13 Mayıs 2016 Cuma

Deniz Gezmişler asılırken herkes oradaydı!



“Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum.” Deniz Gezmiş, babasına yazdığı son mektupta bu satırları kaleme alıyordu.
Tarih 6 Mayıs, 1972. Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde üç sehpa kurulmuştu. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan sabaha karşı asılarak hayata veda ettiler.
Yıllarca Denizlerin idam edilmesinin faturası, Adalet Partisi’ne ve Süleyman Demirel’e çıkarıldı. Bu acı olay üzerinden toplum kutuplaştırıldı ve düşmanlıklar körüklendi. Bazılarına göre; “27 Mayıs’ta asılan üç kişiye (Menderes, Polatkan ve Zorlu) karşı, üç kişi asılarak” intikam alınmıştı.
dg
Peki, gerçek böyle miydi?
Tam olarak değil. Deniz Gezmiş (25), Yusuf Aslan( 25), Hüseyin İnan’ın ( 23) idamlarında pek çok kurum ve kişinin rolü vardı. Ülkeyi bir ara rejim hükümeti yönetiyordu. Cumhurbaşkanı asker kökenli Cevdet Sunay, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu’ydu. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay mensuplarının çoğu, Menderes’i yargılayan hâkim-savcılardan seçilmişti. Üniversiteler ve basında da 27 Mayısçıların ağırlığı vardı. Bugünlerde çok tekrar edilen bir tabirle söyleyelim: Herkes oradaydı.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra demokrasiye ikinci müdahale 12 Mart 1971’de geldi. Bu sefer ordu, Başbakan Süleyman Demirel’e muhtıra verdi. AP hükümeti istifa etti. Yerine eski CHP milletvekili Nihat Erim’in başbakanlığında bir hükümet kuruldu. Demokrasinin üzerine adeta şal örtüldü. Toplumsal olayları önleme bahanesiyle yüzlerce insan keyfi olarak tutuklandı, işkencelerden geçirildi.
dg01
Chp’lilerin çoğu doğrudan veya dolaylı Gezmiş’in idamına onay verdi
Deniz Geçmiş ve arkadaşları bu sürecin en büyük kurbanları olacaktı. Çeşitli eylemlere katılmış ancak hiç insan öldürmemiş üç öğrenci lideri Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Mahkemesi’nde yargılandı. TCK’nin 146.maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle, 9 Ekim 1971’de idam cezasına çarptırıldılar. Anayasaya göre, idamların gerçekleşmesi için, ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair kanun tasarısının kabul edilmesi gerekiyordu.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam tasarısı Meclis’e geldiğinde Süleyman Demirel ve Alpaslan Türkeş’in tavırları önceden belliydi. Asıl önemli olan İsmet İnönü ve CHP’li milletvekillerinin tutumuydu. İsmet İnönü ve Bülent Ecevit, siyasi suçluların idamla cezalandırılmasını istemiyorlardı. Ancak son grup toplantısında CHP lideri grubunu serbest bırakmıştı. Usul tartışmalarından sonra oylamaya geçildi. 450 milletvekilinden 323’ü oy kullandı. “İdam edilsin” oyu verenlerin sayısı 275’ti. 144 CHP’li vekilden sadece 47’si idama hayır dedi. 97’si oylamaya katılmadı, 28’i ise ‘idama evet’ oyu kullandı. (Kaynak: Deniz-Yusuf-Hüseyin Meclis/Senato 1972 İdam Kararı Tutanakları)
CHP, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin infazların yerine getirilmesi kararına karşı, bu kararın usul ve esas yönlerinden iptali için Anayasa Mahkemesi’ne dava da açmıştı. Anayasa Mahkemesi usul bakımından Meclisin kararını iptal etmiş ve kararı esas yönden incelemeye gerek görmemişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi usul hatasını düzeltmiş ve infazların yerine getirilmesine yeniden karar vermişti. Böyle bir durumda, davacı CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Anayasa Mahkemesi’ne kararın esas yönünden incelenmesi için yeniden başvurması gerekiyordu. Ancak bu aşamada esasın incelenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmadı. Davayı açan İnönü, davayı sonuna kadar izleyip sonuçlandırmamıştı! İnönü, grubunu serbest bıraktığı konuşmada da, (24 Nisan 1972) Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ‘hasta’ olarak nitelendirilmiş ve “Devlet kafalarına dank ettirilmeli.” demişti.
dg02
Bugün hukuksuzluk yapanlar da yarın nefretle anılacak
Sıkıyönetim Mahkemelerinde, mahkeme askeri yargıçlardan oluşuyordu,; mahkeme heyetinin başkanı da hukukçu olmayan askerdi. 18 sanık hakkında idam cezası verildi. Askeri Yargıtay, 3’ü dışında diğerlerinin kararını bozdu.  Yargıtay Daireler Kurulu’dan iki üye idamlara şerh koydu. Albay Nahit Saçlıoğlu,  Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının 15-24 yıl ağır hapis cezası ile yargılanmaları gerektiğine inanıyordu.  Saçlıoğlu yıllar sonra, “Komutanlar ve idareden mahkemeye baskı yapıldı. İdam kararında basının da rolü vardı. Mahkeme kamuoyunun genel havasına uydu.” diyecekti.
İdam sehpaları kurulurken ailelere haber verilmedi. Avukatlar gece yarısı çağrıldı. Vasiyetler yerine getirilmedi. Deniz Gezmiş, 50 dakika ipte kaldı. Yusuf ve Hüseyin’in infazları 8-10 dakika sürdü. Avukatı Halit Çelenk idam değil işkence dediği o anlarda başka bir hukuksuzluğu şöyle anlatacaktı: “Deniz’e Yusuf’un, Yusuf’a Hüseyin’in infazını seyrettirdiler. Hüseyin, tabureyi düşürdü, kendi kendine infazı yaptı.”
Olağanüstü bir dönemde, olağanüstü şartlarda yargılanıp idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının vebalini taşıyanlar hem kendi vicdanlarında hem de toplum vicdanında mahkûm oldu. O idamlarda sorumlu gösterilen Süleyman Demirel, olaydan 15 yıl sonra bir gazeteciye verdiği demeçte, “Soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri.” diyerek pişmanlığını itiraf ediyordu.
Şüphesiz bugün bir kesime karşı sürdürülen nefret sonucunda gözaltı, tutuklama, işkence, tecrit ve sürgün gibi hukuksuzluklara imza atanlar da aynı pişmanlığı yaşayacak. Keşke toplumun bütün kesimleri güç karşısında boyun eğmese ve hakkaniyeti elden bırakamasaydı…
i.gursoy@yenihayatgazetesi.com

Hiç yorum yok: