6 Eylül 2011 Salı

KOŞENER'İN İTİRAFLARI NE ANLAMA GELİYOR?

Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in ‘skandal’ konuşmalarını Prof. Dr. Vedat Bilgin’le görüştüm. Bilgin’e göre, devletin militer ilkelerle yönetilmesini isteyenler hâlâ direnç gösteriyor. Ama bu aynı zamanda bir normalleşme sancısı.

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30323-kosanerin-sozleri-normallesme-sancisi.html

AKSİYON'DA YAYINLANAN RÖPORTAJIN TAM METNİ

Türkiye nasıl bir ülke? Normal bir vatandaşın söylemesi durumunda askerlikten soğutma gerekçesiyle hakkında dava açılacağı konuları daha düne kadar ordunun bir numarası olan Işık Koşener’den dinliyoruz. ‘Varan 1’ diye internete düşen ses kaydında silah arkadaşını vuran askerlerimizden, teröristleri görünce silahını bırakıp kaçan komutanlardan, döşenen mayınların yerlerinin bilinmediğinden, emir komuta zincirinin bozulduğundan bahsediyor. Peki, kendisi kara kuvvetleri komutanlığı ve genelkurmay başkanlığı gibi en üst görevlerde bulunmuş emekli Orgeneral Koşener, bu kötü gidişi önlemek için ne yapmış? Kurmaylarına ne öneriyor? ‘Varan- 2’ ses kaydı işte bu soruların cevabını veriyor. Karşımızda bütün bunların üzerini örtmeye çalışan, reformlara direnen, gerekirse ‘demokrasiyle kastederiz’, diyen bir komutan duruyor. Koşener, hataları, ihmalleri ve hatta ihanetleri sıralayıp kurmaylarını bundan böyle daha dikkatli olmaları noktasında uyarıyor.


Normal bir ülkede neresinden bakarsanız bakın skandal kabul edilecek sözler Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde ne anlam ifade ediyor? Nasıl değerlendirmek lazım? Prof. Dr. Vedat Bilgin, kalkınma ve modernleşme konularında çalışmaları ile tanınan bir akademisyen. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi.

Işık Koşener’in açıklamaları çerçevesinde Aksiyon’un sorularını cevapladı.

-Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşener’in internete düşen ses kayıtlarını bazıları, ‘itiraf’, bazıları ‘özeleştiri’ olarak değerlendirdi. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Birincisi; Genelkurmay Başkanı, Türkiye’nin özel, askerî meselelerini, sır bilgileri konuşuyor ve bunlar dinlenebiliyor. Bu büyük bir güvenlik zaafı. İkincisi, Türkiye’de genelkurmay başkanı bile dinlenebiliyor. Bu da hukuk skandalı. Hukuk devletinin bireylerin özel hayatlarını koruması lazım, bu korunmuyor. Ben itiraf da özeleştiri de demiyorum. Bir kere içeriğindeki mantığı felaket. Ne kastediliyor? ‘Sivil alandan şu tür talepler geliyor, bunlara dikkat edelim.’ Sanki sivil iktidar alanı rakip bir iktidar alanı gibi algılanıyor. Kurumsal yapı sahip olduğu iktidarı kaybediyor, bunun karşısındaki tavır olarak görüyorum. Türkiye’ye, dünyaya nasıl bakıyor? Bunların hiçbiri çağa uygun anlayışlar değildir. Bu bakımdan çok ciddi bir durumla karşı karşıyayız.
-Nasıl bir durum?
Ordunun kendisini siyaset kurumunun alternatifi olarak görmesi, hatta rakibi olarak görmesi, mücadele ettiği bir kuruluş şeklinde tanımlaması, militarizmin devletin içindeki kurumsal ilişkileri tahrip ettiğine işarettir. Militarist ideolojinin çeşitli kurumlara nasıl nüfuz ettiğini gösteriyor. 21. yüzyılın başında böyle bir anlayışın Türkiye’de nasıl var olduğunu ve direnmeye çalıştığını gösteriyor. Esas felaket tarafı budur. Öbür tarafta PKK’ya karşı şunu yapsaydık bunu yapsaydık, bunların hiçbir önemi yoktur. Esas ‘biz bir iktidar blokuyuz, karşımızda da bir iktidar bloku var’ diyor. Ben bunu felaket olarak görüyorum.

-Bu anlayış orduya nasıl yerleşmiş? Böyle bir gelenek var mı?

Türkiye’nin geleneğinde, ordu devlet ilişkisinde bunlar yoktur. Bunların olduğu dönemler bunalımlı dönemlerdir. Bu anlayışın ortaya çıkmasında 27 Mayıs’ın çok büyük rolü olduğunu düşünüyorum. 27 Mayıs ordu merkezli bir devlet, devlet merkezli bir toplum anlayışını oluşturmuştur Türkiye’de.

-Koşener’in bu görüşleri ordunun hâlâ sivil iktidarlara tavır içinde olduğunu ortaya koymuyor mu?

Bu, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin hâlâ ne kadar önemli olduğunu, derinleşmesi gerektiğini gösteren bir tablodur. Bir itiraftan ziyade onlar bunu normal görüyor.
Bu anlayışı korumak için ortaya konulan direnç ve mücadele bizim doğrudan doğruya temel hak ve özgürlüklerimize –çünkü siyaset yurttaşların hukukunun içerisinde olan bir şeydir– saldırıdır, karşı tavırdır. Bu zihin dünyasını, devletin işleyiş biçimi olarak normal görüyorlar. Bu büyük bir problem.

-Neden problem?

Yurttaşların hukukunu tanımamak demektir bu. Siyasal özgürlükleri tanımamak, devleti bir bürokratik zümrenin aracı hâline getirmek, Meclis’in hukukuna el koymaya kalkmak demektir. Askerî darbeler bu zihniyetin ürünüdür. Onun için Türkiye’nin bu hukuksuzluğa karşı bir an önce demokratik örgütlenmeyi devlet içerisinde değiştirmesi lazım. Yani 35. madde derhal kaldırılmalı Genelkurmay, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı. Güvenlik meseleleri dâhil her şey sivil iktidar alanının içerisinde kararlaştırılmalı. Sadece güvenlik güçlerine görev verilmeli. Böyle bir devlet hiyerarşisinin yeniden biçimlenmesi lazım.

-Ama Koşener, ‘35. madde kalksa da biz yapacağımızı yaparız, kimse bize görevimizi söylemesin’ diyor?

35. maddeye ilişkin sözler, bu zihniyet dünyası ile ilgili bir şey. 35. maddeye dayanıyor görünüyor ama değil. ‘Bizim böyle bir görevimiz var’ diyor. Sizin böyle bir göreviniz yok. Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma kollama TBMM’nin görevidir. O görevin nasıl kullanacağına da kendisi karar verir. Milletin hukukuna devletin kurumlarından hiçbiri el koyamaz, uzatamaz, müdahale edemez.

-Sivil irade ne yapacak o zaman?

Sivil irade bu konuda hiçbir tereddüt yaşamamalıdır. Bu ideolojinin yerine bunu tasfiye edecek bir yaklaşımı ortaya koymalı. Devletin işleyişinde kurumların statülerinin siyaset kurumunun altında bir yerde olduğunu hukuken düzenlemek lazım. Yeni anayasa içinde devletin kurumlar arası ilişkide siyaset kurumunun, onun içinde de sivil iktidarın belirleyiciliğinin açık şekilde görülmesi lazım. Yeni, sivil bir anayasa ile 27 Mayıs’ın kurduğu devlet düzeni kesinlikle bitecektir. Türkiye’nin geçirdiği birçok aşama 27 Mayıs’ı tasfiye edecek güce ulaşmıştır. 27 Mayıs, militarist anlayış arkaik konumda kalmıştır. Hızlı bir şekilde modernleşen, kentli, orta sınıflaşmanın yaygınlaştığı, üreten bir Türkiye’deyiz. Siyaset kurumlarının devlet kurumları karşısında zayıf olduğu bir Türkiye yok artık. Türkiye’nin toplumsal yapısı değişmiştir, uluslararası güç elde etmiştir, bunların olduğu Türkiye’de eski yapı, soğuk savaş, 27 Mayıs’ın belirlediği yapı, NATO karargâhından müdahaleler artık taşınamaz. Bunlar hep Türkiye’nin toplumsal gelişmesinin gerisinde kalmış, toplumsal anlayışlar ve siyasal yapılardır. Yeniden biçimlendirilmesi için tamamen toplumsal ve tarihsel şartlar olgunlaşmıştır. Meclis’in sivil iradesinin ön plana çıktığı yeni bir siyaset anlayışına geçişin tam zamanıdır.

-Koşener’in açıklamaları bu süreçte ne anlam ifade eder?

Bu geri yapıyı sürdürme arayışını ifade eder. 27 Mayıs’ın tortusunun, devletin militer ilkelere göre yönetilmesi fikrinin kalıntılarının direnci olarak görebiliriz. Yeni yapının zihin düzeyinde zaten yeni örneklerini görüyoruz. Ergenekon dokümanında bu zihniyetin daha vahimleri var.

-Koşener, bir yerde ‘direnç’ göstereceğini söylüyor. Ordunun mücadeleye devam etmesi sürecin risklerle dolu olduğunu göstermiyor mu?

Bu risk değil. Türkiye’nin geldiği noktada risk değil bir anlamda tedirginlik. Ben bunu değişim sancısı olarak görüyorum. O sancıyı onlar da çektiğini itiraf ediyorlar, ‘olacak’ diyorlar.

-Koşener’in açıklamaları askerin genel görüşünü yansıtıyor mu?

Türk ordusunun kurumsallaşmış kimliği ile bu tür değerlendirmeleri yapan insanların görüşlerini birbirinden ayırt etmek lazım. Türk ordusu Fatih Sultan Mehmet’in, M. Kemal Paşa’nın ordusudur. Onun için 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubatçı cuntacı askerlere ya da onların görüşlerini günümüzde şu veya bu bakımdan temsil edenlere bakarak Türk ordusunu değerlendirmemek lazım. Türk ordusu Meclis’e bağlı, kendisine düşen rolü oynayan bir yapıya kavuşturulmalı. Genelkurmay başkanı da Alpaslan’ın, Fatih’in, Atatürk’ün ordusunun geleneğini temsil ettiğinin bilinci ile hareket etmeli.

-Yeni komuta kademesinden beklentiler var. Ordu, demokratikleşmeye katkıda bulunabilir mi?

Ergenekon davası çok önemli. Türkiye hukukla, darbe teşebbüslerini yargılayıp, bunların üzerine gidiyor. Onlar yargılandığında o heveste olanlar da o yolların kapandığını fark edecek. Bundan sonraki aşamada Türk ordusunun kendi tarih bilinci ile hareket eden komutanları ile beraber bu sürece destek vereceğini düşünüyorum. Türk ordusu militarizmi savunan bir yapı değil. Orada bir yapı kurdular, 60’ta bir operasyon yaptılar. Şimdi Türkiye hukuk devleti ile bu yapıyı normalleştiriyor. Türkiye’nin temel süreçlerindeki gelişmeyi Türk ordusu destekleyecek. Tarihsel olarak ömrünü doldurmuş yapıları tasfiye edebilecek bir aklı ortaya koymasını bekliyorum ben ordudan.

-27 Mayıs devletinin sonu geldi diyebilir miyiz?

Ben tamamen öyle düşünüyorum. 27 Mayıs’ın devlet içinde kurduğu düzen tamamen tasfiye ediliyor. Yeni anayasa gibi aşılması gereken mesafeler var ama eski düzen süratle tasfiye ediliyor. Türkiye’nin bu sivil dinamikleri ile hukuk ölçüsünde bununla mücadele eden kurumlar kendi görevlerini fazlasıyla hassas bir şekilde üstlenmiş vaziyette.

-Terörle mücadelede neden başarısız olduğumuzun cevabı da var mı bu açıklamalarda?

Dolaylı olarak var. Gerekçelerin hiçbiri doğru değil. Esas başarısızlığımızın sebebi şudur: Süreç sivil iradenin denetiminde ve yönetiminde işletilmiyor. Terör sadece militer unsurlara bırakılacak bir hadise değildir. Türkiye bunu tecrübe etti. 90’ların başında hükümet bir yapılanmaya gitti, terörü sıfır noktasına kadar geriletti. Terör Bekaa Vadisi’nde çaresiz kaldı. Sivil irade ön plana çıktığında terörün nasıl yenileceğini gördük. Demek ki terörün yenilmesi de sivil hükümetin, Meclis’in kararındadır. Esas sorun şu komutanın şu ya da bu başarısı başarısızlığı değildir. Sivil iktidarın ortaya kendi hükmünü geçirecek irade koymamış olmasıdır. İktidar meseleye el koyduğu, yeni bir örgütlenme yaptığı zaman meseleyi çözer.

-Neden o dönemde terör bitirilemedi?

Türkiye’nin terörle mücadele ettiği o sürecin arkasından 28 Şubat süreci geldi. 28 Şubat deforme eden, bozan, yeniden terörü de güvenlik güçlerine terk eden bir anlayışla Türkiye’yi baş başa bırakmıştır. Ve bugün terörün geldiği noktada 28 Şubat’ın büyük vebali vardır.

-Güvenlik politikalarının öne çıkması demokratikleşmeyi nasıl etkiler?

Sivil iktidar, güvenlik politikalarını ön plana çıkarır ama sivil bir anlayışla. Yani toplumsal politikalarla bölgeyi kucaklar, terörle halk arasına geniş bir mesafe koyar, o zaman da terörü izole ederek bitirir. Terörü yenmeden hiçbir politikanın başarılı olma ihtimali yoktur ama sivil bir iktidar anlayışının hâkim olması lazım. Bugün o anlayış ön plana çıktı. Yaşadığımız onca tecrübeden sonra. Şimdi bunun ortadan kalkmasında sorumluluk hükümetindir. Terör çok ciddi sorun ama terörle mücadele önemli bir fırsat veriyor. Türkiye özel birlikler, uluslararası operasyon yapabilecek yeni bir yapı kurabilir. Böyle bir yapılanma ile terörün üzerine gidilsin, netice alınır. İktidar yeniden orduya kayacak değil, hayır burada başarılı olsun sivil iktidar kendi meşruiyetini, güvenlik konusunda da üretmiş olur. Bir taraftan demokratikleştiren, bir taraftan terörü yenen ve güvenlik meselesini en etkin şekilde çözen bir anlayış, sivil iradenin güçlenmesi ile ancak bunların mümkün olduğunu görmemiz lazım.

-Neden militer unsurlar başarısız olur?

Çok açık; sivil iktidarlar halka hesap vermek zorundadır. Onlar başarısız olursa hiçbir yere hesap vermiyor.

-Türkiye’de iktidar mücadelesi kimler arasında geçiyor? Bugünkü sancının sebebi nedir?

60’a kadar Türkiye’de bürokratik yapı iktidardadır. Tek parti döneminde adım adım milletle yapılan ittifak bozulmuş, tasfiye edilmiş, iktidar bürokrasinin eline geçmiştir. 60’ta başka bir kırılma olmuş, bürokrasi içerisinde iktidar militarizmin eline geçmiştir. Bugüne kadar militarizmin iktidarı sürmüştür. Bugün süreç tersine dönüyor. Toplumsal değişimler iktidarı ele geçiriyor, bürokrasinin ve militarizmin iktidar alanını tasfiye ediyor. Bürokratik düşüncenin içinde bulunan aydınlar bile hızla özür diliyorlar ya da yanlış yapmışız gibi itiraflarda bulunuyorlar, mazeretler arıyorlar, bunların içinde gazeteciler de var. Artık kaybettiklerinin, ayaklarının altından halının çekildiğinin farkındalar. Özal’dan başlayan ve bugüne kadar devam eden Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal değişimi bunu başlatmıştır. İktidarların da rolü çok önemlidir. YAŞ kararlarında sivil iradenin ortaya koyduğu karar çok önemlidir ama asıl değişim arka planda toplumdaki değişimlerdir.

29.08.2011





Hiç yorum yok: