Özgür basın susturulamaz
Türk demokrasi ve basın tarihinde ilk defa binlerce insan
özgür basın susturulamaz sloganları ile adliyelerin önünü koştu. Kumpas
davalarının sonunu getiren yeni bir sürecin başındayız.
14
Aralık, Ankara Adliyesi’nin önü. Ellerinde Türk bayrakları çeşitli
mesleklerden, yaşlardan, kadın erkek binlerce kişi toplanıyor. Sanki bir düğün
yerini andıran manzaradan en çok öne çıkan slogan: Özgür basın susturulamaz,
oluyor. Aynı saatlerde İstanbul ve İzmir başta olmak üzere çeşitli şehirlerde
de insanlar Adliyelerin önünde buluşuyor, ellerinde o gün çıkan Zaman gazetesi,
medyaya baskın protesto ediliyor.
27 Mayıs sabahı darbecilerin ilk
duraklarından biri Ankara Radyosuydu. Bir cemse asker gece yarısından sonra
radyoya ele geçirdi. Darbe bildirisi radyodan okunduğunda her şey
bitmişti, tanklar sokaklardaydı. Gazetecileri Çankaya’ya çağırdı ve bir
mutabakata imza attırdılar. ‘Darbe ve Yassıada mahkemeleri’ konusunda
cuntacıların istediği haber ve yorumların yapılmasını emrettiler. 12 Eylül
1980’in hedefinde yine basın vardı. Yayın yasaklarına uymayan gazeteler hemen
kapatılıyor, gazeteciler hapse atılıyordu. 28 Şubat 1996 post modern darbesinde
tankların yerini bazı medya kuruluşları almıştı.
Türkiye 14 Aralık’ta medyanın susturulmak istendiği yeni bir baskınla
güne uyandı. Zaman gazetesi yayın
yönetmeni Ekrem Dumanlı ve STV yayın grubu başkanı Hidayet Karaca gözaltına
alındı. Gazetenin 15 Aralık’taki manşeti: Demokrasinin kara günüydü. Gazete çalışanları ağızların siyah bantlar
çekmiş ve ellerine “özgür basın susturulamaz” pankartlarını almıştı. Ancak ilk
defa, Türk demokrasi tarihine de geçecek bir gelişme yaşandı. Ülkenin çeşitli
şehirlerinde binlerce insan bu baskınlara tepki için gazete binaları ve
adliyelerin önünde toplandı. 4 günlük hukuksuz gözaltıdan sonra 6 saat
sorgulanan Dumanlı ve Karaca’ya sorulan
sorular Türk basın tarihine kara bir leke olarak geçti. Savcı bir yayın
yönetmenine ‘Darshenalerle ilgili haberleri neden yayınladınız?’ diye soruyor
ve tutuklanmaya sevk ediyordu. Karaca ise bir diziden dolayı hesaba
çekiliyordu! İngiliz Financial Times gazetesi, bu haberi okuyucularına,
‘Dünyada ilk defa hayal ürünü bir dizi hedef alındı’ başlığı ile duyurdu.
18 Aralık’ta
hakimin karşısına çıkarılan Ekrem Dumanlı’nın avukatları neyle suçlandıklarını
ve dosyadaki delilleri öğrenmek istedi. Sulh ceza Mahkemesi Hakimi Bekir Altun,
dosyada gizlilik kararı olduğunu hatırlattı. Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmekten suçlanan
gazetecilere hakim Altun, suç aletleri olarak, 2 makale ve bir haber olduğunu
söyledi. Dumanlı’nın ağzından, ‘Bu mudur?” sözleri döküldü. Dosyada gerçekten iki makale ve bir haber
vardı. Karaca, mahkemenin tarafsız olmadığını kayıtlara geçirerek ifade vermeyi
red ederken, Dumanlı, basın tarihine geçecek bir savunma ile mahkeme başkanına
gazetecilik dersi verdi.
Çağlayan
Adliyesi’nin 6.katında tam bir tiyatro sahneye konulmuştu. Darbe hukuku
işliyordu. Savunma hakları kısıtlanmıştı. İfade işlemleri gece 12 sıralarında
bitmesine rağmen hakim kararı ertesi güne 19 Aralık’a bıraktı. Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca ile diğer
polisler, emniyetin, soğuk, eksi altıncı ve yedinci katında adeta tutsak
edildi. Çağlayan Adliyesi’nin önü gün
boyu binlerce insanın akınına uğradı.
Türk bayrakları, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Yazıcıoğlu pankartları
ve atılan sloganlar, baskılara karşı tarihi bir duruşun kareleri olarak
hafızalara kazındı. ‘Karar yarın’
dendiğinde bile insanlar meydanı terk etmek istemiyordu. ‘Allah’a emanet Ekrem
Abi’ tezahüratları altında sessiz ve vakur bir şekilde dağıldılar.
Türkiye darbe
süreçlerinde pek çok değerini kaybetti. Hukukun askıya alındığı bu zor
dönemlerde mazlumlar hep yalnızdı. İlk defa ülke içinden yükselen ve bütün
dünyada karşılık bulan, ‘özgür basın ” talepleri, Erdoğan rejiminin proje
mahkemeleri ve kumpas davalarının amacına ulaşamayacağını gösteriyor. 27 Mayıs sabahı Ankara radyosunu darbeciler
ele geçiremeseydi kim bilir tarih nasıl yazılırdı? ‘Senaryo davasının” sonu ne
olursa olsun bundan sonra korku
rejiminin nasıl yıkılacağına tanık olacağız. (İDRİS GÜRSOY, 20 ARALIK 2014, ÇAĞLAYAN İSTANBUL)