5 Ekim 2011 Çarşamba

KİTAP ZAMANI/ DARBELERİN UZUN TARİHİ

İDRİS GÜRSOY ülkemizde darbelerin röntge-nini çeken, bizi o günlere götüren söyleşilerini Darbenin Şahitleri adlı kitapta topladı. Meseleye birden fazla pencereden bakan bu söyleşiler, ortaya panoramik bir darbe tarihi fotoğrafı koyuyor

YUSUF GÜNDÜZ, ZAMAN, 6 EKİM 2011
Bir eylül ayını daha geride bıraktık. Bir türlü kabuk bağlamayan yaralarımız hâlâ taze. Kazısanız tarihimizi, hissemize her ay bir acı düşecek neredeyse. Gençlere kıyıldığı, insanların üçer beşer darağaçlarına gönderildiği bir tablo var karşımızda. Bir başbakanın asılışına varan cinnet, koca bir cumhuriyet döneminin günümüze kadar sürecek bunalımlarının müsebbibi aslında. Nereden başlayacağımızı tam bulduğumuz esnada yine aynı tabloyla baş başa kalmak, bir gece yarısı sevdiklerimizi nereye çıktığı belli olmayan bir yola uğurlamak… Yaşayanlar, bilenler için keskin bir kıymığın cana batmasıdır darbe, yeni nesiller için bir uzak zaman masalı belki de.


Yakın zamana kadar en ‘baba’ siyasetçileri bile şapkasını alıp gitmeye mecbur eden bu düzen, yeni yeni yargılanır, eleştirilebilir oldu. Geçmişin aksine bugünlerde gazeteler, radyolar (istisnaları olsa da) darbeci bir zihniyetin alkışlanamayacağı ve hatta cezalandırılması gerektiği hususunda hemfikir. Peki, tarihin bu kara kutusu birkaç yayınla açığa vurulabilir mi? Bu çok da mümkün değil. Çünkü bu ülkede yaşanmış her darbe birden çok zümrenin canını yakmış. Bu acıların fotoğrafını çekmekse gazetecilere kalmış. Bu işe kafa yoran gazeteci zümresinden bir isim İdris Gürsoy. Epeydir Aksiyon dergisinde ülkemiz darbelerinin röntgenini çeken, bizi o günlere götüren söyleşilere imza atıyordu. Tam bunlar dergilerde kaybolup gitmemeli diyorduk ki, Gürsoy söyleşilerini Darbenin Şahitleri adlı kitapta topladı. Meseleye birden fazla pencereden bakan bu röportajlar bir araya gelince de ortaya panoramik bir darbe tarihi fotoğrafı çıkmış oldu. Darbelerimizi ve darbecilerimizi, aralarındaki onca yıla rağmen tek kareye sokan, aynılıklarını ortaya çıkaran ibretlik bir fotoğraf bu.



Acı bir cinnetin tecellisi: 1960



Biz de fotoğrafı sol baştan incelemeye başlıyoruz. Cumhuriyet tarihinde faturası en ağır darbe sayılan 1960 çıkıyor karşımıza. Yazarın bununla ilgili yaptığı söyleşilerde konuşanlara dönemin son tanıkları denilebilir. Bir başbakan ve bakanlarının asılışına kadar süren bu cinnet halinin nasıl başladığını anlatıyor bu isimler. Konuşanların içinde her cenahtan insanın olması meseleyi doğru analiz etmek için iyi bir fırsat. Bunların içinde kimler yok ki! 27 Mayıs darbesinin fitilini ateşleyen Yeşilhisar olaylarını başlatan Yeşilhisar CHP İlçe Başkanı Mustafa Ünal’ın oğlu Ahmet Ünal’dan Menderes’in Ulaştırma Bakanı Arif Demirer’in oğlu Mehmet Arif Demirer’e kadar birçok insan darbenin fitilinin nasıl tutuştuğunu anlatıyor. Bu dönemi anlatanlar arasında hükümete karşı öğrenci hareketlerini organize ettiğini söyleyen Orhan Birgit de var. Merhum başbakan Adnan Menderes’e darbe yapılmasından önce çıkan haberlerin dezenformasyon olduğunu kabul ediyor Birgit. O zaman CHP’nin talimatıyla darbeci dokuz subayı da hapisten çıkardığını anlatan Birgit, anlattıklarıyla Ergenekon sürecinde yaşanan sulandırma çabalarını bir nebze de olsa anlamamızı sağlıyor. İkisi arasında yıllar olsa da, yaşananlar birbirine o kadar benziyor ki!



Demirel’in kaybettiği imtihan



1970’te bir ayar daha veriliyor Türkiye’ye. Sonra acı bir tecrübe olan 12 Eylül ve ardında bıraktığı sorunlar konuşuluyor kitap boyunca. Turgut Özal’ın yakın arkadaşı ve eski bakan Vehbi Dinçerler, Özal’ın darbe sonrası devleti toparlarken yaşadığı zorlukları anlatıyor. Eski başbakanın neden suikasta uğradığı da bu söyleşiyle anlam kazanıyor. Bülent Ecevit’in uğradığı saldırılar ve onu saf dışı etme çabaları, susmak yerine hakkı dillendirmeyi yeğleyen bir ağızdan gün ışığına çıkıyor: Ecevit’in koruma müdürü Recai Birgün. Onun anlattıkları da şimdilerde mahkeme salonlarında nutuk atan, kahramanlık yelkenlerini rüzgâra yaslayan, fakat her bir yelkene kırk yama takmadan takasını düz tutamayan darbecilerin aslında ne zamandan beri iş başı yaptığını gösteriyor.



Kitabın en trajik mülakatlarından biri bu sene vefat eden eski başbakan Necmettin Erbakan’a ait. Merhum başbakanın en dikkate değer cümlesi, 28 Şubat döneminde Demirel’in darbecilerle beraber hareket ettiğine dair. Bir subayın bir başbakanı tehdit edebildiği günlerde hakarete uğramış bir şekilde koltuğu bırakan Erbakan, vefat etmiş olsa da dönemin en yakın tanığı olarak gerçekleri insanlığın belleğine kaydederek ebedî âleme irtihal etmiş. 28 Şubatçıların yargılanmaya değil nasihate ihtiyaçları olduğunu söyleyen Erbakan’ın, o talihsiz günlerin görünmeyen, konuşulmayan yanlarını samimiyetle anlattığı bu röportaj merhum başbakanın son söyleşisi olması yönüyle de büyük önem taşıyor.



Kılıçdaroğlu’nun anlattıkları



Bir de daha dün gibi zihnimizde duran 27 Nisan tarihi var kitapta. Tarihe e-muhtıra adıyla kazınan internet belgesinin yayınlanmasının ardından AK Parti’nin duruşunu eski siyasetçi Hasan Celal Güzel değerlendiriyor. Hükümetin dik duruşunun ve ardından erken seçime giderek yüzde 47’lik bir başarı göstermesinin darbenin önüne geçtiğini belirtiyor usta siyasetçi. Bu bildiriye sessiz kalınmamasını ise demokrasi tarihimiz açısından bir dönüm noktası olarak yorumluyor. Konu darbenin şahitleri olur da Aydın Menderes’le konuşmadan olur mu hiç! Menderes sadece 60 darbesini değil, günümüz siyasetinin geldiği noktayı da dikkatlere sunuyor. Demokrat Parti üzerine siyaset yapan Süleyman Demirel ve Hüsamettin Cindoruk gibi isimlerin tek parti zihniyetine döndüklerini de ekliyor sözlerine.



Yakın zamanın en önemli tanıklarından olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı Yalçın Akdoğan’ın söyleşisi de kitabın ilginç bölümlerinden. Anayasa’daki değişiklik için yapılan referandumdan sonra yüzde 58’lik ‘evet’in tahlilini günün gelişmeleriyle birlikte ele almış Akdoğan. Kitabın sonuna doğru ise darbe ve darbecilerle dirsek temasını tarihin hiçbir döneminde kesemeyen CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılmış söyleşi var. Seleflerinin aksine Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs dâhil bütün darbelere karşı olduğunu söylüyor. “Darbe olursa tankların önüne en önce ben çıkarım” diyen Kılıçdaroğlu’nun burada anlattıklarına bakılırsa ülkede darbe tehdidi değil, sadece darbe paranoyası var. Vefatından beri geçirdiği kazanın ardındaki şüphelerden ötürü hep konuşulan Muhsin Yazıcıoğlu için yazılmış bir yazı da onun davasını ve şahsiyetini anlatıyor kitapta. Bu isim de Türkiye’nin darbelerle imtihanının ne kadar ağır olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bize.



Bu mülakatlar hakkında söylenecek çok şey var aslında. Bütün söyleşilerden anlaşılıyor ki, darbecilerin yöntemi tarihin hiçbir diliminde değişmemiş. Önce memleket çapında infial havası oluşturmak, ardından yönetime el koymak, demokrasiye ve vatandaşın vicdanına, fikrine balans ayarı vermek onlar için sıradan şeyler. Hatta olması gereken bu. Ergenekon davasında darbeci zihniyetin yaptığı savunmalar bunun bir tezahürü. Bu ibretlik söyleşileri okuduktan sonra darbecileri yargılamak mı lazım, yoksa kulak çekip nasihat etmek meseleyi halleder mi, bu da milletin vicdanına kalmış.
DARBENİN ŞAHİTLERİ, İDRİS GÜRSOY, KAYNAK YAYINLARI, 238 SAYFA, 8 TL





Hiç yorum yok: