, ‘cami yakılıyor’ diyen ve bu şekilde cinayet işleyenler hep bunlar. Baktığın zaman bunlar paralel gidiyor.



O silahlar bir sivilde olmaz

Gazi Eke’nin Çorum Olayları ile ilgili kitabında bazı tanık ifadeleri şöyle:



“Evden çıktım, yukarıdan bir taksi indi. Taksiden bir adam çıktı. Ağzı maskeyle kapalıydı. Sade gözü görünüyor. Adam Kıbrıs kahvesinin önünde bir bağırdı: “Alaeddin Camii’nde 150 adam öldürüldü, siz burada ne güne duruyorsunuz?”



“Taksilerin bagajını açıp mermi ve tüfek dağıttılar. Bir Mercedes geldi. Mercedes’ten çıkan adam tabanca verdi. Traktör kasası ile adam taşındı.”



“Islık iki türlü idi. Tek düdük çalınca hücum ediyorlar, çift düdük çalınca saklanıyorlar. Polis gelince hiçbir şey söylemiyor, kaçmıyorlar.”



“Asker elbisesi, silah, mermi ve telsiz getiren subaylar 5 Temmuz günü bir anda kayboldular.”



“Kullanılan silahlar arasında MKE yapımı üçayaklı 7.62 mm M-G3 makineli tüfek de vardı. O tarihte bir sivilde bu silahın olması mümkün değildi.”





--------------------------------------------------------------------------------







Alevi-Sünni çatışması için 6 ay çalışıldı

12 Eylül için geri sayım başlamış, ülkenin her yanından ölüm haberleri geliyor. Çorum’a da ateş düşüyor. ‘Alevi-Sünni çatışması’ diye geçiyor kayıtlara. Onlarca insan feci şekilde can veriyor. Evler yakılıyor, işyerleri yağmalanıyor. Peki, Alevilerle Sünnileri karşı karşıya getiren silahların susmadığı 4 Temmuz 1980’deki katliama nasıl gelindi? 4 Temmuz’da neler yaşandı?





Ocak 1980’den itibaren örgütler Çorum’da harekete geçti. Alevileri Sünnilere, Sünnileri de Alevilere karşı kışkırtan bildiriler dağıtmaya başladılar. Bildiriler psikolojik harekâtın parçasıydı.





Askerî istihbaratçılar Çorum’da bazı yerleresık sık gelmeye başladı. Şehirdeki çeşitli kişilerle görüşüyorlardı. İstihbaratçılar, paramiliter örgüt mensupları ve dağıtılan bildiriler arasında organik bir ilişki vardı. Devletin gizli organlarının açık faaliyet göstermesi ve yasaların askıya alınması, çok geniş kapsamlı olayların habercisiydi.





Ev, işyeri gibi yerler yağmalanmaya, Alevi ve Sünni vatandaşlar taciz edilmeye başladı. İstihbarat güçleri tek tek insanları Alevi veya Sünni diye saptıyordu.





29 Şubat’ta ABD Büyükelçiliği ikinci kâtibi; Çorum valisi, MHP il yöneticileri ve CHP belediye başkanı ile görüştü. Amasya ve Tokat’a gitti. Bu ziyaretlerin, görüşme ve toplantıların içeriği açıklanmadı. 12 Eylül’den sonra birçok insan görevden alındığı hâlde Çorum valisi, belediye başkanı ve emniyet müdürü yerinde kaldı. CHP’li Çorum belediye başkanı da makamını korudu.





Şubat ayının son haftası boyunca Çorum’da her gece bomba sesleri duyuldu. Kitapevleri, dernekler, evler, arabalar ve dükkânlara geceleri bombalar atıldı.





7 Mart 1980’de vali değişti. Taraflara silah ruhsatları yaygın biçimde verilmeye başladı. 40’a yakın polis görevlerinden alındı. Okullara el atıldı. Çeşitli işyerlerinde toplu işten çıkarmalar yaşandı.





Nisan ayının sonuna kadar cinayetler işlendi. Şehirde terör eylemleri başladı. Sokaklarda toplu gezmeler, dükkânlardan haraç toplamalar, adam kıstırıp dövmeler olağan olay sayıldı.





Aleviler ve Sünniler el altından silahlandırıldı. 23 Nisan ve 19 Mayıs bayramlarında ‘cihat’ bildirileri dağıtıldı. “Müslüman, namusuna sahip çık!” diye başlayan bu bildirilerde ‘İslamcı Gençlik’ imzası bulunuyordu!





28 Mayıs’ta Çorum’la hiç ilgisi olmayan Gün Sazak’ın öldürülmesini protesto için anma töreni düzenlendi. Alevilerin yoğun yaşadığı Milönü’ne doğru yürüyüşe geçildi ve bazı işyerleri taşlandı.





Yasama, yargı ve yürütme uykuya yatırıldı. Polis olaylara müdahale etmemeye başladı. İki grup içindeki silahlı unsurlar görünür hâle getirildi. Mahalle ve köylerde teşkilatlandılar.





Mahallelerde barikatlar kuruldu. Ankara-Samsun karayolu barikatla kesildi, kilometrelerce araç kuyruğu oluştu. Valinin yolu açmasını istediği Jandarma Alay Komutanı Yarbay Vural Güride, bu talebi geri çevirdi: “Kan dökülür, gelin siz açın!”





Barikatlara ateş açıldı. Küçük çaplı çatışmalar başladı. Şehir ikiye bölünmüştü. Hiçbir olay ve ilişki rastlantı değildi. Saldırılar devletin bilgisi dâhilinde ve önceden planlanan bir hazırlığın sonucuydu. Devletin güvenlik güçleri seyirciydi. Şehir giriş ve çıkışlarında yol kesiliyor, kimlik kontrolleri yapılıyordu.





2 Haziran’da şehir makineli tüfeklerle tarandı. Sabaha kadar taciz atışları sürdü. 30 Haziran’da sol görüşlü insanların oturduğu semte giren bir otomobille çevreye ateş açıldı. 31 Haziran–1 Temmuz arasında gece yarısı bazı mahallelerde çatışmalar sürdü. Çok sayıda insan yaralandı, aralarında çocukların da olduğu can kayıpları yaşandı.





3 Temmuz günü sabah 5 civarı sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Daha fazla yağma, talan, darp meydana geldi. 04.30’dan itibaren bazı mahallelere saldırılar başladı. Ölen ve yaralananlar oldu. İki gün içinde ölenlerin sayısı 7’ye çıktı.





Ve 4 Temmuz… Hükümet saldırı olacağını biliyordu. 4 Temmuz sabahı vali vekili Yüksel Çavuşoğlu’na bir tel emri geldi. Çorum’un köylere açılan çıkış yollarının ağzında daimî kontrol yapılması, Milönü’ne giden yolun kontrol altına alınması, bazı ilçelerde tedbirli olunması, olayların sıcaklığını kaybettikten sonra provokatör ve suçluların aranmasının zaruri olduğu bildiriliyordu. Alevilerin yaşadığı yerlerin başka bölgelerle irtibatının kesilmesi isteniyordu. Milönü bölgesi enterne edildi, saldırganların hareket ve saldırı alanı genişletildi. Cuma sabahı sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Yaklaşık 1500 kişi gözaltına alındı. Çatışmalar başladığı esnada 4 jet uçağı şehrin üzerinden uçuruldu. Halk terörize edildi. Operasyonlar 12’ye kadar sürdü.





Öğle namazı sırasında Bahçelievler ve Esnafevleri dışında bütün camilerde “Komünistler Alaaddin Camii’ni bombaladı!” haberi yayılmaya başladı. Öğleden sonra Alaaddin Camii, Ulu Cami, belediye garajı ve Kur’an kursunun bulunduğu bölgelerde toplanan halk, açık saldırılara girişti. Güvenlik güçleri, solcuların yaşadığı mahallelerde kurulan barikatların kaldırılması için baskı yapıyordu. Kayseri ve Nevşehir’den jandarma komando birlikleri Çorum bölgesine sevk edildi. Bazı askerlerin halka ateş açması üzerine ölenler oldu. Panzerler de rastgele ateş açtı. Tabanca, tüfek, bomba sesleri gün boyu susmadı. Gözaltına alınanlardan işkencede ölenler tespit edildi.





Ülkücü-Sünni tanık Adnan Baran: O yapı hâlâ dimdik ayakta fırsat kolluyor

Çorum olaylarından sorumlu tutulanlardan biri ülkücü Adnan Baran. Yargılamalar neticesinde 12 yıl hapis cezası aldı. Baran’ın anlattıkları ile Alevi araştırmacı Eke’nin anlattıkları arasında paralellik dikkat çekici.



Adnan Baran, ülkücü. Çorum Olayları’ndan yargılanıp 12 yıl hapis yattıktan sonra geçmişin muhasebesini yapıyor. Özellikle Ergenekon operasyonlarının kafasındaki soru işaretini giderdiğini söylüyor. Baran’ın açıklamaları da şoke edici ayrıntılar barındırıyor.



-Çorum olayları bir Alevi-Sünni çatışması mıydı?



Çorum seçilmiş iller arasındaydı. Sağ-sol çatışmasından kendilerine göre yeterli sonuç alamayanlar, olayların akışını Alevi-Sünni çatışmasına kanalize ettiler.



-Nasıl?



Ülkücüler ve solcuların arasına provokatörler sızmıştı. Gündüz olaylara müdahale eden güvenlik güçleri, her nedense geceleri kışlasına çekiliyordu. İlk olaylarla cuma namazı sonrası çıkan olaylar arasındaki yaklaşık bir aylık sürede, psikolojik harp taktikleri uygulanarak gerilim tırmandırıldı. Sağcılara ‘solcular size saldıracak’, solculara ‘sağcılar size saldıracak’ diye fısıldandı. Silahlar ve patlayıcılar teşrik-i mesai içinde olduğumuz, kendilerinin sağcı olduğunu söyleyen subaylar tarafından verildi. Solculara da muhtemelen aynı kişiler silah temin etti. 5 Temmuz’dan sonra bunlar âdeta buharlaştı! Çatışmalar bitmemişken, güvenlik tedbirleri alınmamışken cuma günü sokağa çıkma yasağının kaldırılması da kumpasın bir parçasıydı. 12 Eylül öncesindeki Çorum Olayları, 12 Eylül’e davetiye diye çıkarıldı. Halkı darbecilerin kucağına itmek için canından, malından her şeyinden bezdirmek istediler. Somut olaylar var.



-Ne tür somut olaylar?



Çorum’dan geçen Samsun yolu trafiğe kapatılıyor. Karadeniz’le bütün bağlantıların kesilmesi demektir bu. Karakola da talimat veriliyor, arabalar durduruluyor. Kilometrelerce kuyruk oluşuyor. Vali yarbaya telefon ediyor, barikatın kaldırılması, yolun açılması için. Yarbay da oturmuş eylemcilerle çay içiyor. “Açamam, güç kullanmak zorunda kalacağım.” diyor. Vali ısrar edince de “Gerekiyorsa kendin kullan!” diye telsizin mandalını kapatıyor.



-Çorum’da çatışma ortamı mı hazırlandı?



Evet. Alevilere diyorlar ki “Dışarıdan ülkücü komandolar Çorum’a getirilmiş, silahlandırılmış, Alevi mahallelerine saldırılacakmış.”



-Kim diyor?



Camiye bomba atıldığını kim söylediyse aynı odak bunu fısıldıyor. Yine aynı odak bize de diyordu ki “Milönü’ne iki kamyon silah gelmiş, adamlar size saldıracak.” Psikolojik harp taktiği bunlar ve bunun kaynağı aynı.



-Ama ülkücüler olayların içinde?



12 Eylül’den sonra herkesin silahı yakalandı. Bizden ne kadar silah çıkmış, Alevilerden ne kadar silah çıkmış? Buna bakılsa bile fısıltı gazetesinin yalanları ortaya çıkar. Sağ kesimden 20 tane otomatik silah çıkmamıştır. Kamyonlarla silah dağıtıldığından bahsediliyordu.



-Nereden geliyor silahlar?



Bizim mahalleyi Alevi sandığımız kişiler tararken, askerî terminolojideki adıyla izli mermiler kullanıyorlardı. Bunları araştırınca, kaçakçıdan alınacak mermi olmadığını öğrendik. Bu mermileri kimden aldılar? Bize TNT bombalarını verenler onlara da bu mermileri vermişler.



-Tam olarak silahları kim verdi size? Sonuçta o kişileri tanıyorsunuz.



Mahkemede açıklayacağım. İki tarafta da mahalle komiteleri oluşturuldu, Komiteler, silahları temin ediyordu. Bizim mahalle komitesini sonra lağvettik. Bu komitelerin içinde bir tane ülkücü yoktu. Silahları alıyor ve dağıtıyorlardı. Darbe olduğunda birer birer hepimizi aldılar. Bana diyorlar ki “Sende şu marka silah var.” Başkasına da aynı şeyi söylüyorlar. Nereden bilebilirler? Demek ki bize silahı veren kendileri. Emniyette komitenin ismini, kimlerden oluştuğunu tek tek söyledim. Hiçbirine dokunulmadı. TNT’ler, bombalar da komite aracılığı ile getirildi. Olaydan sonra da silahları topladılar ve kimde ne bulunduğunu açıkladılar. Acaba şu silahları mahalle komitesine sızdırılan kişiler mi aldı ve sonra teslim etti?



-Ülkücü değilse komitedekiler kimdi?



O yaşta bunları fark etmek mümkün değildi. Sağ ve solun içinde özel harbin elemanları vardı. Bizim komite beş-altı kişiden oluşuyordu. En az iki-üçü özel harbin elemanıydı. Mahkemede diyeceğim ki “Genelkurmay’a mı, MİT’e mi, nereye yazarsanız yazın, özel harbin elemanlarını açıklasınlar.” O zaman biz de deriz ki bunlar provokatör, bunlar suçlu.







-Asıl organize edenler açığa çıkmadı mı?



Onlara hiç dokunulmadı. TNT patlayıcı madde atılmıştı, bu kayıtlarda var, askerî madde olduğunu biliyorlar ama kimden aldın diye sormuyorlar. Nasıl attın diye soruyor ama kimden aldın diye sormuyor. Sorulsa, neresi çıkacağını onlar da biliyordu. Sormadılar. İşkencede pek çok şey soruluyor, insanlar pek çok şeyi itiraf ettiler ama kendilerini sıkıntıya sokacak şeyleri sormadılar. Ağabeyim olaylarda öldürüldü. Onu vuran silah ülkücü işçilerin başkanından çıktı. Polisleri öldüren silah benim suç ortağımdan çıktı. Biz bunların kimler eliyle kime ulaştırıldığının ortaya çıkmasını istiyoruz.



-Sizin kafanızda hâlâ şüphe var mı?



Ergenekon’dan önce kafamızda soru işaretleri vardı ama sonra birçok şey netleşti. Kimse macera için bu işe girmedi, ölüme talip olmadı. Vatan tehlikede diye inanıyorduk. Bedel ödedik. Sonradan bakıyoruz, bu birilerinin işine yaramış, birilerine meşruiyet kazandırmış, birileri bir yerlere gelmiş.



-Çorum Olayları mahkemelere geldi. Yargılamada gerçek failler ortaya çıkarılmadı mı?



Çorum Olayları örgütlü bir suç olarak yargılanmadı, bireysel suç olarak yargılandı. Çorum’da 17 sağ görüşlü vatandaş öldürüldü, bir tanesinin katili bulunmadı. Ne yaptılar? Ülkücüleri solcu polisler sorguladı, mahkemeler de öyleydi. Bir şeylerin üzeri örtüldü, kazılmadı. Çorum Olayları’nda gidilebilen en son noktaya kadar gidilsin, bugünkü Ergenekon’un uzantılarından başkası çıkmaz! Mahalle komitelerini kimler kurdurdu ise provokasyonları yapanlar da onlardır.



-Alevi mahallelerine saldırıların ardında ülkücüler yok muydu?



Solcu Alevi vatandaşların olduğu yoğunluklu bölgeler var, herkes birbirini bilir. Sigorta bölgesinde çok Alevi vardı, sağduyu hâkim olmasa idi binlerle ifade edilirdi katliam. Halkın elinden linç edilmekten kurtardığımız bir sürü adam var. Devlet halkına kumpas kurmaz, ama halkı tehdit olarak algılarsan bunu yaparsın. Devlet onlarca yıldır halkı tehdit olarak algılamış. Bir devlet düşünün ki halkın arasına ajan soksun, kumpas kursun… Bu, Baasçı devlet anlayışıdır.



-12 Eylül’le birlikte bu olaylar yeniden gündeme geldi. Ergenekon gibi yapılar da yargı önünde. Tehlike geçti mi?



Bunların üzerine sonuna kadar gidilmesi lazım. Örtülmesi demek, internete düşen kasetlerdeki tehditler demek. O yapı hâlâ dimdik ayakta fırsat kolluyor. Milletin kazanımları olmuştur ama en ufak bir şeyde çok daha geriye götürürler bu ülkeyi. O yapı duruyor, sen sivrisineklerle uğraşıyorsun, bataklık olduğu gibi duruyor. Davalar kesilirse, yine bataklık görmezden gelinmiş demektir. 12 Eylül hâlâ devam ediyor. Ürünü olan anayasa ortadan kalkmadı. Cemal Gürsel, Kenan Evren ve Çevik Bir’i suçluyoruz, mesele kişilere indirgeniyor, kötü olan şahıslar. Yapı ise gözden kaçırılıyor. Yapı kötü, Evren olmasa da darbe olacak. Öyle dizayn etmişler ki yapının görevi, sistemi halkına karşı korumak.





--------------------------------------------------------------------------------



TRT ve fısıltı gazetesi üzerinden yalan haber

4 Temmuz 1980 Cuma günü, Alevi ve Sünnileri tahrik eden karşılıklı bildiriler istenen etkiyi yapmamıştı. Psikolojik savaş taktiklerinden olan yalan haber yayma devreye sokulacaktı. Operasyonun daha etkili olabilmesi için Alevi-Sünni ayrımını çatışma noktasına sürüklemek gerekiyordu. 4 Temmuz Cuma günü Alaaddin Camii’nin bombalandığı haberi, olaydan 5 saat önce saat 07.00’de TRT Radyo haber bülteninde verilmişti: “Çorum’da bugün meydana gelen olaylarda ilk tespitlere göre 4 kişinin öldüğü, bazı kişilerin de yaralandığı bildirildi. Olaylar Milönü semtindeki Alaaddin Camii’ne patlayıcı bomba atılması ve dışarıdan ateş açılmasıyla başladı.”



Bu haberi radyo sık aralıklarla sürekli veriyordu. Peki, haberin kaynağı kimdi? Aynı gün TRT Çorum muhabiri Münir Tümtürk, ısrarla böyle bir haber geçmediğini söylüyordu. Merkeze gönderdiği haber metninde Alaaddin Camii’nin bombalandığı gibi bir bilgi kesinlikle yer almıyordu. Alaaddin Camii’ne ne patlayıcı madde atılmış ne de dışarıdan ateş edilmişti. Vali de haberi doğrulayıcı veya yalanlayıcı bir açıklamada bulunmamıştı. Muhabirin yazdığı metne cami unsuru kasten ilave edilmiş, TRT de verilen bir görevi yerine getirmişti.



Cuma namazı daha bitmeden operasyonun ikinci adımı atıldı. Ulu Cami’de hutbe okunurken kapıdan hızla giren biri “Alaaddin Camii’ne bomba atıldı. Müslümanları öldürüyorlar! Ne duruyorsunuz?” diye bağırdı. Caminin imamı Mürsel Hoca, cemaate, “Çorum’da böyle bir şey olmaz. Allah’ını seven gitmesin.” dediyse de dinletemedi. Cami bir anda boşalmış, içeridekilerin çoğu Terlemezevler ve Milönü arasındaki Alaaddin Camii’ne doğru koşmaya başlamıştı. Fitil ateşlenmişti. Cami çevresindeki ‘görevliler’ devredeydi. Ziraat Bankası bitişiğindeki Ulu Cami’de görevli biri kalabalığa “Ey Müslümanlar! Solcular ve Aleviler Milönü’ndeki Alaaddin Camii’ne bomba attılar. Ne duruyorsunuz? Cami yanıyor, namaz kılan Müslümanları katlediyorlar! Silahı olan silahını alsın gelsin!” dedi. Bir başkası “Din elden gidiyor! Komünistler Moskova’ya!” diye bağırdı. Aynı anda arabalarla caddelerde de buna benzer anonslar yapıldı. 12-13 yaşlarındaki çocuklar da diğer camilere giderek aynı ifadeleri dillendirdi. Cami avlusunda daha önceden saklanmış kürek, bel sapı ve kesici aletler hemen ellere tutuşturuldu. Kalabalığın içerisinde üzerinde silah olanlar da vardı. Aynı anda silahlar patlamaya başladı. Alaaddin Camii’nde yangın olmadığını gören bazı vatandaşların ikazları ise fayda vermedi, hemen susturuldular. Çorum’un tüm semt ve mahallelerinde silah sesleri ve alevler yükseliyordu. Cumhuriyet Caddesi üzerinde çok sayıda dükkân yağmalandı. Milönü semtinde kalabalığın üzerine otomatik silahlarla ateş edildi. Kulaksız Sokak ile Baltalı Sokak’ın kesiştiği yerde görgü tanıklarının ifadesi ile kısa kollu haki gömlekli, asker olduğu belli olan iki kişi üç ayaklı makineli tüfeğe şerit takarak Kulaksız Camii’ne doğru taciz ateşine başladı. Önceden hazırlanmış 50, 100 kişilik, 45-50 yaşlarında silahlı kişiler, kalabalıkların arasına karıştı. Milönüde 5 bin kişi toplanmıştı. Şiddetli çatışmalar yaşandı. Manzara korkunç, bilanço ağırdı.



Başbakan Süleyman Demirel, İçişleri Bakanı Mustafa Gürcügil, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Jandarma Komutanı Sedat Celasun’du. 15 Temmuz’da İhsan Sabri Çağlayangil’in başkanlığında toplanan MGK’da Çorum ve Ordu’nun sıkıyönetim kapsamına alınması kararlaştırıldı.