25 Kasım 2015 Çarşamba

TÜRK MEDYASI NEREYE GİDİYOR?

Tanıdık bir hikâye: Nazi Medyası

  • Aksiyon, İdris Gürsoy
Tanıdık bir hikâye: Nazi Medyası

Dünyanın en kanlı diktatörlerinden Hitler, seçimlerle iktidara geldikten sonra medyayı nasıl kontrol altına aldı? Hitler rejimini destekleyen gazeteler ayakta kalabilirken diğerlerinin akıbeti ne oldu?
Hemen her gün bir gazeteci hakkında gözaltı veya tutuklama kararı çıkarılıyor. Bir medya patronu, ‘örgütlü kaçakçılık’ suçlaması ile terör savcısına ifade veriyor. Yayın yönetmenlerine, ‘hükümete darbe, terör ve casusluk’ soruşturmaları açılıyor. Gazete binaları basılıyor, muhalif yazarlar tehditler alıyor, saldırıya uğruyor.  Koza İpek Grubu medya organlarına ‘kayyım’ marifeti ile çöküldü, her biri iktidar yanlısı ‘havuz medyası’nın içine atıldı. Samanyolu’nun içinde olduğu 13 kanal uydudan çıkarıldı! Yüzlerce gazeteci işsiz! Artık pek çok gazete neredeyse aynı manşetle çıkıyor.
Nereye gidiyoruz? 1 Kasım seçimlerinden sonra ana muhalefet partisi genel başkanı, basın üzerindeki baskıları kınamış ve ‘Goebbels yöntemi izleniyor’ tespitinde bulunmuştu.  Peki, nedir bu Goebbels yöntemi?  Türkiye, gerçekten ‘Nazi Almanyası’na mı benzetiliyor?
23 Mart 1933’te Adolf Hitler geniş yetkilerle iktidara geldiğinde, Almanya’da özgür bir basın vardı. Ülke genelinde 5 bine yakın günlük ve haftalık gazete yayımlanıyordu. Ulusal Sosyalist (NAZİ) yanlısı basının oranı ise sadece yüzde 4’tü.  Hitler’in ilk uygulamalarından biri basın üzerinde otorite kurmak oldu.  Propaganda ve Halkla İlişkiler Bakanlığı’na getirilen Joseph Goebbels, iktidara destek veren bir basın oluşturmak için sert tedbirler uyguladı. Birçok gazete kapatıldı. Komünist ve Sosyal Demokrat partilerin matbaalarına el kondu ve bunlar Nazi Partisi’ne devredildi.
Manşetler bir merkezden!
Goebbels, basını kısa sürede, tek parti iktidarının propaganda aracı hâline getirdi. Yeni çıkarılan basın kanunu ile gazetecilik “kamu mesleği” sayıldı. Gazeteciler birer “devlet görevlisi”ne dönüştürüldü. Gazetelerin yazı işleri müdürleri her sabah, Bakanlık Gözetim ve Talimat Merkezi’nde Goebbels başkanlığında toplandı. Bu toplantıda hangi haberin yayımlanacağı, haberin nasıl yazılacağı, nasıl başlıklar atılacağı ve başyazının ne üzerinde olacağı bildirilirdi. Daha sonra bizdeki Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne benzer bir müdürlük kurularak gazeteciler kontrol edilmek istendi. Alman Basın Odası, basın organlarına ve gazetecilere para cezası kesmeye, gazetecileri basın birliğinden atmaya kadar pek çok yetkiye sahipti.  Atılma cezası almak, gazeteciliği bırakmak anlamına geliyordu.
Alman Basın Odası Başkan-lığı’na Hitler’in Birinci Dünya Savaşı’ndaki başçavuşu Max Amann getirilmişti. Gazete ve dergilerin kapatılması, başçavuş Amann’ın iki dudağı arasındaydı. Nitekim kısa süre sonra basında büyük tasfiyeler yapıldı. Basın, hem sermaye hem de yönetici, yazı işleri ve yazarlar olarak hızla el değiştirdi. Pek çok yayın organı çok düşük fiyatla satın alındı. Hitler’in havuz medyasına giren gazetelerin başına, bilgisi ve birikimi olmayan, partili “tetikçi” gazeteciler getirildi. Nazi Partisi’nin Eher Yayınevi Alman tarihindeki en büyük yayınevi oldu.
1930’lu yılların başında Almanya’da üç büyük yayın kuruluşu vardı: Mosse, Sherl ve Ullstein. Hitler önceliği  Ullstein grubu ve en etkili gazetesi Vossische Zeitung’a verdi. 1704 yılında yayın hayatına başlayan gazete liberal bir yayın çizgisindeydi. Yayın Yönetmeni Georg Bernhard’dı. Hitler, gazetenin genel yayın yönetmenini tasfiye etmesi hâlinde bütün basın üzerine korku salacağını biliyordu. Bazı gazeteciler, haberler bahane gösterilerek, gizli askerî bilgileri ifşa etme yoluyla vatan hainliği suçlamasıyla hüküm giyip toplama kampına atılmışlardı.
Bernhard da meslektaşlarının durumuna düşmekten korkuyordu. Siyasi talimatla benzer davaların kendisine de açılacağını görünce yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Ardından Vossische Zeitung’da büyük bir kıyım yapıldı, yüzlerce gazeteci ve yazarın işine son verildi. Bazı gazeteciler toplama kamplarına gönderilerek öldürüldü.  Vossische Zeitung, baskılara dayanamayarak 1 Nisan 1934’te, 230 yıldır devam eden yayınına son vermek zorunda kaldığını açıkladı.
Hitler, Ullstein ailesini basın dışına attıktan sonra sıra bir diğer basın imparatoruna gelmişti: Mosse ailesi. Bu ailenin dünyaca tanınmış liberal gazetesi Berliner Tageblatt, Nazilerin hedefine girdi. Yine aynı yöntemler kullanıldı. Önce Genel Yayın Yönetmeni Theodor Wolff tasfiye edildi. Yurtdışına kaçmak zorunda kalmasa Wolff, Alman Parlamentosu yangını davasının sanığı olacaktı. 1939’da Berliner Tageblatt da kapandı. Medya patronu Hans Lackman-Mosse, Hitler’in iktidara gelmesi için büyük destek vermişti.
Hitler, kendi nefret söylemini yayın politikası hâline getiren gazeteleri ise korudu. Der Stürmer, en şiddetli Yahudi karşıtı gazetelerden biriydi. Nazi aktivisti Julius Streicher’in yönettiği gazete, yayın hayatını 1923’ten 1945’e kadar 20 yıldan fazla sürdürdü. Yahudi “insan kurban etme” ayinleri, cinsel suçları ve mali yolsuzlukları ile ilgili korkunç yalan haberler yayımladı. Der Stürmer’in acımasız iddia ve iftiraları sonucu sıklıkla hakarete uğrayan Yahudi örgütleri,  Streicher ve gazete aleyhine yüzlerce dava açtı. Ancak bunlar sonuçsuz kaldı. Gazetenin arkasında Hitler’in desteği vardı. Streicher’in yolsuzluktan mahkûm olması ve parti görevlerinden alınmasından sonra bile Hitler, Streicher’i korumaya devam etti.
Kristal Gece’ye karartma
9-10 Kasım 1938’de Yahudileri hedef alan büyük şiddet olayları yaşandı. Kristallnacht (Kristal Gece) adı verilen olaylarda 7 bin 500 Yahudi işyeri yıkıldı, onlarca sinagog yakıldı ve 91 Yahudi öldürüldü. Polis, 30.000 Yahudi erkeği tutukladı ve toplama kamplarına gönderdi. Dünya gazeteleri olayları ve Kristallnacht’ın sonuçlarını bildirmesine rağmen, Propaganda Bakanlığı büyük algı operasyonları ile olayları kararttı;  şiddeti Almanların “anlık öfkesine” bağladı. Ölüm ve yıkımların gerçek boyutları Alman kamuoyundan gizlendi.
Almanya 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal ettikten sonra Nazi rejimi halkın dışarıdan bilgi almasını önlemek için sansür tedbirlerine başvurdu.  Alman hükümeti vatandaşlarının yabancı yayınları dinlemesini yasakladı ve bunu ceza gerektiren bir suç ilan etti. Alman mahkemeleri düşman radyo istasyonlarından toplanmış haberleri yayanlara hapis, hatta ölüm cezası verebilecek yetkiye sahipti. Gestapo ve Nazi Partisi’nin muhbirlerinin dikkatli takibine rağmen, milyonlarca Alman bilgi almak için İngiliz Yayın Kuruluşu’nu (BBC) ve diğer yasak radyo istasyonlarını dinliyordu.
Naziler sinema, radyo ve televizyon gibi yeni çıkan teknolojileri propaganda hizmetinde en etkili şekilde kullandılar. 1933’ten sonra Alman radyosu Hitler’in konuşmalarını hoparlörlerle evlere, fabrikalara, hatta şehrin caddelerine yaymaya başladı. Goebbels, radyo satışlarının artmasını sağlamak üzere ucuz “Halk Radyosu” (Volksempfänger) üretimi için büyük maddi destek sağladı. 1935’te bu radyolardan yaklaşık 1,5 milyon adet satıldı. Partinin resmî yayın organı Völkischer Beobachter (Halkın Gözcüsü) ise 1 milyon tirajına ulaştı.
Ancak bütün bu çılgınlık 12 yıl sürdü. 2. Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya büyük yıkım yaşadı. Ülkeyi felakete sürükleyen Adolf Hitler ve yardımcısı Joseph Goebbels, 30 Nisan 1945’te, Berlin’de bir sığınakta intihar ederek hayatlarına son verdiler. Büyük propaganda makinası sustu. Alman basını yeniden özgürlüğüne kavuştu...
►Alman Basın Odası’nın başına Hitler’in başçavuşu Max Amann getirildi (en üstte). İlk iş muhalif basının sesini kesmek oldu (üstten 2. fotoğraf). Böylece Kristal Gece (altta) olduğunda bile gerçekler Alman halkından rahatlıkla saklandı, caniliğin boyutları kamuoyundan
Yalan neden sürekli tekrarlanıyor?
Goebbels, “Gazeteleri, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün.” diyordu.  Goebbels’in propaganda teknikleri uzun yıllar diktatörlük rejimlerinde kullanıldı. Goebbels’in “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar.” sözü de iktidar yanlısı gazetelerin yayın politikası oldu. İşte Goebbels’in bazı ilkeleri:
- Söylediğiniz yalan ne kadar büyükse o kadar etkili olur.
- Gerektiğinde yalan söylemekten kaçınmayın ve utanmayın. Nazi İmparatorluğu’nun insanları bu sayede bilinçlenecek, muhaliflerini ve ihanet şebekelerini bu yolla tasfiye edecektir.
- Halka anlattıklarınızın gerçek olması şart değildir. Söylediğiniz yalanlara inananlar mutlaka çok olacaktır. Önemli olan kitleleri inandıracak ve uykuya geçirecek yalanlar söyleyebilmektir.
- Bir yalanı sürekli tekrar edeceksiniz. Bunu yapınca halk o söylemin size ait olduğunu unutur ve kendi fikriymiş gibi inanmaya başlar.

Hiç yorum yok: