Yaklaşık 55 yıl önce Ortadoğu’da etkin güç olma yolunda ilk adımları DP atmıştı. Irak’ta imzalanan Bağdat Paktı’ndan kısa süre sonra iki sene arayla iki komşu ülkede askerî darbe oldu. Vizyoner lider ve hükümetler gitti.
1955, 24 Şubat. Yer Bağdat. Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, yüzünde tebessüm ve umut masaya eğilmiş, Bağdat Paktı’na imza atıyor. Bir sonraki karede Irak Kralı ikinci Faysal’la tokalaşıyor. İki ülkeyi yakınlaştıran, ekonomik ve güvenlik işbirliği yollarını açan anlaşmadan sonra Irak ve Türkiye’de ilginç gelişmeler yaşanıyor. Menderes’in 1959’da Londra’da uçağı düşüyor. Aynı yıl içinde bu sefer komşu ülke Irak’ta bir darbe gerçekleşiyor; başbakanla, kral feci şekilde öldürülüyor. 1960’ta Türkiye’de Menderes ve DP hükümetinin sonunu getiren 27 Mayıs darbesi oluyor. Bir yıl sonra da Menderes idam ediliyor.
1950’de iktidara gelen DP hükümeti, ülkede ekonomik ve demokratik açılımlara giderken dış politikayı ihmal etmiyor. Menderes, yerinde duramayan bir başbakan. Sürekli yurtdışı seyahatlere çıkıyor. Önemli anlaşmalara imza koyuyor. 1952’de NATO’ya üyelik anlaşması imzalanıyor. ABD ve Rusya ile ilişkileri geliştiriyor. Hindistan’a kadar Türkiye’nin ilgi alanını genişletiyor. Tek parti döneminde kapısı çalınmayan Ankara’yı 10 yıllık DP iktidarı döneminde Eisenhower’dan Nehru’ya kadar pek çok lider ziyaret ediyor. Menderes, komşularını da ihmal etmiyor. Irak’la yakınlaşıyor. Başbakan Nuri Said Paşa, Osmanlı askeri, İstanbul’da eğitim görmüş. Irak asıllı olduğu için Irak’a dönmüş ve başbakan olmuş.
1955’te Irak’a gerçekleşen seyahatte Dışişleri Bakanı Ali Fuat Köprülü ve Kayseri Milletvekili, DP Genel Başkan Yardımcısı Kamil Gündeş de bulunuyor. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na kadar Irak petrollerinden pay almış. Bağdat Paktı anlaşması ile ekonomik bir kurul oluşturulacak, enerji sorunu tamamen çözülecek. Türkiye bölgesel bir güç olacak. Menderes, Bağdat’ta anlaşma sonrası İmam-ı Azam’ın türbesini ziyaretinden sonra Semati Ataman’a, bu amacından şöyle bahsediyor: “Elbette bir daha yeniden Osmanlı imparatorluğu kurulmaz ama günümüzün imkan ve şartları içinde o coğrafyada bulunan ülkeler niçin tekrar bir araya gelmenin çarelerini aramasın, bir yolunu bulmasın?”
Ancak iki ülkede birbirini takip eden askerî darbeler bu süreci kesintiye uğratıyor. Bağdat Paktı anlaşmasından bir süre sonra 1958’de Irak’ta çok kanlı bir darbe oluyor, Kral 2. Faysal feci şekilde öldürülüyor. Nuri Said Paşa kadın kıyafetleri ile saraydan kaçmaya çalışırken darbeciler tarafından yakalanarak linç ediliyor. Anlaşmaya imza atan taraflardan Türkiye’de de 1959’da Menderes’in Londra’da uçağı düşüyor. Başbakan kazadan sağ olarak kurtuluyor. 27 Mayıs 1960’ta bu sefer askerî darbe oluyor. Menderes iktidardan indiriliyor. Irak ve Türkiye içe kapanıyor, ilişkiler kesiliyor.
1958’de Irak, 1960’ta Türkiye’de darbelerin olması tesadüf mü? Bağdat Anlaşmasına imza koyan Menderes’in hemen yanı başında bulunan DP Kayseri Milletvekili Kamil Gündeş’in yeğeni AK Parti Kayseri Milletvekili Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır, “İki sene arayla iki komşu ülkede askerî darbe oluyorsa orada soru işareti vardır. Menderes, Kral 2. Faysal ve Nuri Said Paşa aynı yöntemle iktidardan indiriliyor. Bu fotoğraf çok manidar. Bağdat Paktı’nın mimarları bunlar.” diyor. Nitekim iki ülkedeki bu olaylardan sonra ittifak dağılıyor, anlaşma feshediliyor. Aksiyon’a amcası Kamil Gündeş’ten elde ettiği ve ilk defa yayımlanan fotoğrafları veren AK Parti milletvekili Prof. Dr. Gündeş Bakır; “Türkiye Irak petrollerinden pay alamadı. Türkiye ve Irak hiçbir zaman yakınlaşamadı o günden sonra. İki ülkede de vizyoner hükümetlere kapılar kapandı. Yerine ülkeleri geri bıraktıracak ehveni şer hükümetler geldi.” yorumunu yapıyor. Menderes ve Türk heyeti, imzadan sonra Babil bahçelerini gezerken çekilen fotoğraflarda düşünceli görünüyor. Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır; “Bağdat Paktı büyük bir anlaşma. Menderes ve arkadaşlarının amacı Türkiye’yi bölgesel güç yapmak, onun için de enerji lazım. Gidiyorlar Irak’a anlaşmayı imzalıyorlar, fakat düşünceliler, gerçekleştirilmesinin önünde çok engeller var.” diyor. Bakır, DP iktidarının 10 yılda Türkiye’ye çağ atlattığına işaret ediyor: “Ezanın aslına dönülmüş, imam hatipler açılmış. İktidarı aldıklarında bir baraj varmış, bıraktıklarında 20 baraj inşa edilmiş. Durdukları yerde durmuyorlar. Ortadoğu’ da etkin olmak istiyorlar. 1958-1960’ta iki komşu ülkede, bu kadar yakın bir süre içinde iki ihtilal oluyorsa aynı sebeptendir, bunu araştırmak lazım. Demek ki organize bir hareket; bir yerden güvence alıyorlar. Kimin darbesiydi? Belki de enerji savaşı sebeplerin bir tanesiydi.” diyor.
ABD ve İngiltere rahatsızdı
Peki, Adnan Menderes’in dış politika vizyonu neydi? Bağdat Paktı anlaşması ile ne yapmak istiyordu? Başbakan Adnan Menderes’in oğlu, tecrübeli siyasetçi Aydın Menderes, “Adnan Menderes, Sovyetler tehlikesi ve tehdidi ortak noktasından hareketle Amerika ve İngiltere’nin de katıldığı Bağdat Paktı’nı giderek dışarıya karşı da otonom olabilecek bir birliğe dönüştürmek niyetindeydi. Bu kendi ifadesiyle 20. yüzyılın soğuk savaş dönemi şartları içerisinde manen ve siyaseten Osmanlı’yı İran ve Pakistan’ı da içine alarak ihya denemesidir. Amerika ve İngiltere tarafından Menderes’in bu niyeti fark edilmiş ve Bağdat Paktı desteklenmemiştir.” diyor. Menderes, DP’nin Orta doğu’da etkin olma amacının iki darbe ile ilişkili olabileceğini söylüyor: “Adnan Menderes’in bir Türkiye ve Ortadoğu vizyonu vardı. Bağdat Paktı solcular ve bir kısım onların emsali diyebileceğimiz kesimler tarafından Türkiye’nin Batı ve Amerika’nın çıkarlarını üstlenmesi şeklinde yorumlanmıştır. Adnan Menderes ise Sovyetler tehlikesi ve tehdidi ortak noktasından hareketle Amerika ve İngiltere’nin de katıldığı Bağdat Paktı’nı giderek dışarıya karşı da otonom olabilecek bir birliğe dönüştürmek niyetindeydi. Bu kendi ifadesiyle 20. yüzyılın soğuk savaş dönemi şartları içerisinde manen ve siyaseten Osmanlı’yı İran ve Pakistan’ı da içine alarak ihya denemesidir. Amerika ve İngiltere tarafından Menderes’in bu niyeti fark edilmiş ve Bağdat Paktı desteklenmemiştir.” Menderes, Bağdat Paktı’nın diğer ülkelerde nasıl yankılandığını ise şöyle anlatıyor: “Abdulcemal Nasr Ortadoğu ve Arapların liderliğine oynuyordu. Bağdat Paktı ise Nasr tarafından bir Mısır-Türkiye rekabeti şeklinde algılandı ve buna dönüştürüldü. Amerika ise Nasr’ı Türkiye’ye tercih etti. Yine Türkiye’de kendi gerçeklerimizi kendi gözlerimizle görmeye direnenler Nasr’ı Amerika ve emperyalizm taraftarı, Arap bağımsızlığının lideri olarak gördüler. Amerika’nın Nasr’dan beklediği Mısır’ı İngiltere ve Fransa’nın sömürgesi olmaktan çıkarmaktı. 1967’de Nasr İsrail’e zamansız, hazırlıksız, neticesi baştan belli bir savaş açtı. Mısır hücumu sabah altı sularında başlamış ama iki saat içinde Mısırlıların 500 küsur uçağı hava alanlarında İsrail tarafından tahrip edilmişti. Bu savaş bana göre Nasr’ın örtülü ihanetidir. İsrail bugünkü hudutlarına 1967 savaşından sonra ulaşmıştır. Bela üçe katlanmıştır.”
Menderes, Türkiye’yi dışa açtı
DP döneminde aktif bir dış politika uygulandı. Menderes pek çok önemli dış geziyi gerçekleştirirken, önemli uluslararası anlaşmalara da imza atıldı. 1952’de NATO, 1953’te Balkan Paktı kurucu üyesi oldu. Bağdat Paktı/CENTO anlaşmaları imzalandı. 1959’da Kıbrıs Cumhuriyeti garantörü oldu. Menderes iktidarı ile birlikte Türkiye dünyaya açıldı. Ülkeye yabancı devlet adamlarının akını yaşandı. 1939-1950 yılları arasında sadece İngiltere Başbakanı Churchill ziyarete gelirken, DP’nin iktidarda olduğu 10 yıl boyunca İran Şahı, Irak ve Ürdün kralları, Irak Başbakanı Nuri Sait ile Pakistan Devlet Başkanı ve Başbakanları sık sık Türkiye’ye geldiler. 27 Mayıs darbesinden sonra tekrar içe kapandık. 1950-1960 arasında ülkemizi şu devlet adamları ziyaret etti:
NATO Başkomutanı Eisenhower, 1952, Yunan Başbakanı Papagos - Kral & Kraliçesi, 1952, Fransa Başbakanı Laniel, 1953, İtalya Başbakanı Pella, 1953, NATO Genel Sekreteri Spaak, 1953 ve 1959, Batı Almanya Başbakanı Adenauer, 1954 (8 gün kaldı), Yugoslavya Başkanı Tito, 1955, NATO Başkomutanı Norstad, 1957, Batı Almanya Cumhurbaşkanı Heuss, 1957, İngiltere Başbakanı MacMillan, 1958, Yunan Başbakanı Karamanlis, 1959, Afgan Başbakanı Daud, 1959 Endonezya Devlet Başkanı Sukarno, 1959, İtalya Başbakanı Segni, 1959, ABD Başkanı Eisenhower, 1959, Hindistan Başbakanı Nehru, 1960.
EVİMİZE 50 YIL SİYASET GİRMEDİ
Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır, DP Kayseri Milletvekili Kamil Gündeş’in yeğeni. AK Parti’den Kayseri Milletvekili olarak bu yıl Parlamento’ya gelen Gündeş, 27 Mayıs darbesi ve idamların ardından yaşanan travma yüzünden evlerine 50 yıl siyaset girmediğini söylüyor. Amcası Kamil Gündeş’in Menderes’in en yakınındaki milletvekillerinden biri olduğunu belirtiyor:
“Kamil amcam siyasete atılmadan önce ağır ceza hâkimiymiş. Türkiye’de iki tane ağır ceza hâkimi varmış o sıralar, bir tanesi amcam. Kamil amca Kayseri milletvekili seçildikten sonra Menderes’in hep yanında oluyor. Başbakan’ı çok seviyor. Dava arkadaşları. Evi müze gibiydi. İmam-ı Azam’ın türbesinde Kur’an okurken Menderes ile birlikte fotoğrafları vardı. 1946’da açık oy gizli tasnifle yapılan seçim sistemine el kaldırıp itiraz eden tek milletvekili Kamil Gündeş. Darbeden sonra kurulan ihtilal mahkemelerinde Yeşilhisar olaylarından yargılandı.”
Prof. Dr. Gündeş, amcasının şüpheci karekterine dikkat çekerek, hep tetikte gezdiğini belirtiyor: “Rahmetli Menderes artık Türkiye’de darbe olmaz diye düşünüyormuş ancak Kamil amcam kendini korumak amacıyla silahla geziyor. Darbecilere karşı tetikde olmak lazım, diyor, Menderes’i uyarıyor.”
Gündeş, DP’nin Anadolu’da kuruluşu ile ilgili şu ayrıntıları veriyor: “1960’a kadar Kayseri İç Anadolu’nun adeta başkenti. Kırşehir de oraya bağlı. Kamil Gündeş ve birkaç önde gelen kişi, DP’nin İç Anadolu teşkilatını kuruyor. Dedem Şaban Gündeş o dönemde tanınmış bir iş adamı. Müteahhitlik ve İstanbul’da Perşembe pazarında demir ticareti yapıyor. Hatta İsmet İnönü, 2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde, İş Bankası’nın bir bölü dördünü alır mısın diye teklif yapıyor. O zaman İş Bankası’nın dörtte birini alabilecek iş adamı bir dedem, bir de Vehbi Koç var. Dedem alabileceğini belgelemiş, yazışmalar yapmışlar ama devlet sonradan vazgeçmiş. Dedem, 1944’te Kayseri’ye gelmiş, bir akrabaya zarf vermiş; “Bunu git Alemdar sinemasında üç nolu odadakilere teslim et’ demiş. Han gibi bir yer herhalde orası. Gidiyor kapıyı çalıyor. Kamil ve Ahmet Gündeş amcalarım ile birlikte pijamalı bir adam çıkıyor karşısına. O pijamalı adam Osman Bölükbaşı; “O zarfı bize ver, DP’yi kuruyoruz.” diye, para zarfını alıyorlar. DP, tamamiyle Anadolu sermayesi ile kuruluyor.”
Adnan Menderes ve iki bakan Yassıada’da idam edilirken diğer DP milletvekillerinden bazıları Kayseri cezaevine gönderiliyor. Gündeş, amcasının da bu DP’liler arasında olduğunu kaydediyor. Milletvekili adayı olmasının ailede neden korkuya sebep olduğunu ise şöyle anlatıyor:
“Kamil amca, Kayseri cezaevinden bir afla çıktıktan sonra tamamen evine kapanmış. Hayata küsmüş. Ölmekten beter olmuş. 20 kilo vermiş cezaevinde. Kamil Gündeş’i hapse atmakla yetinmediler, bütün aileyi cezalandırmak istiyorlar. Dedem hakkında davalar açılıyor. Servetine el koymak istiyorlar. Düşük Şaban Gündeş, diye malum basın haberler yapıyor. Mahkemedeki resimleri yayımlanıyor. Dedem, 2. Dünya Savaşı sırasında İş Bankasının alınması konusunda İnönü ile yazışmalarını gösteriyor, belgeleri koyuyor. Ailenin DP iktidarının öncesinde de çok varlıklı olduğu ortaya çıkıyor. Hepsinden beraat ediyor. Bütün DP’lilere de bu tip davalar açılmış ancak hiçbir şey bulamadılar. Çünkü DP’li milletvekilleri vatanperver, namuslu adamlar, hizmet için milletvekili olmuşlar. Ama darbe ile dürüst, vatanperver DP’liler politikadan uzaklaştırılırken, çok farklı tipler darbe sonrası politikaya sokuluyor.”
Dr. Melih Aktaş*: BATI, MENDERES’TEN RAHATSIZ, DEMİREL’DEN EMİNDİ
Adnan Menderes, bölgesindeki olaylara seyirci değildi. Irak’ta darbe olunca “Sınırlarımızın dışında rejim değişikliğine müsaade edemeyiz.” demiştir. Ancak müdahil olamıyor, çünkü Moskova ayağa kalkıyor, notalar veriyor Türkiye’ye. Suriye krizinde de DP Hükümeti’nin aklından geçen Suriye’yi işgaldir. Direkt müdahaledir. Bağdat Paktı, Batı’ya karşı imzalanmış bir anlaşma değildi. Irak’taki darbe ile Türkiye’deki darbede şartlarının farklı olduğunu düşündük ama farklı bakmak gerekebilir. Batı, Menderes’in yatırım yapmasını, Türkiye’nin büyümesini, gelişmesini istemiyor. Menderes ağır sanayi istiyor, demir çelik tesisi istiyor. Almanya karşı çıkıyor. Hatta uyarıyor Menderes’i, “İkinci Dünya Savaşı demir çelik meselesinden çıkmıştır.” diye. Menderes, Batı’dan finans kaynakları sağlanmayınca alternatif arayışa giriyor. 60 darbesi olmasa büyük bir heyetle Rusya’ya gidecek, Batı’nın vermediği kredileri alacaktı. Demirel’in yaptığını 60’ta bitirmiş olacaktı, ciddi şekilde rahatlamış olacaktık. Peki Menderes’i darbe ile uzaklaştırıp Demirel’e nasıl oldu da Rusya ile anlaşma imzalattılar? AP döneminde önemli bazı fabrikaların temelleri Rusya’dan alınan kredilerle atıldı. Ben bu soruyu sorduğumda Hayrettin Erkmen dâhil bir üst düzey devlet yetkilisinden aynı cevabı aldım: “Batı Süleyman Demirel’den emindi.” Demirel’i de buna rağmen Batılılar uyardı; Rus teknolojisi eskidir diye. Yenisini verin, dedi. Olmaz, dediler. Demirel de Rus teknolojisi ile demir çelik fabrikalarını kurdu. Ortadoğu, İngilizlerin etki sahasıdır. Hem bu bölgede hem de Kıbrıs’ta İngiltere–ABD çatışması var. Amerika’nın yeşil kuşak politikası 1985’e kadar devam etti. Zincir zayıfladığında ikili üçlü anlaşmalar yapıldı. Darbelerin olması yeşil kuşağı etkilemedi. Menderes’in uçak kazası hâlâ açıklığa kavuşmadı. Geç kalındı araştırılmakta. Belki İngiliz arşivlerinde bir şeyler bulunabilir. (*) Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi, uluslararası ilişkiler uzmanı
07.11.2011 İDRİS GÜRSOY AKSİYON DERGİSİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder