İDRİS GÜRSOY AKSİYON, 10 10 2011 Türkiye’de her yapının içine sızmalar var, her yapının içinde devletin görevlisi, MİT’in elemanı var, başka istihbarat örgütlerinin sokmaya çalıştığı veya soktuğu insanlar var.” Bu sözler BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’ye ait. Destici, şu an bile gençleri ‘Ne duruyorsunuz?’ diyerek sokağa çekmek isteyenler olduğuna işaret ediyor. Hrant Dink suikastına karışan sanıklarla ilgili Trabzon’a giderek hazırladıkları raporu Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) verdiklerini söylüyor. Raporda, Yasin Hayal, Ogün Samast, Erhan Tuncel’in ilişkilerine dikkat çekilip derin bağlantılarının ortaya çıkarılması isteniyor. Destici, 2007 öncesi darbe planı yapanların bir yandan da BBP’yi DYP ile ittifaka zorladığını söylüyor. “Muhsin Bey, bütün bu planları bozdu.” diyor.
Ergenekon, irtica ile mücadele eylem planı, internet andıcı
ve Balyoz davaları Türkiye’de yeraltı örgütlerinin çalışma usullerine ilişkin
pek çok gerçeği gün yüzüne çıkardı. Derin devlet adına hareket eden bazı yapılar
‘irtica ile mücadele’ adı altında çeşitli planları uygulamaya soktu. Peki, BBP
ve Alperen Ocakları son dönemde işlenen cinayetlerle neden bağlantılı gibi
gösterilmeye çalışıldı? Amaç neydi?
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığına aday olmasından sonra
Türkiye’de yeni bir süreç başladı. Devlet içinde bazı birimler irticanın, bölücü
tehdidin önüne geçtiğine dair değerlendirmeler yaptı. Bazı partiler, dinî
cemaatler, tarikatlar, dernekler ve kurslar hedef seçildi. İrtica ile mücadele
adı altında bazı kanunların çıkarılması için hükümetlere baskı yapıldı. Diğer
taraftan Müslümanları şiddet eylemlerinin içine çekebilmek için çeşitli fason
örgütler kuruldu. Bazı cinayetler dindarlara fatura edilmek istendi. Dev–Sol’un
Bedri Yağan kanadı tasfiye edilerek bu örgüte faili meçhul cinayetler
işlettirildi.
28 Şubat, seçimle iktidara gelmiş Refah Yol Hükümeti’ni
devirdi; ancak cemaatlere yapılmak istenen operasyonlar yarım kaldı. 2002
seçiminde AK Parti’nin iktidara gelmesi ile düğmeye yeniden basıldı. Planlar
güncellendi. Hedef bu sefer AK Parti ile birlikte ona destek verdiği düşünülen
cemaatlerdi. ‘İrticayı tasfiye edebilmek için, teröre bulaşmamış cemaatlerin
teröre bulaştırılması gerekiyordu. PKK’yı kullanarak Kürtleri nasıl şiddetin
içine çektilerse Müslümanlar için de benzer bir plan uygulandı.
Merkez atlama taşı olarak Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisi
kullanılacaktı. Sol ve sağ örgütlere sızmak için şu yol izleniyordu. Örneğin
Dev–Sol’un içine adam sokulacaksa önce başka bir sol örgütün içine adam
sokuyorlar, sonra bu eleman Dev–Sol’a gidiyor. ‘Sen neredeydin?’ diye
sorduklarında, ‘falan sol örgütte’ deyince, kabul ediliyor. ‘Sokaktan geldim’
dese sorgudan geçecek. Örgüt kullanarak başka bir örgüte sızılıyor. 28 Şubat
sürecinde ve sonrasında bu metod ‘irticai gruplar’ için uygulandı. Alperen
Ocakları’na yakınlaştırılan bazı kişilere eylemler de yaptırdılar. Hrant Dink,
Rahip Santario ve Zirve Yayınevi katliamında bazı sanıkların izlerinin BBP’ye
çıkmasının sebebi buydu. Muhsin Yazıcıoğlu, tam da bu sırada “Bizim tarlayı
bizden habersiz sürmüşler.” dedi ve tedbirini aldı. Dink cinayeti sonrası
Trabzon’a bir heyet göndererek rapor hazırlattı. BBP hedef gösterilirken raporda
şu dikkat çekici sorulara cevaplar isteniyordu: “Yasin Hayal, tutuklu iken
duruşmalara katılmanın haricinde, herhangi bir sebeple ceza ve tutukevi dışına
çıkarılmış mıdır? Çıkarılmış ise, nerelere gönderilmiş, kimlerle karşılaşmıştır?
Erhan Tuncel muhbir midir, yoksa bir operasyon elamanı mı? Erhan Tuncel’in
herhangi bir sosyal güvenlik kurumunda kaydı var mıdır? Ogün Samast, Erhan
Tuncel ve Yasin Hayal, son iki yıl içerisinde uçakla seyahat etmiş midir?
Trabzon’a turist, gazeteci, bilim adamı veya iş adamı olarak gelip
konaklayanların, Kimlik Bildirme Kanunu’na göre, sağlıklı bir şekilde kayıtları
tutulmuş mudur?” Yazıcıoğlu, “Tarlayı haberimiz olmadan sürmüşler.” çıkışını
yaparken aslında bu planları yapıp uygulamaya sokanlar kadar, kamuoyunu ve dinî
cemaatleri de uyarıyor, “Benden gelen bazı kişilere dikkat edin!” diyordu.
Yazıcıoğlu’nun dik duruşu ve tarlasını sürdürmeme konusundaki
kararlılığı olmasa plan şu şekilde işleyecekti: Alperen Ocakları’na olduğu gibi
bazı dinî guruplara silahlı eylem, ajitasyon eğitimi verilmiş kişiler
sızdırılacaktı. Yurtlara girilecek, hatta evler kurdurulacaktı. Erzincan’da bu
planları uygulamak istediler. Ergenekon soruşturmaları ile planlar deşifre
olmasaydı; bunlara azınlıkları hedef alan cinayetler işlettirilecek ve bazı
cemaatler terör örgütü kapsamına sokulacaktı. Faillerin izi sürüldüğünde veya
yakalandıklarında o cemaatler birer terör örgütüne dönüşecekti. Terör örgütünden
dolayı hepsi toplanıp içeri tıkılacaktı. Dış dünya da şunu diyecekti;
“Türkiye’deki dinî gelişmeler, siyasetteki muhafazakâr yükseliş, yabancı
düşmanlığını artırıyor. Hrant Dink gibi Ermeni bir yazar öldürülüyor. Hıristiyan
ve Ermeni cemaatinin önde gelenleri suikasta kurban gidiyor. Siz Türkiye’de
hoşgörü gösteriyorsunuz ama Mahmut Hoca’nın, Fethullah Hoca’nın yandaşları ve AK
Partililer birer yabancı düşmanı olmuş, misyonerleri kıtır kıtır kesiyorlar.” AK
Parti’ye karşı şüpheler artacak, dinî gruplara Amerika, Almanya ve AB’nin de
hoşgörüsü olmayacaktı.
2007 seçimleri öncesi bir taraftan darbe planları yapılırken
diğer taraftan siyaset dizayn edilmek istendi. BBP Genel Başkanı, bütün bu
süreçte demokrasiden yana tavır koydu. Peki BBP’ye hangi baskılar yapılmıştı? Bu
soruları Yazıcıoğlu’nun en yakınındaki isim ve bugün genel başkan olan Mustafa
Destici’ye sorduk.
-BBP siyasi operasyona maruz kaldı mı?
2007 seçimi öncesi partiye çok katılımlar olmuştu. Kamuoyunun
yadırgadığı kişiler de vardı. Bunlar partiyi diğerleri ile özellikle DYP ile
ittifak yaptırmak istedi. ‘Genç Parti ile yapalım’ diyenler bile oldu. Başkan bu
süreci okuyup bağımsız aday olarak girdi.
-Neden? Yapılmak istenen neydi?
Mevcut iktidara bir alternatif aranıyordu. AK Parti’den
kurtulmanın yolu belli yapılar oluşturmaktan geçiyordu. Bir taraftan CHP’yi
güçlendirir, MHP’yi diri tutarken, diğer taraftan da bir çatı partisinin
Meclis’e girmesi hesapları yapıldı. Madem AK Parti’nin iktidar olmasını
engelleyemiyoruz, ne yapmamız lazım? Üçüncü bir ayak Meclis’e sokulmalı ki bu
iktidar engellensin. Birileri darbe planı yaparken birileri de siyaseten ‘bunun
önünü nasıl keseriz’ hesapları yaptı. Genel Başkan bunu görüp tek başına aday
olunca sonradan gelenlerin tamamı partiden ayrıldı, hatta suçlayıcı bir şekilde
tefrikalar yayımlayarak ayrıldılar. Onların hepsi gitti. Başkan bağımsız seçildi
geldi.
-Bütün bunların arkasında cumhurbaşkanlığı seçimleri mi
vardı?
Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmek istemiyorlardı. 367’yi
ortaya attılar. Abdullah Bey destek turlarına çıktığında,
kendisini genel başkanımız Yazıcıoğlu ile birlikte ağırladık Meclis’te. Muhsin
Bey bu süreçte şahsiyetli davrandı, dik bir duruş sergiledi. “Hemen size
desteğimi açıklayayım.” dedi. Gül, “Ben tek oyunuza talip değilim, sizin
topyekûn ülkeye yayılmış desteğinize talibim.” deyince hafta sonu kurultayda
delegelerin de desteğini alarak açıklamasını yaptı. İlk yaptığımız toplantıda da
dedi ki, “Partiye katılımlarla gördük ki olmuyor, biz kendi arkadaşlarımızla
yürüyeceğiz bundan böyle. Tarlayı kiminle sürersem onunla biçeceğim.”
-Suikast iddiaları BBP tabanında nasıl
karşılanıyor?
Muhsin Bey’in bir suikasta kurban gittiği ihtimali son
gelişmelerle pekişti. Ama bunu söyleyemiyoruz. Yüzde bir de olsa başka bir
ihtimal varsa temkinli hareket etmek istiyoruz. Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi
belki bunu bir soruşturma raporu ile kapatıp gideceklerdi. İstenen oydu. O zaman
ve şimdi de yapılmaya çalışılıyor, ‘tabanımız ve gençlerin üzerinden kaos
çıkarılmak isteniyor; ‘İşte öldürüldü, ne duruyorsunuz başkan? Gidin gereğini
yapın’ deniyor. Ama biz bu süreçte dışarıdan provokasyon girişimlerine karşı
yıpratılmayı da göz önüne alarak dirençle durduk. Hukukun içinde kalmaya
hassasiyet gösterdik. Ancak duyumlar alıyoruz, ‘artık ne duruyorsunuz, gereğini
neden yapmıyorsunuz’ diyorlar gençlerimize. Bu sürece yine zarar verir. Çünkü
bir kargaşa ortamı oluştrularak dosya kapatılmak istenebilir. Bunu yapanlar
kaostan besleniyor.
-Gençleri kullanmak isteyenler oldu mu?
Başkan’ın vefatından sonra geçen iki buçuk yıl içinde Alperen
Ocakları’nı yine hiçbir yerde kullanamadılar. Kullanabildiler mi? Onun arkada
bıraktığı kadrolar da onun gibi düşünen insanlardı. 78’de tanıştık, Nizam-ı Âlem
ve Alperen Ocakları’nda yetiştik. Dolayısıyla onun üslubu ve usulü neyse bizim
de o, onun davası ne ise bizimki de o.
-Tarlayı sürmüş olamazlar mı?
-Muhsin Yazıcıoğlu’nun başında olduğu tarlayı kim sürecek?
Sürebilir mi? Benim başında olduğum tarlayı sürebilir mi? Sürmeye kalkabilir ama
ben buna müsaade eder miyim? Benim müsaade etmediğim bir şeye Muhsin Yazıcıoğlu
müsaade eder mi? Etmez.
-Sizin dışınızda gençlere el atanlar olabilir mi?
Derneklere koyduğumuz arkadaşlara güveniyoruz. Gençlik
teşkilatı olarak algılanıyor ama bir dernek orası. Elbette ki arkadaşlarımızın
var olmasının sebebi Alperen ruhunu yaşatmaktır. Millî manevi ruha sahip, bu
ruhu yaşayabilecek, vatanın birliği noktasında fedakârlığa hazır bir gençlik
yetiştiriliyor. Ama Türkiye’de her yapının içine sızmalar var, her yapının
içinde devletin görevlisi var, MİT’in elemanı var, başka istihbarat örgütlerinin
sokmaya çalıştığı veya soktuğu insanlar da var. Bu sadece Alperen Ocakları için
değil, her cemiyet, ocak, cemaat için söz konusu. Bunları arı tutabilmeniz sizin
dirayetinize, politik söylemlerinize bağlı. Bu arkadaşlarımız işin bilincinde,
fevri şeyler olabilir, bu her yerde olabilir. Ama Alperen Ocakları hukukun
içindedir. Kararlı bir şekilde inandığı davasını hukuk dışına çıkmadan yerine
getiriyor, getirmeye devam edecek.
BBP raporunda Trabzon hücresi Hrant Dink cinayetinden sonra
sanıkların Nizam-ı Âlem Ocakları ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştü. Dink’i
öldüren Ogün Samast, Trabzon Alperen Ocakları’na gidiyordu, ancak kaydı yoktu.
Cinayeti azmettirmekten yargılanan ve Mc Donalds’ın bombalanması eylemini yapan
Yasin Hayal’in de Alperen Ocakları ile ismi anılmıştı. Erhan Tuncel’in Muhsin
Yazıcıoğlu ile birlikte fotoğrafı ortaya çıkmıştı. Danıştay cinayetini işleyen
Alparslan Arslan ve Zirve Yayınevi katliamı sanıklarından Emre Günaydın için de
benzer iddialar ortaya atılmıştı. BBP’nin Trabzon raporunda adı geçen kişilerin
Alperen Ocakları ile ilişkisinin olmadığı ortaya kondu ve derin bağlantıların
araştırılması istendi.
Konuşabilirdi Yazıcıoğlu 80 öncesi derin yapılanmaları iyi
biliyordu. 12 Eylül’de cezaevinde nefis muhasebesi yaptı, niçin var olduklarını
düşündü. MHP ile yollarını ayırıp Nizam-ı Âlem ve Alperen Ocakları’nı kurdu.
İslami tonları olan bir gençlik yapılanmasının daha faydalı olacağını düşündü.
Bu arada eski ilişkileri sebebi ile pek çok bilgi ve belge kendisine akıyordu.
Hem derin yapıların planlarına engel olması hem de çok şey biliyor olması onu
hedef hâline getirmişti.
| ||
| ||
İDRİS GÜRSOY |
24 Ekim 2011 Pazartesi
YAZICIOĞLU NEDEN HEDEFTİ?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder