26 Mayıs 2014 / İDRIS GÜRSOY
27 Mayıs 1960 darbesinden 54 yıl sonra Adnan Menderes, hayırla yâd ediliyor. Cesur, cömert, nazik ve mütevazıydı. Kendisini iyi yetiştirdi. İyi bir hatipti ancak bilmediği mevzularda konuşmazdı. Çocuklarına ticareti yasaklamıştı.
Cımbıza kadar mal varlığının hesabını verdi. Yüksel Menderes ile aynı okulda okuduk. Başbakan Adnan Menderes İngiltere’ye gelmiş, oğlunu çağırmıştı yanına, ben de gittim. Yüksel, babasından para istedi. Başbakan Menderes döndü özel kalemi Muzaffer (Ersü) Bey’e, ‘Bizim harçlıktan masrafları çıkar, bir şey kalırsa Yüksel’e para ver.’ dedi. Özel kalem de çıkardı, 25 sterlin verdi. Hepsi hepsi bu!" Bu sözler eski Bakan Kamran İnan’a ait.
1899 yılında dünyaya gelen Adnan Menderes’in göbek adı Ali’ydi. Menderes küçük yaşta öksüz ve yetim kaldı. Önce annesi veremden öldü, hemen ardından kalbinden rahatsız olan babası vefat etti. Ablası Melike de 5 yaşlarında veremden hayatını kaybedince ailenin hayattaki tek ferdi Adnan kaldı. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları büyükannesinin himayesinde geçti. Aile terbiyesini büyükannesi Fitnat Hanım’dan aldı. Çalışkan bir öğrenciydi. Sürekli okuyordu. Amerikan Koleji’ne gitti. Yunanların İzmir’i işgal etmesi üzerine ‘Ay Yıldız’ adını verdiği bir milis gücü kurarak istiklal mücadelesine katıldı. İstiklal Madalyası aldı. 1928’de uzaktan tanıdığı Evliyazadelerin kızı Berin Hanım’la evlendi. Serbest Fırka’yı Aydın’da teşkilatlandırdı, İl Başkanlığı’nı yaptı. Partinin kapatılması ile CHP’ye girdi. Celal Bayar’la DP’yi kurdu, genel başkan oldu. 1950-60 arasında 10 yıl başbakanlık yaptı.
Menderes, zengin bir başbakandı. Aydın’da aileden kalma takriben 70 bin dönüm toprağı vardı. Adnan Bey, cömertti, vermesini severdi. Bu büyük arazinin tamamını muhafaza etmedi. Toprağın bir kısmını Çakırbeyli köyüne mera olarak bıraktı. Zeytinlikleri rızasıyla terk etti. Toprak kanunu çıkarken toprak tevzii yaparak arazinin büyük bir kısmını komşu köylülere devretti. Çakırbeyli Çiftliği annesinin babası tarafından miras kalmıştı. 20’li yaşlarda tam bir ziraatçı olmuştu. 1930’da ilk defa pamuk ziraatını denedi.
Siyasete hizmet için girmişti, çiftlik işlerini kâhyasına bıraktı. Çocuklarına ticareti yasakladı. Ailesi ve çevresine nüfuzunu kullandırmadı. 10 yıllık başbakanlığı döneminde ülke şantiyeye döndü; barajların, köprülerin temelleri atıldı, fabrikalar kuruldu. İstanbul’da büyük imar çalışmaları yapıldı. Anadolu yola, suya ve elektriğe kavuştu. Türkiye’de traktörle ziraat devrinin üzerinde Menderes imzası vardı.
DP döneminde ülkede refah düzeyi artarken Menderes’in yaşam tarzı ve mal varlığında hiçbir değişiklik olmadı. 1950’li yıllarda hukuk fakültesinde okuyan Yüksel, ortaokul talebesi Mutlu okullarına otobüsle gidiyordu. Adnan Menderes’in huylarından biri, hediye ve ikram kabul etmemesiydi. Aydın Menderes, hatıralarını kaleme aldığı ‘Babam ve Ben’ adlı kitabında; ‘Bu hususlarda kendisi bir ömür boyu dikkatliydi.’ diyor. Başbakan olarak büyük ilgi gösterdiği Türk traktör fabrikası, Menderes’e traktör hediye etmişti. Birkaç gün geçmeden özel kalem müdürü Muzaffer Ersü fabrikayı arayarak traktörün faturasını istedi. "Biz onu Başbakan’a hediye ettik" diyen fabrika yetkililerine Menderes’in cevabı; "Onlar kim oluyor ve kimin malını kime hediye ediyorlar? Böyle bir şey kabul etmemiz mümkün değildir. Parasını öderiz, hemen ödemeyi yaparız." oldu.
Menderes, 1956’da Türkiye’ye dönen büyük oğlu Yüksel’in ticarete girmesini istemedi. "Baba, izin verirsen serbest meslek, ticaret gibi konulara girmek istiyorum." diyen Yüksel’e, yüzünü asarak şu cevabı verdi: "İyi güzel ama Yüksel, sen serbest meslek veya ticaret konusuna girsen ne yapacaksın? Ne alıp satmış olacaksın? Bir yerde alıp sattığın ben olacağım. Ben Başvekil olduğum müddetçe sen ne yaparsan yap, yaptıkların bana bağlanacak. Bu beni rahatsız edeceği gibi seni de rahatsız edecek. Kusura bakma ama bu düşünceni uygun görmüyorum." Yüksel Menderes de, "Tamam." diyerek babasının kararına sadık kaldı.
Menderes, siyasete girdikten sonra mal varlığında bir artış olmadı. Aydın’daki miras çiftliğinin dışında biri Meşrutiyet’te biri Kocatepe’de iki apartmanı, bir de ikamet ettikleri daha sonra yıkılan Güvenevler’deki evi vardı. 1950 yılı başında bir iş hanını aldı. Milletvekili seçilince, eşi Berin Hanım’a vekâlet verdi. "Ankara’daki binaların kiralarını toplayacak olan sensin, harcayacak olan da sensin, bu evi çekip çevirecek olan da sensin. Yetmezse bir ihtiyaç olursa bana söylersin." dedi.
Bir gün dahi bana…
Başbakanlık Menderes’i değiştirmedi. Ömrünün sonuna kadar alçakgönüllülüğünü korudu. Son derece zarif, kibar ve güleryüzlüydü. Şık giyinirdi. İnsanlara değer verirdi. Onları daima hatırlayacak işlek bir zekâ ve hafızaya sahipti. Ceketsiz dolaşmazdı. Onu çeket düğmesi iliksiz gören olmamıştı. Vatandaşın önüne ceketini giyip önünü iliklemeden çıkmıyordu. Yanında çalışanlara son derece iyi davranıyordu. 27 Mayıs’tan sonra sorgulanan şoförü başbakandan hürmetle bahsedince, "Neden sabık, sakıt, düşük demiyorsun?" diye çıkışanlara şöyle diyordu: "Efendim ben o zatla on yıl beraber çalıştım, bir gün dahi bana Nuri Bey dışında başka bir tarzda hitap etmedi. Şimdi ben kendisinden bahsederken ondan başka türlü bahsetmek elimden gelmiyor."
Menderes inançlı, millî manevi değerlere bağlı, tarihine saygılı bir devlet adamıydı. Fırsat buldukça sabahın erken saatlerinde görülme ihtimalinin en düşük olduğu anlarda Eyüp Sultan’a giderdi, adak kurban kestirirdi. Caminin zeminindeki halıları dokutup hediye etmişti. 1990’a kadar Eyüp Sultan’da bu halılar kullanıldı. Başbakan Menderes hayırseverdi ancak bilinmesini istemezdi. Türkiye’ye dönen Osmanoğlu’nun kızlarına bir daire tahsis ederek, her ay düzenli olarak maddî yardımda bulunduğu 27 Mayıs’tan sonra kiraları aksayan ev sahibinin Berin Hanım’ın kapısını çalması ile ortaya çıkmıştı.
Menderes, 1931 Mayıs ayında CHP’den Aydın milletvekili olarak parlamentoya girdi. Dilekçe komisyonuna seçildi. İşini ciddiye alıyor, müzakereleri kaçırmıyordu. Kısa zamanda milletvekillerinin dikkatini çekti. Konuşma kabiliyetini bilgi ile teçhiz ediyordu. Umumiyetle bilmediği konular üzerinde konuşmuyordu. Aynı zamanda savaş sebebi ile yarım kalan hukuk tahsilini tamamladı. 1945 yılında Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın CHP’de değişim isteyen fikirlerinin dile getirildiği takrir fırtınalar kopardı. ‘Dörtlü Takrir’ diye adlandırılan takrir 7 saat müzakere edildi. Adnan Menderes, şiddetli tenkitler ve hakaretleri metanetle savundu. Celal Bayar, bu toplantıda Menderes’in yıldızının parladığını söylüyor: "Menderes saldırılardan yılmıyor, sinirlerini bozmuyor, içinde fikir varmış gibi görünen demagojik sözlerin parlak balonlarını bir cümleyle patlatıp söndürüyordu."
7 Aralık 1945’te Demokratik Parti kuruldu. 14 Mayıs 1950 seçim zaferinden sonra Celal Bayar cumhurbaşkanı, Menderes ise DP genel başkanı ve başbakan oldu. İsmet İnönü’ye karşı 1954 ve 57’deki seçimleri kazandı. Halkın taleplerine cevap veren politikaları ile toplumsal desteğini artırdı. Ezan Türkçeden Arapçaya çevrildi. Din eğitiminin önündeki yasakları kaldırdı. Ekonomide müteşebbislerin önünü açtı. Dış politikada yeni anlaşmalara imza attı. Menderes, dünyanın da sözüne güvenilir, barış taraftarı bir devlet adamı olarak sevgisini kazandı. Ülkeyi on yıl birlikte yönettiği Celal Bayar, gazeteci Nazlı Ilıcak’a (27 Mayıs Yargılanıyor, Doğan Yayınları) Menderes’teki devlet adamı vasıflarını şöyle anlatıyor: "Zeki bir adamdı. Kafası ve yüreği muvazeneliydi. Denilebilir ki, fikirlerini, vicdanının adaletine uğratmadan tatbikata götürmezdi. Doğru düşünmesini bilirdi. Onun için bir fikrin güzelliği değil, doğruluğu önemliydi. Bir fikrin doğruluğu da hayata uygulanabilirliği, insanı ve toplumu daha ileriye götürebildiği ölçüde aşikâr olurdu. Doğru düşünmesini bildiği için kuvvetli bir mantığı vardı. Fikirlerini sonuna kadar savunmasını severdi. Kendisinde halkın içinde yaşamanın halkın içinden gelmenin gücü vardı. Memleketi tanıyordu. Kusursuz bir vatanseverdi. Bu yüzden düşüncelerinde büyük çoğunlukla haklı çıkıyordu. Genel idare kurulunda fikirleri azınlıkta kaldığı zaman iddia ve düşüncelerinden hemen vazgeçer, bunları unuturdu. Yalnız vazgeçmek ve unutmakla da kalmaz neden yanlış düşündüğünün sebeplerini de arardı. ‘Büyük ve kuvvetli Türkiye’ idealine inanmıştı. Bunun için gerçekten çok çalışırdı. Menderes’in eğlenmek için, dinlenmek için, ailesine vermek için çok az zamanı olmuştur."
Her kuruşun hesabını verdi
Menderes’in başbakanlığı döneminde muhalefet DP’nin iç ve dış politikalarını çok sert eleştirdi. 1957’den sonra ülkedeki gerilim tırmandı. Ancak Menderes, yolsuzluk, suiistimal, kara para aklama, altın kaçakçılığı gibi suçlamalara muhatap olmadı. Nefret dili kullanmadı. Ülke meselelerini cesurca savundu. 27 Mayıs darbesinden sonra ise, yalan haber ve iftiralarla halkın gözünden düşürülmek istendi. Menderes tertiplerle linç edilmek istendi.
Adnan Menderes, basında hakkında çıkan iddialara tek tek cevap verdi. El yazısı ile savunmasını yaptı. ‘Gayrimeşru servet elde ettiği’ iddiasını avukatı Talat Asal belgelerle yalanladı. Aydın Satış Kooperatifi ekstrelerini ortaya koydu. Avukat Asal, 1950’de Ahmet Erkmen Hanı’nın 185 bin liraya alındığını açıkladı. Avukat Ertuğrul Akça da örtülü ödenekle ilgili iddialara şu cevabı verdi: "Başsavcı örtülü ödenek davasından bahsederek hakaret ediyor. Her zamanki âdeti veçhile tavsifi bırakarak bu sefer de tahkiri iddiasının mesnedi yapıyor. Bu davanın neticesi ne olursa olsun şu muhakkaktır ki kendi cebinden 200 bin lirayı hayır cemiyetlerine hibede bulunan bir adamın 200 bin liranın mürtekibi olacağı mantıkla kabil telif değildir. Yılda 400 bin lira sadece emvalinden geliri olan bir kimsenin bu yola tevessülünde mana yoktur." DP’lilere döviz temininde bir rüçhaniyet içinde bulunduğu iddiası da, CHP’lilerden döviz alma işlemi yapanların listesi açıklanarak çürütüldü. Listede Aziz Uras, Fethi Çelikbaş, Kasım Gülek, Nüvit Yetkin, Sırrı Atalay, Hüseyin C. Yalçın, Cihat Baban gibi isimler bulunuyordu.
Çadır tiyatrosunu andıran Yassıada’da davalardan biri de örtülü ödenek davasıydı. Mahkeme on yıl içinde Menderes’in zimmetine örtülü ödenekten 200 bin lira gittiğine ve bir milyon küsur lira da usulsüz ödeme yapıldığına karar vermişti. Temyiz yoktu. Aile Menderes’in acısını yaşayamadan hukuki bir süreçle karşı karşıya kalmıştı. Ya babadan kalan mirası kabul edecek cezasıyla birlikte Menderes’in vârisi olarak 4 bin 700 küsur lirayı devlete ödeyeceklerdi ya da mirası kabul etmeme hakkını kullanacaklardı. Aileye intikal edecek ne varsa hazineye kalacaktı. Aile mirası kabul etti. Her şey haczedildi, bütün gelirlere el kondu. Hazine’nin talepleri doğrultusunda taşınır taşınmaz ne varsa hepsi için icraya müracaatlar başladı.
Menderes’in 2 bin dönümlük çiftliği ve Ankara’daki dört gayrimenkulü, değil icra şartlarında piyasanın üstünde şartlarda satılsa bile 4 milyonu geçen paranın denkleştirilmesi mümkün görülmüyordu. Muhtelif parti teşkilatları aileye destek için yardım kampanyaları düzenledi. Menderes’in mirasına halk sahip çıktı. Gayrimeşru iktisap adı altında açılan davalar ağır ceza mahkemelerinde görüldü ve bir bir beraatla sonuçlandı.
Menderes ailesinin dramı baba Menderes’in idamıyla da bitmedi. Maddi zorlukları göğüsleyen Berin Hanım ve çocukları ağır imtihanlardan geçti. Aydın milletvekilliği yapan ailenin en büyük ferdi Yüksel Menderes 1 Mart 1972’de Ankara’daki evinde ölü bulundu. Yüksel’in intiharı kuşku doluydu. Ancak dosya kapatıldı. Ailenin diğer ferdi Mutlu Menderes, Ankara’da 8 Mart 1978 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Kazaya ilişkin soru işaretleri vardı ancak aydınlatılamadı. Adnan Menderes’in hayattaki son oğlu Aydın Menderes de trafik kazası geçirdi ve felç oldu. 2011 yılında hayatını kaybetti.
10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes milyonların gönlünde taht kurdu. 27 Mayıs askerî darbesi ile iktidardan indirildi. İşkence gördü ve idam edildi. Ancak millet onu hiç unutmadı. 54 yıl sonra bile İstanbul’daki anıt mezarına binlerce insan akın ediyor. Ruhuna Fatihalar okunuyor