18 Şubat 2014 Salı

DİN SOSYOLOG'U ÇAKMAK'LA RÖPORTAJ

Bütün dinî grup ve cemaatler büyük tehlike altında

17 Şubat 2014 / İDRİS GÜRSOY
Din sosyoloğu Muhammet Çakmak, “Ya bendensin ya hiçsin” mantığının ülkedeki bütün dini grup ya da cemaatleri tehdit ettiği görüşünde. Ve ona göre bu sözün hiçbir ilmi değeri ya da geçerliliği yok.
Eski Türkiye’de dinî cemaatler genelde sol parti ve cuntaların hedefi olurdu. İlk defa, iktidardaki muhafazakâr parti bir cemaati hedef alıyor. Olağanüstü dönemlerin yöntemleri kullanılarak  karalama kampanyası yürütülüyor. Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi bitirilmeye çalışılıyor. Peki, ana muhalefet partisi CHP, 17 Aralık süreci ile ilgili ne düşünüyor? Muhammet Çakmak, bir din sosyoloğu. Aynı zamanda CHP Parti Meclisi üyesi ve CHP grup danışmanı. Çakmak, “Türkiye’de dinî grup ve cemaatler bugün AK Parti ile var olmadı. Her zaman vardı. ‘Haşhaşi’,’ âlim müsveddesi’ gibi sözler, bu toprakların 5 bin yıllık tarihinde kullanılmadı. Tarih de, toplum da affetmeyecektir.” diyor. Çakmak, ‘ya bendensin ya hiçsin’ mantığının bütün dinî grup ve cemaatleri büyük tehlike altına soktuğunu belirtiyor; “Yarın, ‘Diyanet var, sizin Kur’an kurslarınıza gerek yok’ derler ve Süleymancıların kurslarını kapatabilirler.” uyarısında bulunuyor.
-Bülent Arınç, ‘Biz kaybedersek siz de kaybedersiniz, yok olursunuz’ dedi. Bir dinî cemaat bir parti ile var veya yok olabilir mi? Din sosyoloğu olarak bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sözün hiçbir bilimsel değeri, geçerliliği yoktur. Komik bir laftır. Bir bilgiye, incelemeye dayanmayan bir sözdür. Çünkü dinî grup ve cemaatler derin dindarlık dediğimiz, dini daha zarif, daha ince, daha duygu boyutu ile yaşamayı hedefler. Dinî cemaat ve grupların organize oluş amaçlarının altında bu vardır. Yani o inancın temel ritüellerini daha hassas, duygu boyutunda yaşamak, insanlara daha fazla faydalı olabilmek, zamanını daha manevi atmosferde geçirmek isteyen, kendini geliştirmeye çalışan insanlar bir araya gelir. Biz bu araya gelişe sosyolojik olarak dinî grup veya cemaat deriz. Dolayısıyla hiçbir dinî grup ve cemaat politik bir organizasyonla yan yana gelemez. Dünyada hiçbir politik güç dinî grup veya cemaat kuramaz. Bu din sosyolojisi ve sosyoloji bilimi açısından imkânsızdır. Siz siyasi parti kurarsınız bir de dinî cemaat oluşturalım derseniz bu işin doğasına da aykırıdır.
-Politik olarak bir anlamı var mı?
Bu çok açık bir şantajdır. ‘Ben varsam sen varsın, yoksam yoksun’ sözü etik de değildir. Türkiye’de dinî grup ve cemaatler AK Parti ile var olmadı ki! Hizmet Hareketi Said Nursi Hazretleri’nden itibaren faaliyette. Süleyman Efendi’nin cemaati AK Parti ile mi kuruldu? Bu insanlar AK Parti sayesinde mi bir araya geldi? T.C.nin kurulduğu günden itibaren hem tarikat hem de cemaatler vardır. Hatta bir dönem yasaklanması söz konusu oldu. Buna rağmen devam etmiştir. Sağ iktidarlar oldu, bunlar gitti, sol iktidarlar oldu, onlar gitti, darbeler dönemi oldu. Türkiye’de dinî cemaatler varlıklarını hep devam ettirdi. Çünkü hiçbir dinî grup ve cemaatin politik bir endişesi yoktu, olmamıştır da.
-Başbakan’ın dinî cemaat oluşturma gayreti mi var?
Aynen. Bu başarısız bir hamle olacaktır. Başbakan, AK Parti’ye benzer bir yapı, cemaat kurmak istiyor. Cemaat de benim olsun diyor. Uzun vadede başarılı olamaz. Çünkü siz bir inanç grubunu bir politik perspektif etrafında organize edemezsiniz. Oysa biz biliyoruz ki, Türkiye’de iki akım var. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin kurduğu Süleymancılık ve Said Nursi Hazretleri’nin talebelerinin yaşattığı Risale-i Nur hareketi, aşağı yukarı yüz yıldır yüzlerce siyasi parti, başbakan, devlet adamı, iktidar gördü. Güçlerinden, hizmet etme aşklarından zerre kadar bir şey kaybettiler mi? Hiç umurlarında değil. Türkiye’de siyasetin durumu bunların umurunda değil ki! Tek gayeye odaklanmışlar. Aziz millete, devlete ve bayrağa hizmet etmek. Toplumun ahlaki, geleneksel değerleri ile buluşarak yaşamasına katkıda bulunmak. Siz böylesine berrak, saf bir amaç için yürürseniz siyasetin oradan oraya değişmesi ya da sürüklenmesi hiç umurunuzda olmaz, sizin için negatif bir etki de oluşturmaz.
-Başbakan, Hizmet Hareketi’ni ‘örgüt’ , ‘paralel devlet’ olmakla suçluyor?  Katılıyor musunuz?
Hizmet Hareketi’nin yaptıklarına bakalım. Hareketi Türkiye’de ön plana çıkaran, hepimizin hayran kaldığı, takdir ettiği iki şey var. Bir, bu toprakların çocuklarının eğitim almasına, eğitimle kendilerini geliştirmelerine muazzam katkılar yapıyorlar. İki, bu topraklarda ticaret yapan orta ölçekli esnafı küresel çapta ticaret yapan, üretim yapan işadamına dönüştürdüler. Ben bununla çok ilgiliyim. Ülkenin geleceği açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
-Bir tezinizde dindar orta sınıfı incelediniz. Türkiye’de orta sınıfın gelişmesinde AK Parti’nin rolü nedir?   
Bu sınıfın bânîsi Atatürk’tür. Mustafa Kemal, Cumhuriyet’in ilk yıllarında müteşebbis eksikliğini görüyor. İzmir Kongresi’nde buna vurgu yapıyor, bazı işadamları destekleniyor. Rahmetli Menderes buna daha büyük ivme kazandırdı. 1970’lerden sonra Demirel, Ecevit ve Özal hükümetlerinden çok daha büyük oranda destek gördü. Orta sınıf Cumhuriyet’le beraber gelişti. AK Parti döneminde belli bir kıvama gelmişti. AK Parti gelişmiş, dünya ile ilişkileri olan bir sınıfı kucağında buldu ve bunun gelişmesine çok büyük, entelektüel katkı yaptığını da söyleyemeyiz. AK Parti bunu sahiplenmeye çalıştı. Bu sınıf zaten oluşmuştu. Bu sınıfın gelişmesine gerçek katkıyı yapan saikler farklıdır.
-Nedir onlar?
En önemli saiklerden biri, son yirmi yılda bu orta sınıfın oluşmasına ve büyümesine katkı veren Hizmet Hareketi’dir. TUSKON bünyesinde oluşan önemli bir yapı var. Bunu görmezlikten gelemezsiniz.
-Erdoğan camiayı niçin ‘tehdit’ görüyor?
17 Aralık’tan sonra Başbakan ve çalışma arkadaşları bu hareketi bir tehdit olarak algılamaya başladı. Neden? Çünkü bazı bakanların ve yakınlarının içinde olduğu büyük bir soruşturma başladı. Adalet ve hukuka güveneceğiz. Milletin gözü önünde cereyan eden bir hadise var. Türk yargısı ve emniyeti bazı insanların etik olmayan işlemler yaptığını ortaya koydu. Bu süreçten sonra Hizmet’e ‘paralel yapı’ benzetmesi yapıldı. Düne kadar neden yapılmıyordu?
-Neden?
Burada şu ilişkilendirilmeye çalışılıyor. ‘Bunların açığa çıkarılmasından siz sorumlusunuz? Bunları niye açığa çıkardınız?’ diye ortaya konan bir mantık var. Bununla Hizmet Hareketi ilintilendiriliyor. Hâlbuki biz bu işi ortaya çıkaran kişilerin Hizmet ile ilişkisi olmadığını biliyoruz. Ne yapmış adliye? İşini yapmış! Polise savcı bir görev veriyor. ‘Şunu takip et, dinle!’ Sizin başka seçeneğiniz yok. Bir savcı da önüne konan belgelere ve bulgulara uygun davranıyor. Burada maksadın kamuoyu tarafından çok doğru anlaşıldığını düşünüyorum. Maksat 17 Aralık’ta milletin gözü önüne saçılan yolsuzlukları örtmektir. Herkesi paralel devlet yapısı içine iterek bu meseleden kurtulmaya çalışıyorlar.
-Erdoğan, bir din âlimine, ‘Haşhaşi, âlim müsveddesi, sahte peygamber’ gibi sözlerle saldırdı. Din sosyoloğu olarak bunu nasıl yorumladınız? Tarihte benzeri var mı?
Bu toprakların 5 bin yıllık tarihinde böyle bir üslubun kullanıldığını bilmiyorum, tahmin etmiyorum ve düşünmüyorum. Bu sözler bu topraklarda kullanılmış en acı, en talihsiz sözlerdir. Hazreti Mevlana diyor ki; ‘Hiçbir gönlü incitmeyin. Hele o gönlü Allah seviyorsa, siz Allah’ı incitmiş olursunuz.’ Biz Allah’ın hangi gönlü sevdiğini bilemeyiz. Hocaefendi gibi bütün hayatını bu milletin evlatlarına, milletin sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmesine adamış ve hiçbir dünyevi beklentisi olmamış birisine bu sözleri asla söyleyemezsiniz.
-Bir bilim insanı olarak, Hocaefendi’nin ilmî yönünü nasıl değerlendiriyorsunuz?   
Çok önemli bir entelektüel. Türkiye’nin düşünce hayatına çok önemli katkılar yapan biri. Ben Hizmet Hareketi’nin Abant Platformu’na katılıyorum. Türkiye’nin bütün meselelerine çözüm için akademik çalışmalar yapıyor. Türkiye’nin daha modern, daha uygar, daha çağdaş ve daha gelişmiş bir ülkeye dönüşmesine katkı yapan bir hareket var ve bunun manevi mimarı Hocaefendi’dir. Dünyada hiçbir dünyevi beklentisi olmayan bir insana ağzıma almaktan utandığım, haya ettiğim kelimeleri Başbakan kullandı, bu topraklarda yüzyıllar boyunca acı bir hatıra olacak diye düşünüyorum. Hele haşhaşi kelimesi, en büyük katil sürüsü olan bir toplulukla bu ülkeye hayat vermeye çalışan, bu toprakların çocuklarına karşılık beklemeden her şeyi vermeye çalışan bir adanmış gruba haşhaşi benzetmesi yapmanın bu gezegendeki en büyük talihsizlik olduğunu düşünüyorum. Tarih de affetmeyecektir, bu toplum da affetmeyecektir. Buna rağmen Hizmet Hareketi’nden hiç kimse üslubunu bozmamıştır.
-Diyanet’in organizasyonunda onca din adamının önünde bu konuşma yapıldı.
Ben tepki vermelerini bekliyordum. Diyanet İşleri Başkanı’nı da kınıyorum. Sayın Görmez (Mehmet), Başbakan’ı diyanet işleri başkanı olarak uyarmalıydı. Kendisinin organize ettiği bir programda bu ülkede milyonlarca insanın gönlünde taht kurmuş bir insana bu yakışıksız ifadeleri kullanmasından dolayı kamuoyunun karşısında uyarmalıydı.

Diyanet bir partinin kurumu değildir. Öyle davranmamalı. Onun başındaki insan partili gibi hareket edemez. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanı’nı göreve çağırıyorum, bu eksiği telafi etmelidir. Bilim adamlığı bunu gerektirir. Namus borcudur bu.
-Sivil bir iktidar olağanüstü dönemlerin yöntemini kullanarak Hocaefendi’yi hedef alıyor. AK Parti iktidarı, camiayı bitirebilir mi?
Üstad Said Nursi’den daha fazla baskı gören var mı? Ne oldu? Sonuca bakın, bu topraklarda en güçlü, en köklü birlikteliğin oluşmasına katkıda bulundu eserleri ile. Hizmet Hareketi’ne mensup olanlara şunu söylüyorum; İslam tarihindeki boykot dönemi gibi bir dönem yaşıyoruz. Sabırlı olun, asla moralinizi bozmayın! Sizi neyle suçlarlarsa suçlasınlar siz milletin nezdinde, kalbinde taht kurmuş insanlarsınız. Yapıp ettikleriniz ortada. Önemli olan milletin değerlendirmesi. Hapse atsalar ne olacak ki? Bu kardeşlerimizin malını mülkünü elinden alsanız ne olacak ki! Kimsenin mal mülk sevdası yok ki! Nasıl yaşadıklarını biliyoruz. Bütün imkânlarını bu ülkenin güzel çocuklarının gelişmesine, eğitimine, yurtdışındaki insanlara ülkemizi anlatmaya harcıyorlar. Asla geri adım atmamak lazım. Çünkü yanlış bir iş yok ortada! Ne yapmış Hizmet Hareketi? Devletin savcısı bir iş yapıyor, Hizmet Hareketi’ne mal ediyorlar? 5 bin polis Hizmet Hareketi’ne mensup diye kış günü görevlerinden alınıyor. Bunların hiç geçerliği olmaz. Bunları yapanlar itibar kaybeder. Bir gün tarih bunları Türkiye’de kötü şeyler yapmış insanlar olarak hatırlar.
-Diğer cemaat ve inanç grupları için de benzer süreçler yaşanabilir mi?
Hiç endişeniz olmasın, bu kafa yapısı, ‘ya bendensin ya hiçsin’ mantığı bütün dinî grup ve cemaatleri büyük tehlike altına sokmuştur. Bütün inanç grupları tehdit altındadır. Yarın Süleymancıların kursularını kapatırlar. ‘Diyanet var, sizin Kur’an kurslarınıza gerek yok’ derler. Bir sürü gönül birlikteliği olan yapılar var, Aleviler ve cemevleri var. Bu kafa, bu bakış açısı herkesi tehdit altında bırakır.
-CHP’nin cemaatlere bakışı nedir?’ Camiayı bir ‘tehlike’ olarak görüyor musunuz?
Asla… Biz bütün cemaatleri ayrım yapmadan sivil toplum örgütleri olarak görüyoruz. Bütün inançları, Alevi, Sünni, gayrimüslim, Ermeni, Yahudi, Hristiyan hiçbir inanç grubunu tehlike olarak görmüyoruz. Tehlike olarak algılamanın da yanlış olduğunu düşünüyoruz.
-Kırmızı çizginiz var mı?
Biz dinî grup ve cemaatlerin siyasete bulaşmasına karşıyız. Bir inanç grubu siyasetin içerisine girmemeli. Siyaset rekabet alanıdır, kırar döker, acımasız bir alandır. Dinî cemaatler toplumun dinî, ekonomik, kültürel ve sosyal gelişimine katkı yapan yapılardır. Bu yapılar siyasete eklemlenirse siyasetin içindeki o travmatik, rekabetçi yapılar onların da içine sirayet eder. Oradaki saflığı bozar. Siyasetin doğasından kaynaklanan çürütücü bir etkisi var. Siyasi partiler ayrım yapmadan onların sorunlarını çözmek zorundadır.
-CHP yıllarca dinî gruplarla sorunlar yaşadı. Bakış açısında bir değişim oldu mu?
Bunun önemli sebebi var. Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardaki iklime baktığımızda pozitivist bir dünya algısı var. Batı aydınlanmasına baktığımızda başından sonuna kadar Hristiyanlıkla hesaplaşmadır. Bu perspektif doğrultusunda gelişen bir siyasa var. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu iklim bizi de etkiliyor. Matematik ve fen ön plana çıkıyor ve sanki din bizi geri bırakan bir fenomen gibi algılanıyor. Biz de Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmışız. 10 milyona yakın bir nüfus, fakirlik var. Bu sorunların nasıl çözüleceği konusunda Batı’daki gelişme modelleri alınıyor. Aynı zamanda dine bakıştan da etkileniyorlar. Atatürk de işin çok seküler gittiğinin farkında. İmar çalışmalarından sonra Atatürk hızlı adımlar atıyor. Tefsir yazdırıyor. Sahih-i Buhari’yi Türkçeleştiriyor. Ankara İlahiyat Fakültesi, İnönü (İsmet) imzası ile açılıyor. CHP son dönemde toplumun bütün değerleri ile barışık olduğunu da ortaya koymuştur. Özelikle başörtüsü meselesinin çözümünün mimarı AK Parti değil, CHP’dir. Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu bu konudaki tavrını ortaya koyduktan sonra üniversitelerde başörtüsü meselesi bitmiştir. Parlamentoda keza başörtüsü meselesi bitmiştir. Biz bütün inanç gruplarının özgürce serpilip gelişmesini CHP olarak destekliyoruz, hiçbir inanç grubu ile problemimiz yoktur.


Muhammet Çakmak kimdir?

Dr. Muhammet Çakmak, 14 Temmuz 1969 Elazığ doğumlu. Halidi Nakşibendi şeyhi Halit Hoca’nın torunu. İlk ve ortaöğrenimini Elazığ’da tamamladı,  1992 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1997’de Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi’nde yüksek lisansını tamamladı. 2004’te Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi anabilim dalında  ‘Nakşibendiliğin Sosyolojik Evreni- Elazığ ve Siirt Örneği’ konulu doktorasını bitirdi. Çakmak’ın CHP’yle ilişkisi Deniz Baykal döneminde başladı. Baykal’ın müsbet karşılanan ‘Kutlu Doğum Haftası’ konuşmasının yazımına katkıda bulundu. CHP Parti Meclisi üyesi ve CHP grup danışmanı olarak görev yapan Çakmak, ana muhalefet partisinin son dönemde ortaya koyduğu ‘din ve dindarla barışma’ politikalarının mimarlarından oldu. Çakmak 2014 yerel seçimlerinde CHP’den İstanbul Bağcılar’da belediye başkan adayı gösterildi.